st. petersburg'da müze olarak halka açık evini gezmek şansına sahip olduğum ruh hastası, deli, insan, büyük yazar. Karamozov kardeşleri 4 yılda bu evde yazmış. Ürperiyorsunuz.
Kuşkusuz dünyanın en büyük edebiyatçısıdır. Onun eserlerinde yer alan gerçeklik algısını tolstoy dahil hiçbir yazar yakalayamamıştır. Sanılanın aksine kitaplarında bir trajediye yer vermez. Gerçekleri en ince ayrıntısına kadar anlattığından karekterlerini psikolojik olarak derinleştirdiğinden ve mükemmel bir tasvir sağladığından okuyucu kendini bir ızdırabın içinde bulabilir. Öyle ki dostoyevski'nin kitaplarında anlatılan bir karekter okuyucu için kendinden parçalar gördüğü -insanın tüm yolculuğunu gördüğü- psikolojik bir inceleme alanıdır. Bir kitabını okuduğunuzda hem ana karekterin hem de yan karekterlerinin her birininin ki emin olun çok fazla var, en ufak duygu durumlarını dahi bilirsiniz. Kısaca dostoyevski romanı kişiyi okurken düşünmeye anlamaya keşfetmeye zorlar.
Beyaz geceler romanından sonra hayranı olduğum yazar. Nastenka aşkına kapılmış gencin hayatı ve imkansızlıklarla dolu aşkı her okuduğumda içimi acıtır.. Ah be yazar seni hep kendime benzettim o romanında.
yeraltından notlar isimli devasa eserinde gerçeklik algısını sıkı bir şekilde eleştiren yazar.
"Gerçek hayat denilen şeyin ne olduğunu, nerede olduğunu bilmiyoruz bile! Kitaplarımızı, hayallerimizi elimizden alsalar, öylece ortada kalakalacağız."
Mükemmel rüya tasvirleri ve psikolojik tahlilleriyle ne kadar büyük bir yazar olduğunu kanıtlamış zat. Kumar hayatını kumarbaz romanında kurgulaştırarak, hapishanede geçirdiği günleri ölü bir evden hatıralar romanında kurgulaştırarak bana da bu sözlük hesabımı açmam da yardımcı olmuştur. Nitekim ben de şu an kullandığım hesabı tıp kı gerçek olayları kurgulastırarak kullanıyorum.
"Şöyle bir daha, dikkatlice düşünün! Biz bugün "canlılık" denen şeyin nerede bulunduğunu, neyin nesi olduğunu, hangi adla çağrıldığını bile bilmiyoruz. Elimizden kitaplarımızı alsalar, bir anda neye uğradığımızı şaşırırız. Artık hangi yolu seçeceğimizi, kime tutunup kimden kaçacağımızı, neyi sevip neden nefret edeceğimizi, neyi sayıp neyi hor göreceğimizi bilemeyiz. insan olmak, yani etiyle kemiğiyle insan olmak bile yük geliyor; bundan utanıyoruz, ayıp sayıyoruz. "Soyut insan" diyebileceğim garip yaratıklar olmaya can atıyoruz. Biz ölü doğmuş kişileriz, zaten çoktandır canlı olmayan babaların soyundan ürüyoruz ve bu durumu gittikçe daha çok beğeniyor, bundan zevk almaya başlıyoruz. Nerdeyse bir kolayını bulup bizleri doğrudan doğruya düşüncelerin doğurmasını sağlayacağız."