lisedeyken suç ve ceza, kumarbaz romanlarını okumuştum, tamamen psikolojik eserlerdi. bir nevi hayatı anlatıyordu, kimsenin göremeyeceği detayları gösteriyordu. hani olurya özellikle bugünümüzde insanlar ne istediklerini bilmezler, şapşallıklar yapıp dururlar, ciddiyet nedir bilmezler, bir olayı şöyle adamakıllı yorumladıkları görülmez. maksat gırgır olsun, gülmek olsun, eğlence olsun. şimdi ne alaka dostoyevski'nin romanlarıyla diyeceksiniz, ama çok alakası var. bu adam o sinir bozucu insan tiplerini yazmamış romanlarında, yaşamla mücadeleleri, çelişkileri olan insanları yazmış. bir düşünmek, yalnız kalmak yeter. öyle çok şey anlatıyor ki romanları. beğenmeyen, eleştiren elbette ki olacak ama ben o eleştirenlere birşey söylemek istiyorum.
(bkz: sen ne yaptın)
"Önemli olan kendi kendimize yalan söylemememiz. Kendi kendine yalan söyleyip söylediği yalana inanan kimse sonunda işi, kendi içindeki, çevresindeki gerçekleri tanımamaya, bunun sonucu olarak da kendisine ve çevresindekilere saygı duymamaya dek vardırır. Kendi kendine olan saygısını yitirince içinde sevgi diye bir şey de kalmaz insana. içinde sevgi olmayınca oyalanmak, eğlenmek için kötü tutkulara, iğrenç şehvete bırakır kendisini, hayvanca yaşamaya başlar. Bütün bunların tek nedeni, insanın çevresindekilere ve kendi kendine yalan söylemesidir."
saint petersburg'a aşık olmamı sağlayan muhteşem yazar. 18 yıldır şanlıurfa'da yaşıyorum ama şuan beni saint petersburg'un herhangi bir köşesinde bırakırsanız rahatça yönümü bulup yaşayabilirim, çünkü dostoyevski o kadar çok romanında saint petersburg'u kendine mekan olarak seçmiştir ki fanatik bir okuyucusu bu şehrin yerleşim projesini bile çıkarabilir. **
başka şeyleri aklına getirmeden, açık bir zihinle okunmalıdır. tamamen açık ama. dostoyevski okurken arada kitabı kenara koyup düşünülmeli "burada ne demiş, ne demek istemiş, bunun üzerine neleri düşündüm, acaba dostoyevski neleri düşüneceğimi düşünmüştür, veya düşünmüş müdür, harbi lan doğru demiş, ohaaa helal olsun." gibi şeyler demelisiniz. dikkatinizi vermeden okumaya kalkarsanız sıkıcı bir yazar olduğunu farkedersiniz.
Çok sade ve güzel yazar. o yüzden yazım serüvenine başlayan her yazar kendini dostoyevski sanar. ama ne yazıkki dostoyevski olmak kolay değildir.
(bkz: deha zoru basite indirgemektir)
şöyle yazmış, güzel anlatmış, harika betimlemiş, akrostişi çok iyi gibi ifadeleri bir yana bırakıp birazcık dostoyevski'nin ahlak felsefesine ve düşünce yapısına göz atmak gerekiyor. zinhar nietzsche çıkıpta "kardeşim" diyorsa bu adam için altında bir pislik illaki vardır, olmalı.
dostoyevski'nin eserlerinde göze çarpan ve suç ve ceza ile tavan yapan ahlak felsefesinin özü dostoyevski'nin insanları iki gruba ayırmasıyla başlıyor. napoleon'lar ve sürüngenler. yani kendi hırslarının/tutkularının peşinden gidenler ve onları seyreden, belki de basamak olmak zorunda kalanlar.
suç ve ceza'da bu durumun tavan yaptığını vurgulama sebebim raskolnikov'un, sürüngenlerin içinden çıkıp napoleon olma isteğinin kitabın tamamının konusu olması. diğer eserlerinde de aynı yaklaşımı çeşitli yan karakterlerde yada ana karakterin bazı anlarında vurguladığını görmek mümkün ancak bu sefer başlı başına iki ciltlik bir eser var karşımızda ve raskolnikov.
