kitapları ve dizileri hiç ama hiç samimi olmayan kişidir. beyaz türklerin küçük dertlerini, ıvırlarını zvırlarını anlatmaktadır. arkasında medya ve abd* desteğiyle işler yapmaktadır. gözümde, her kategoride sınıfta kalmıştır. hele ki kapitalizmin bayraktarlığını yapması...
yaratıcılıktan yoksun.. her dizisi birbirinin kopyası.. şurda iki dizisi var ama yapacağı diğer dizi de büyük ihtimalle yine avrupa yakası v.1 motoru ile programlanacaktır..
başarılı bir kadın olması sebebiyle hayranlık ve gurur duyduğum, bir gün tanışmayı gerçekten istediğim, boğaziçi üniversitesi mezunu, sunucu, yazar, oyuncu, senarist kişisidir.
Emo!
Emo ne?
Hani beş-altı yıldır etrafta saçlarını gözlerinin tekini kapatacak şekilde öne öne tarayan, miskin görünüşlü, asık suratlı, beti benzi atmış, sıska, dar pantolonlu, converse'li, siyah ojeli ergenler var ya. Taksim'de kaldırımlarda filan oturuyorlar.
Aha onlar Emo!
Emo kelimesinin emotional'dan (hissi) geldiği, bu yavruların pek bunalımlı pek güvensiz ve duygusal olduğu, topluma uyum sağlayamadıkları için böyle takıldıkları söyleniyor. Bizim zamanımızdapunk vardı ya, onun gibi bir akım, ama bir halta yaramayanı!
HERKESiN KEYFiNi KAÇIRDIM
Ay kıyamaam!
Zamanında, kendi ergen yıllarımda bu akım daha dünyada yokken 10 gün emo takılmışlığım vardır! Kafam neye
bozuktu hatırlamıyorum ama o 10 gün, üstelik de yaz tatilinde, evin o köşesinden bu köşesine oflaya poflaya nemli gözlerle dolaştım. Saçımı taramadım, denize gitmedim, sohbetlere katılmadım, tebessüm bile
etmedim. Akşamları karabasan gibi yemek masasına çöküp herkesin keyfini kaçırdım. Bir akşamüstü, balkonda otururken annem; "Ne bu surat her gün, senin derdin ne kızım aaa..." şeklinde pedagojik bir açılım yaptı. "Sıkılıyorum. Hayat çok anlamsız" cevabımın üzerinden sanırım birkaç saniye geçmişti ki, acı ve can havliyle bir metre havaya sıçradım. Annem, her Türk annesinin uzmanı olduğu 'mıncırma' hamlesini oldukça sert ve uyarısız gerçekleştirmiş ti. Mıncırma, malumunuz evlat artık poposuna terlikle vurulmayacak kadar büyüdüyse, ancak tekdir ile de uslanmıyor ve hakkı kötekse kullanılan, konu komşu, bitişik ev duyar ihtimaline karşı avaz avaz bağırmak yerine geçen bir terbiye şeklidir. Tercihen bel veya bacak bölgesinden bir alan seçilir, elle kavranır ve et, 180 derece çevrilir! Hemen ardından, daha acım ve
şaşkınlığım hüküm sürerken, annem kısık sesle, yüzünü yüzüme yaklaştırarak "Alırım ayağımın altına" diye başladı ve "Karnın tok sırtın pek! Aklını başına topla! Sıkılıyorsanda git bakkala evin alışverişini yap, sonra da gel yemek kitabından bir kurabiye pişir, akşam misafir var, hadi yallah." şeklinde bitirdi!
