bugün üstadın ölüm yıl dönümü (9 şubat 1881). ruhu şad olsun.
" Orada leş gibi kokan iğrenç yeraltında, alaya alınarak güçlendirilmiş sıçancık yavaş yavaş kine; soğuk, zehirli, özenle sonu gelmez bir kine boğulur. Kinini kırk yıl en ince, en utanç verici ayrıntılarına dek anımsayacak; her anımsayışta kendinden daha bir yüz kızartıcı şeyler ekleyerek, bu uydurmalarıyla kendini yiyip bitirecektir. Bir yandan kuruntularından utanır; bir yandan da olanları anımsamaktan, yeni baştan kurcalamaktan, "olabilirdi" düşüncesiyle başka başka uydurmalar eklemekten kendini alamaz. Bağışlamak nedir bilmez. Belki öç almaya bile kalkışır, ama beceriksizce, miskin miskin, uzaktan uzağa, sinsice, ne öç almak hakkına, ne de başarısına inanmadan yapar bunu; öbür yandan öç almak istediği kimseden yüz kat fazla üzüleceğini, ötekinin kılının bile kıpırdamayacağını ta başta bilir. Ölüm döşeğinde bunları bir kez daha, bunca zaman birikmiş faizleriyle birlikte anımsayacak ve...Bakın işte, bu soğuk, iğrenç yarı umutsuzlukla, yarı inançla, kahrından kendini bilinçli olarak yeraltına kırk yıl diri diri gömmede; zorlamayla yaratılmış durumunun yine de kısmen içinden çıkılabilir olmasında; bütün o içe işleyen doyurulmamış isteklerinin özünde; kesin olarak verilen kararla bunun peşinden gelen pişmanlıklar çalkantısında yatmaktadır o garip acı hazzının özü."
Baylar, yemin ederim, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. Normal bir insanın anlayış gücü çok olmamalıdır.'
''gözleri sürekli gözlerindeyse sana olan merakındandır; ama gözlerini senden kaçırıyorsa, o gözlerde sana ait bir şeyler vardır.''
''kadın, her ihtiyacını karşılayacak tek bir erkeği ister. erkek ise, tek ihtiyacını karşılayacak her kadını.''
en sevdiğim yazarlardan birisidir. yer altından notlar'ı fırsat buldukça okurum. Saint Petersburg'a gidince evini ziyaret etmiştim. muhteşem bir deneyimdi benim için. karamazov kardeşlerin ikinci cildini bu evde yazmışmış. yalnız, ruslar pek iplemezler dostoyevski'yi. onlar için Puşkin Rusya'nın ruhudur. Tolstoy ise hayattan daha büyüktür.
tolstoy'la pek mantıklı olmayan bi sebep yüzünden hep karıştırdığım yazar.
bi de bi arkadaş vardı tolstoya benzetiyorduk, dostoyevski'ye de benzettim. sonra iyice karıştı gitti.
Beyaz geceler isimli kitabında, başta kitabın incelemesinde geçen birkaç cümle tüm sancı sahibi insanlara kendini buldurtabilir aslında: "Bütün iyiliklerine ve akıllarına, mütevazı taleplerinin bütün sınırlılığına rağmen, hem iyi, hem akıllı hem de mutsuz olan büyük bir genç insan türünün varlığından bahsetmektedir. Bu insanlar hayalperest olur ve kibir, sıkıntı, yalnızlık yüzünden hayali kalelerine kapanırlar."
"Dostoyevski ne zaman okunur?" sorusuna Hermann Hesse'den bir cevap.
"Ancak tükenmişsek, artık acı çekme kabiliyetimizin sonuna değin acı çekmişsek ve yaşamın bütününü kor gibi yakan tek bir yara olarak hissediyorsak, eğer çaresizlik soluyorsak ve umutsuzluğun ölümlerini ölmüşsek, işte o zaman okumalıyız Dostoyevski'yi.
Ancak tükenmişlikten ötürü yapayalnız kalmışsak ve yaşama, felce uğramışçasına bakıyorsak, o yaşamı artık vahşî, güzel acımasızlığıyla kavrayamıyorsak ve ondan artık hiçbir şey almak istemiyorsak, işte o zaman bu korkunç ve gizemli yazarın müziğine açığız demektir... Ancak o zaman onun korkutucu ve çoğu zaman da cehennemden farksız dünyasının olağanüstü anlamını yaşayabiliriz."