dostoyevski'nin ahlak felsefesi burda başlıyor. raskolnikov napoleon olmak için, yaşlı ve sembolik bir kadını öldürüyor. ordan elde edeceği parayla kendi geleceğini şekillendirmek ve ait olduğuna inandığı yere ulaşmak istiyor. tabi istemekle kalmıyor, bu yolda büyük adımlar atıyor ama dostoyevski efendi burda raskolnikov'a hakettiği cezayı olabilecek en açık şekilde veriyor. vicdan azabı. zaten öldürülen kadından yeterince bahsedilmemesi, onun ailesi yada geçmişi hakkında tematik bir açıklamaya gidilmemesi olayın topluma etkisinden çok raskolnikov'a etkisinin ön plana çıkarılma isteği barındırıyor kendi içinde.
şimdi burda bölüp bir kaç açıklama yapmak gerekiyor. normal bir bireyin napoleon olmak istemesi, kendi ait olduğu sınıfı ve daha da önemlisi kendini kabul etmemesi, bireyi derin bir vicdan azabına sürüklüyor. bunu anladık ama toplumun bu denli belirgin iki gruba ayrılmasının özünde ne var? bu ayrılmanın özünde, vicdan muhasebesinin daha doğrusu kişinin bu streotipleştirilmiş vicdan müessesesinin ne kadar esiri olduğu var. yani napoleon olmak kişinin öncelikle kaderinde var ve buna göre şekillenen gelecekte işlenen suçların yada geride bırakılan zararların napoleon olma yolunda kişiye bir sorumluluğu yok. birey napoleon olmak için doğduysa her türlü hakkı ve üstünlüğü elde edip geri kalan sürüngenleri basamak olarak kullanabilir. burda özgür irade kavramı devre dışı. tamamen napoleon olmak için doğmak kavramı var bu vurgunun temelinde ve işin bizi ilgilendiren tarafı gerçekten napoleon olmak için var olan bireylerin bu tür bir vicdan azabından tamamen arındırılmış olması. dostoyevski kısaca şunu vurgular; kişinin yaratılışından gelen yada sonradan kazandığı özelliklerin derecesi kişinin toplumdaki rolünü belirler ve bu birey bunlardan sorumlu tutulamaz.
peki alt gruptan biri çıkıpta napoleon olmak isterse çekeceği vicdan azabından kurtulması için ne yapması gerekiyor. dostoyevski'den daha yaratıcı bir çözüm bekliyordum bu konuda açıkcası ama işi dönderip dolaştırıp sevgiye bağlaması kendi felsefesine ilginç bir yön katıyor. o kadar keskin çizgilerle halkı ayırdıktan sonra raskolnikov'un sonya'ya duyduğu sevgiyle bu vicdan azabından kurtulması kitabın sonunda büyük bir hata yapmamak uğruna yapılmış garanti bir çıkış bence.
kısaca vicdani sorumluluk kavramı sadece sürüngenler için vardır ve napoleonlar kendilerini bu sorgulamanın dışında tutmuşlardır. bir sürüngen her ne kadar mantıksal olarak yaptığı şeyin doğru olduğuna kendini inandırırsa inandırsın onu terketmeyecek olan vicdanı, daha doğrusu bu vicdan sorgulamasının içine girebilecek düşünce yapısı onu hayatı boyunca bir sürüngen olarak bırakacaktır. iyi yada kötü vardır. napoleonlar yada sürüngenler. ve bir sürüngen napoleon olamayacağını anladığı an anlamsızlaşan hayatını sadece sevgiyle aydınlayabilir.
fyodor mihayloviç dostoyevski rus roman yazarıdır. çocukluğunu sarhoş bir baba ve hasta bir anne arasında geçiren dostoyevski, annesinin ölümünden sonra petersburg taki muhendis okulu na gitti. burada okurken babasını kaybetti. okulunu başarıyla bitirdi ve istihkam müdürlüğü ne girdi fakat bir yıl sonra istifa ederek buradan ayrıldı. ordudan ayrıldıktan sonra edebiyata yönelen dostoyevski ilk kitabı olan insancıklar 1846 yılında yayımlandı fakat beklediği başarıyı elde edemeyen dostoyevski politikaya yöneldi.
