Kasım 1821 moskova doğumlu yazar. Keskin gözlemleri ile ünlüdür. Politikayla da ilgilenmiştir, Genç liberallerin arasına katılmak suretiyle. Çar 1.aleksandr' ın güvenlik güçleri tarafından, devleti yıkmaya çalışmak suçlamasıyla genç liberallerle beraber idama mahkum edildi. Son anda idamdan vazgeçildi ve sibiryada 4 yıl ağır hapis, ayrıca 4 yıl askerlik ile cezalandırıldı. Zor şartlar nedeniyle sara hastalığına yakalandı. ilerleyen yıllarda kumar hastalığının pençesine düştü. 1881 yılında vefat eden Dostoyevski, edebiyat denince akla ilk gelen isimlerden biri, belki de birincisidir.
Küçüklüğümde epilepsi hastası olduğumdan mütevellit dostoyevski ile aramda garip bir bağ var. Onun da epilepsi olduğunu çok sonradan öğrenmiştim. Hiç unutmam budala adlı romanın kahramanı epilepsi krizi nedeniyle merdivenlerden yuvarlanmıştı ki bu da benim yaşadığım bir şeydi. Sonra sonra internet epey yaygın olunca dostoyevski’nin de epilepsi hastası olduğunu-hatta bundan epeyce çektiğini- ve her romanında epilepsi hastası bir karaktere yer verdiğini hayretle fark etmiştim.
Şu anda başımda binlerce musluk açıldı ve ben sözcükler nehrini boşaltmazsam boğulacağım Nastenka. Rica ederim beni bölmeyin, Nastenka, uysal ve sakince dinleyin; yoksa tümden susarım..
Gücümü, içimdeki Güçsüzlükle Boğuşurken Tükettim
yaşadığı dönemde ölüm cezasına çarptırılmıs ve ardından afedilmistir. budala eserinde ölümden ziyade, ölüm bilincinin ve ona doğru ilerlediğimiz süre zarfında yaşadıklarımız olduğunu hissettiriyor
"Bir insanı öldürdüğü için öldürmek, işlenen suçla kıyaslanamayacak kadar büyük bir suçtur. Karar gereğince öldürmek, haydutların öldürmesinden çok daha korkunçtur. Haydutların geceleyin ormanda bıçaklayarak veya başka şekilde öldürdükleri birisi, son ana kadar muhakkak kurtulmayı umut eder. Boğazı kesildiği halde henüz kurtulmayı ümit eden, kaçan yahut yalvaran insanlara rastlandığı görülmüştür. Oysa burada, ölümü on kat daha kolaylaştıracak son umudu yıkıyorlar. Ortada bir karar vardır, kaçma, kurtulma umudu yok olmuştur."
yaşadığı psikolojik travma sorucu bedenen olmasa bile ruhen ölüp yeniden dirilmiş. Doğruları ve yanlışları ile başka bir insana dönüşmüştür. Böylesine derinliğe sahip bir insanın, ölümün nefesini ensesinde hissettikten sonra, aynı insan olarak kalabileceğini zaten düşünmezdim. "belki gercekten acı çekmişsinizdir. Fakat aciniza bile saygıniz yok.
“Acı ve ıstırap, yüksek bir zeka ve derin bir kalp için kaçınılmazdır. Gerçekten yüce insanların, bence, bu dünyada müthiş bir acı çekmesi gerekir.” (Dünyayı güzellik kurtaracak sf : 6)
“Anıların güzel olanları da, kederli olanları da insanı hep hüzünlendirir” (insancıklar sayfa 40)
Pek çok romanını okumuş olmamla birlikte, hiç biri “yer altından Notlar” kadar etkili değildi.
Ayrıca şu aforizmasıyla Benim için revaçta olan yazar. “ gece ne kadar karanlıksa Yıldızlar o kadar parlaktır, derdin ne kadar derinse tanrıya o kadar yakınsın”.
sırf bu adamın eserlerini aslınan okuyabilmek için rusça öğrenmek istiyorum, bakın rus karı kız dusurmek için değil, tamam onları da aradan çıkartırız tabi ama asıl amaç reyizin eserlerini aslından okumak.
mutlu bünyeyi depresyona sokabilecek bir üsluba sahip yazar. hassas bünyeler kitaplarını okumasın; ben bana zarar verdiğini fark ettiğimde okumayı bıraktım.
Birkaç sene öncesinde izlediğim, zeki Demirkubuz a ait olan, "yeraltı" filmini izleyerek dolaylı yoldan tanımıştım kendisini. illaki daha önce ismini duymuştum hatta birkaç kitabı da elime geçmişti fakat okumaya cesaret edemedim desem, yalan sayılmaz. Çünkü kitaplarının daha ilk sayfalarında okuyucu yutan ve onu bir bilinmeze götüren, mistik bir üslubu ve kendine özgün bir tarzı var.
Dediğim filmi izledikten ve Dostoyevski' nin bir kitabından uyarlanmış olduğunu görünce daha fazla geri kalamadım ondan ve kitaplarından...
Suç ve cezayla başlayıp, karamazov kardeşlere kadar kitaplarını okudum ve gözümde, gönlümde bir yer etti. Her kitabı ayrı güzel her kitabına ayrı bağlanıyorsunuz...
Naçizane bir tavsiye:
Kendinizi kötü hissettiğiniz, bunalım yaşadığınız bir dönemde okumayın. inanın: kendinizi kaybediyor, resmen hayattan soyutlanıyorsunuz fakat bu iyi anlamda olmuyor. Gerçeklikle bağını yitirmek gibi bir şey adeta.