Savaşlarda teslimiyet sembolü olan beyaz bayrak ilk olarak ms 2.yy’da Çin kaynaklarında karşımıza çıkıyor. Çinliler savaş sonrasında matem tutmak için beyaz elbiseler giyerlermiş. Daha sonra romalı tarihçi cornelius Tacitus savaşta rehin alınanlara beyaz boyalar sürüldüğünü ve bunun “size zarar vermeyeceğiz” anlamı taşıdığını yazar.
1625’te kabul edilen “savaş ve barış yasası”nDa beyaz rengin tarafsızlığı simgelediği karara bağlanır. 1899 ve 1907 lahey sözleşmelerinde beyaz bayrak teslimiyetin sembolü olarak kabul edilir ve günümüzde bu bayrağı uygunsuz kullanmak savaş suçu olarak kabul edilir.
Kebe/gebe kelimesi eski türkçede “şişmek” anlamına geliyor. Karnı şiştiği için hamile bir kadına gebe dendiği gibi ölen kişinin bir süre sonra karnının şişmesinden dolayı “gebermek” fiili türetilmiş. Hem Doğum hem ölüm aynı kökten.
5 Aralık 1934’te kadınlara milletvekili seçme ve seçilme hakkı tanıyan kanun kabul edildi. 1935’te kadınların katıldığı ilk genel seçimlerde 17 kadın Meclise girdi. Türkiye, parlementodaki %4,5’luk kadın temsil oranıyla dünyada 2.sırada yer aldı.
kahvenin varlığı henüz bilinmiyorken bu rengi ifade etmek için “kongar” yani kestane rengi kullanılırdı. kestane rengi saça da “kongral” denilmekteydi. bu sözcük zaman içerisinde dilimize “kumral” olarak yerleşti.
anadolu insanı’nın kullandığı türkçeyle genelde dalga geçirilir ama türkçenin tarihi anadolu insanının sözcük dağarcığında saklıdır. mesela,
yukarı yerine yokarı derler ki göğün sınırsızlığını anlatmak için bu kelime “yok” kökünde türemiştir. aynı şekilde “şu” yerine “şo” derler ki kelimenin aslı “şol”dur. patlıcana “badılcan” derler ki kelimenin aslı “badincan”dır.
Eski zamanlarda denizciler bitkisel şeyler tüketmeyip sadece et ve balık yediğinden dolayı uzun süre hasta kalıp sonunda ölürmüş.
Bir gün, hasta denizciler bir ada köyüne varmış ve burada köyün yaşlıları ona bitkilerden ilaç yapıp yedirmişler ve sebze meyvelerle beslemişler.
Denizcilerde iyileşme görülmesiyle birlikte insan yaşamı için vitamin ve mineralin önemi ortaya çıkmış.
ilginç bir şekilde “köpek” ve “köpük” sözcüğü aynı kökten türemiştir. eski türkçede “köp” sözcüğü kabarmak, büyümek anlamlarına gelmektedir. muhtemelen bu isim köpeklerin gerginken tüylerini kabartmasından dolayı onlara verildi.
Paleotik çağ;
- duvarlarında bulunan hamile kadınların ve hayvanların kil modelleriyle ünlü,
- düşünce ve mantığa değer veren,
- incelikle boyanmış çömlekler,
- kendinden daha büyük ve güçlü hayvanlara meydan okuyan paleotik insanlar,
- ritüel ve genç avcıların rütbe atlama törenleri ile bilinen,
- yaşlıların bilgi ve deneyimlerini genç insanlara aktarma çabasının gözlemlediği,
- yeri gelince kendilerinin en kötü düşmanları olan yani insan eti yiyen yamyamlara sahip olduğu bilinen
eski türkçede “gömlek” ve “gönül” kelimeleri arasında ilginç bir bağlantı vardır.
bu kelimelerin ilk halleri sırasıyla “könglek” ve “köngül”dür. köngül kelimesi göğüs anlamına da gelir. bu kelimeye gelen -ek eki, kelimeye “göğsü örten” anlamı katmıştır. köngülek > könglek > gömlek.
türkçedeki kolonya sözcüğünün kökeni köln şehrinin fransızcada “colognia” olarak geçmesine dayanıyor.
tarihi macarlara kadar uzanan kolonya bugünkü halini ilk defa köln şehrinde alarak köln suyu anlamına gelen “eau de colognia” adıyla piyasaya sunulmuştur.