1849 yılında 1.nikola nın baskıcı rejimine muhalif petraşevski grubunun üyesi olduğu gerekçesiyle tutuklandı. kurşuna dizilmek üzereyken cezası sürgün ve zorunlu askerliğe dönüştürüldü. cezasını çekmesi için sibirya da bulunan omsk cezaevi ne gönderildi. burada geçirdiği dört yılın ardından er oldu ve subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında maria dmitrievna ısayeva ile evlendi. 1859 yılında serbest bırakıldı ve petersburg a yerleşti.
petersburg da ezilenler(1861) ve ölüler evinden anılar(1862) adlı eserleri yazdı. 1862 de arzuladığı avrupa seyahatini gerçekleştirdi. maddi açıdan sıkıtı yaşamasının sebepleri sara nöbetleri ve kumar bağımlılığıydı. bu dönemde yer altından notlar(1864), suç ve ceza(1866), kumarbaz(1866), budala(1868), ebedi koca(1870) ve ecinniler(1872) eserleri yayımlandı. eşinin ölmesi üzerine sekreteriyle evlendi. kızını kaybetmesi ve kumar alışkanlığı onu sarsmıştı. delikanlı(1875), bir yazarın günlüğü(1876) ve karamazov kardeşler(1879) adlı eserlerinde sürekli işlediği konuları ele aldı. bir ciğer kanamasıyla yatağa düştü ve 28 ocak 1881 de öldü. cenaze töreni çok kalabalık oldu. dünya edebiyatının önemli isimlerinden dostoyevski 20.yüzyıl düşünürlerini oldukça etkiledi.
inanılmaz bir gözlemcidir kendileri.aslında bizim milletimizin çok seveceği türden romanları vardır.çünkü romanları bir film yada bir tiyatro oyunu etkisi uyandırır insanda.ee bizde de cümbür cemaat herkes her dakka film yada tiyatro oyunu izlemese de olur olmazı izleyip,tv önünden ayrılmadığına göre.bütün iş bu hedenin reklamını yapabilmekte.efenim ondan kolay ne var sanki.ntvde toplandı mı 3-5 kişi o işte oldu bitti.sen nelere kadirsin ntv.memleket dostoyevski hayranı olup çıkar.türkiyede yıllardır konuşulan bu memleket okumuyor söylemleri de ortadan kolayca kalkar.
Dostoyevski'nin ilk roman denemesi Netoçka Nezvanova, küçük bir kızın hasta annesi ve başarısız bir müzisyen olan alkolik üvey babasıyla yaşadığı acılı hayat hikayesini anlatır.
1849 yılında devlet aleyhindeki bir komploya karıştığı iddiası ile tutuklandı. Sekiz ay hapisanede kalan Dostoyevski, kurşuna dizilmek üzereyken diğer sekiz tutuklu arkadaşı ile affedildi. Cezası dört yıl kürek, altı yıl da adî hapse dönüştürüldü. Cezasını çekmesi için Sibirya'da bulunan Omsk Cezaevi'ne gönderildi. Burada geçirdiği dört yılın ardından er rütbesi ile hizmete verildi. Subaylığa kadar yükseldi. 1857 yılında Maria Dmitrievna Isayeva ile evlendi. Beş yıl boyunca görev yapan Dostoyevski, 1859 yılında özgür bırakıldı ve Petersburg'a yerleşti.[
herkesin içlerinde gizli olan sırları ve ruh bilinmezliğini eserlerine ustaca yerleştiren rus yazarıdır. bilim adamı değildir belki ama insan psikolojisinden anlayan en başarılı yazardır bana göre.
ilk eseri insancıklarla gördüğü büyük ilginin devamı gelmemiştir. .aslında genç bir yeteneğin ilk kıvılcımlarını okura gösterdi ve eleştirmen belinskinin ilgisi çekmeyi başardı.roman , toplumu anlatıyordu ve belinski gibi , dönemin yoksul halkınını acılarını dile getirmek isteyen birisi tarafından büyük ilgi gördü.