NE DERDiM KALDI NE DE TASAM
Malumunuz eti mıncırılan ergen olay yerinde fazla kalamaz, mıncırandan tırstığı için kendisine yalakalık yapar, arzu ettiği aktiviteleri gerçekleştirir. Mıncıran mutlu, mıncırılansa artık efendi bir insandır! Aynen öyle oldu. Mıncırma sonrası ne derdim kaldı ne tasam! Emo'luğum o gün bitti, bu yaşa kadar da hep mutlu mesut, uyumlu, üretken biri olarak yaşadım. Şimdinin sokakta bira içen, gelen geçenden ihtiyacı var
diye değil, hayat tarzı sandığı için para dilenen, dünyanın bütün derdi sırtındaymış gibi davranıp, bunalım takılıp bir işin ucundan tutmayan emo'larının başında, bizim zamanımızın anne babaları olacaktı ki. Ohoo. Muma dönerdi hepsi! Bir kere her şeyden önce bütün o yüzü gözü saçla kaplı eşek herifler ibir eşek tıraşına götürürlerdi, kesin! Ülkenin gençlerine bak. Tarikat yurtlarında yetiştirilen çocuklar,
polise atsın diye eline taş verilenler, bir de emo'lar!
absürd komedinin ekmeğini fazlasıyla yiyen senarist.
dizilerinde hep uç karakterlerden yararlandı şu ana kadar.
kısacası gerçek hayatta olması zor karakterlerin, bir özelliğiyle ya da özel bir durumuyla ön plana çıkarılarak davranış bakımından bağımsız olmasıyla, o karakterin yaptığı hareketler, söylediği laflar falan hep komik geldi millete.
bu avrupa yakası'nda da böyleydi, yalan dünya'da da böyle. kişisel olarak pek tuttuğum bir tarz değil komedi tarzı o yüzden sadece bana böyle geliyor da olabilir tam bilmiyorum. sadece kendi düşüncem.
avrupa yakası' nın senaristi idi, o zamanlar gayet başarılı buluyordum. hala da başarılı buluyorum, yalan dünya gerçekten komedi yönünden doyurucu bir dizi. fakat avrupa yakasına ek olarak amerikan kültürü komedi tarzı da eklenmiş diziye.
evet cihangir yaşamı anlatılıyor olabilir, ama yeni tanıştıkları her kızla yatağa girmeleri, o geniş mide gerçekten diziden soğutuyor insanı. artık anne babalarının bile yatak odalarına girilmesi olayı komediden çok trajikomediye dönüşüyor. gülse birsel' den de soğuyor insan. aklıma illüminatiyi getiriyor. sürekli dini eleştiren aradaki sözler de gözümden kaçmıyor. bir tane bölümünde açık giyinirsem ne olur, allah mı çarpar demişti mesela açılay. deniz de yok canım,... diye devam etmişti cümleye. ayrıca anne rolündeki füsun önal da dine ters sözler söylüyor bazen. eleştirme adı altında. umarım gülse birsel öyle bir şeye hizmet etmiyordur. ama bu kadarı beni diziden soğutmaya yetti ve izlemiyorum yalan dünya' yı.
Kendisine gulemeyen insanlarin genelde leyla ile mecnun yahut genis aile tarzi komedilere bayilan insan kitlesi oldugunu gerek sozlukten, gerek cevremden gerekse kendimden gozlemledigim senarist. Mesela ben haber izler gibi ciddi izleyebiliyorum kendisini.
başarılı bulmadığım senarist. ne trolllük yapma amacındayım, ne popülere bok atma çabasında.
gülemiyorum bu kadına abi ben. avrupa yakası'nın ilk zamanları başarılıydı ama bak. yarattığı karakterler, senaryo falan iyiydi ama son zamanlarda onun da ritmi bozuldu, gülemez olduk. yalan dünya da keza.
benim gözümde imajı "ağız yamultarak yapılan komedidir". her karakterin belli bir konuşma stili var dikkat ederseniz, ve bu konuşmalar üzerinden yürür senaryo.
ha buna rağmen sayarım kendisini. kendi yazdığı dizilerde burnuyla dalga geçmesi, eskiden yarattığı karakterler, bilgi kültür seviyesi iyi olabilir ama bu komedisinin başarılı olduğunu göstermiyor ne yazık ki.
asıl komedi bir leyla ile mecnun, bir geniş aile yaratmaktır bana kalırsa.