ancak , yazar , bu ilginin devamını getiremedi ve belinski tarafından acımasızca eleştirildi.
her yazarın hayatından parçalar eserlerinde bulunabilir .bu , biraz da okuyucunun özgürlüğüdür. dostoyevski de ide uç boyuttadır.hayatını henri troyat tarafından yazılan eserde incelenebilir.(öte yandan tüm eserleri okunmadan anlamsız gelecek bir kitaptır.) .belinskiyle ilgili görüşlerini ezilmişler ve aşağılanmışlar romanında bulabilirsiniz.
kendisi günahların yazarıdır.bizi , birbirinize bağlayan derin bağlar ve karanlık onu ilgilendirir.
büyük bir aziz olabildiği gibi aynı zamanda günahkarlığıı da ruhunda taşır.
dünya görüşleri biraz geridir . ülkücülerin ortodoks versiyonudur.hristiyanlığın evrensel öğretileriyle çelişen koyu ulusçuluğunu da yadırgamaz.bir rus isası gelecek ve tüm dünyayı, rusların önderliğinde kurtaracaktır.aklımıza ,niçin rusya gibi bir soru geliyor.cevabı ona göre basittir.ruslar, henüz köylüdür ve modern değildir. tanrıyı ve isayı unutmamıştır.
eserlerindeki inaçsız karakterler de rus köylüsünün yanında inancı bulur.tıpkı yazarın sibiryada rus halkını keşfetmesi gibi...
SUÇ ve CEZA /
Sefalet içinde yaşayan, üniversite ile ilişkisi kesilmiş genç Raskolnikov, kendince bir kuram geliştirir ve hem kendisinin hem de yakınlarının sıkıntısına bir anda son vermek için, yaşamayı hak etmediğini düşündüğü, yaşlı, hastalıklı, insafsız, kaçık bir tefeci kadını öldürmeye karar verir. Yazar, ilk bakışta bir polisiye romanını çağrıştıran bu metinde, insan ruhunu bir kez daha büyük bir sınav ile karşı karşıya getirir. Bizce yaşamayı hak etmediğine inandığımız bir insanı, kendi açımızdan geçerli nedenlerle öldürmek, aklın gerekçeleri ile ruhun sesini susturmak mümkün müdür? Bir çıkış yolu arayan yalnız insanlann yolunu aydınlatmaya çalışan yazar, Raskolnikov'un işlediği suçun peşinde, varoluşun derinliklerinde dolaştırır okuru.
1821 de rusya'da doğdu 1881'de petersburg'da öldü petersburg'da mühendislik okulunu bitirmesine rağmen kişisel eğilimlerine uygun olarak edebiyat dünyasını seçmekte gecikmedi yaşamı aşırı umutsuzluklar ve mucizevi sevinçlerle dolu olan dostoyevski insan psikolojisini incelemede en büyük ustadır.
romanları sayesinde ruslar ve turkler arasında pek çok ortak nokta olduğunu anlamamızı sağlayan (bkz: çay), (bkz: semaver) vb, hayatla ilgili tespitleri sayesinde deneyimlerinizden bile fazla ders çıkarabileceğiniz bazı romanlarını okurken çok acı çektiğine şahit olacağınız (bkz: üstat).
ömrü sefalet içinde geçmiş, kelimelere istediği gibi hükmedebilen, insanın bastırdığı duyguları mükemmel bir üslupla ele almış, saralı dahi yazar.
sokakta gördüğü yoksullara yemek ısmarlar para karşılığı onların hayat hikayelerini dinlermiş. aşık olduğu kadınlar genellikle evli olmuştur. bu açıdan mazoist sayabiliriz. gogol'dan etkilenmiştir. yer altından notlar kitabı şiddetle tavsiye edilir.
Bir kaç tane daha kitap yazması için ömrümden 1-2 seneyi hiç acımadan verebileciğim yazar. Bana göre çok erken vefat etmiştir. kafasındaki en büyük romanını(bir günahkarın anıları) yazamadan vefat etmiştir.