Alman bir filozofdur kendisi. Varoluşculuk üstünde durmuş ve ateistliği benimsemiş olan beni öldürmeyen şey güçlendirir şeklinde hitap eden bilim adamıdır. Kendisinin çağı 19. yüzyıl felsefesidir.
An ac en ciplak oldugum idealist muharrir donemlerimde hazretin butun kitaplarini kapsayan kulliyati kucuk bir pesinat arti senet karisiliginda almis odeyemedigim icin icralik olmustum. Icralik olmadan once hepsini okuyup bir arkadasima hediye etmistim kitaplari. Icra kagidi elime ulastiginda arkadasi arayip durumu anlattim ve isin uzamamasi isin kucuk bir yardim talep ettim. 'Valla aga adam zaten cok karisik yazmis bir bok anlamadim, istersen getireyim,nerdeyse hic dokunmadim kitaplara dedi. O an dost dost diye nietzsche' sine sarilmis oldugumu farketmis halimle o arkadasa da niceye de hugoya da cok yaratici kufurler saydirmistim.
15 ekimde doğmuş, kral wilhelm ile aynı gün doğduğu için bu adı almış, hayatının son yıllarını büyük ızdıraplar çekerek avrupa'da sağa sola giderek geçirmiş, baş ve göz ağrıları yüzünden ızdıraplara boğulan, filozoftur.
Sevdiği kızlara hiç ulaşamamıştır, hatta aşık olduğu rusun biri onunla neredeyse hiç ilgilenmemiştir.
Ölüm döşeğindeyken, sadece ve sadece chopin dinlemiş,
"müziksiz yaşam hatadır."
Demiş, küçükken okuduğu incil kesitleri ile kilise ziyaretçilerini ağlatan, 1900 yılında hayata gözlerini yummuş, burçdaş olmaktan bile gurur duyulan kişidir.
Öncelikle aksiyolojik bağlamda hatırlatmak ve üzerinden gitmek istediğim bir konu var: bergson'da ahlakın iki kaynağı. Bergson bu kaynaklardan birisi ananevi olan anlayış. ikinci ise bunun aşılmasıyla varılan, edinilen. Şimdi nietzsche'nin nihilizmi nedir ki bu kadar över? Nihilizm en basit şekliyle onda bir köprüdür. Köprünün bu tarafından geleneksel ve toplumsal olan değerler bulunur. Eğer siz bunların aşılması gerektiğini söylerseniz bunları ilkin hiçlemeniz gerekir. Nietzsche'nin bütün ısrarları bu köprüye adım atmaya ilişkindir. Bu Nihilizm adlı köprüye ikna için onu övmek ve hatta yüceltmek gerekir.
Fakat üzerinden geçilen bir nokta vardır: her köprü iki yakayı bağlar. Biz köprünün bu yakasından ve köprüden bahsettik, ya peki diğer yaka? işte bu nokta atlanır. Nietzsche öncesel olandan yani köprüden bahseder. Ama köprüde kalmak saçmadır, bunu nietzsche gibi bir adam çıkaramadı mı? Elbette çıkardı, tam da bu yüzden bunun aşılması gerektiğini, köprüyü geçmeyi de öğütledi. Bu filozofun amacı "böyle gerekiyor"lar yerine, "ben böyle istedim"leri getirmek. Tabii burada istemedeki istenç salt halde öyle ya da böyle isteyen istenç değil.
Öte yandan onun ontolojik bir yönü vardır ama o da buradan hareketle anlaşılır. Nietzsche "yöntem" yönünden son metafizikçidir. Çünkü metafiziği hiçlemek adına ilkin onun yöntemlerine ve çelişkilerine başvurur. Kendisi her ne değin uzak görülse de -ve bunu söylediğim için kızılacak olsa da- birtakım öncüllerle hareket eder. Konumuz bu değil.
Fritz, Batı metafiziğine karşı duruşu ile phusis'in ötesinden phusis'e kapı açmıştır. O kapıyı geri dönülmemek üzere kapatmamıştır ama. Kendi varlığının sonluluğu ve yetkinlikten uzaklığından ötürü önüne, ardına, içine bir şeyler koyan ya da ötesine ulviyetle kaim varolanlar yerleştiren batı metafiziğini de tıpkı geleneksel değerler gibi hiçleme yoluna gitmiştir. Burada hiçleme tabiri onun Nihilizmini vurgulamak amaçlıdır. Yine burada bir köprü kurduğundan söz edebilir miyiz? Kısmen. Çünkü metafizik spekülasyonlara karşılık çok ısrarcı olmasa da insanın kökensel verilerini göstermiştir.
Nihayetinde bu, varlığında kısmen emin olduğumuz ve söz edebildiğimiz ontolojik köprünün öteki yakası kendisinden sonra gelenler ile yoklanmış ve araştırılmıştır.
Peki ama neydi bu nietzsche'nin derdi? Basitçe izah edeyim: içimizdeki sorular soran ve derslerde veya okumalarda "ya aslında şurası şöyle olmalıydı" deyip "koskoca filozof yanılmış olamaz" diye susan hırçın çocuğu ortaya çıkarmaktı. Nietzsche'nin yeni bir ontolojik anlayış ya da ahlak görüşü ortaya koyduğu falan yoktur, -buraya dikkat- zaten karşı çıktığı tam olarak buydu, "siz kendiniz yapın" diyordu.
demistir ki "tüm yazilmislarin icinde en cok kanla yazilani severim. Kanla yaz, göreceksin ki kan tindir."
Böyle buyurdu zerdüst kitabini okurken bu cümleden cok etkilenmistim.
ne zaman kitaplardan, siirlerden, sarkilardan etkilensem bunu paylasma geregi hissederim.
ama karsindakinin hissettigi heyecan seninkiyle ayni olmayabiliyor her zaman.
Müziğin ruhuyla hayatı tam içinden yakalayan Nietzsche'yi anlamak için oluş'a verdiği önemin farkında olmak gerek. oluş, kendi içinde ne bir değer ne de bir anlam taşır. metafizik hakikat nosyonlarında görülen ayrımların karşısında durur. ele avuca sığmaz, kalıbı yoktur. kendini gerçekleştirmez, gerçekleştirdiği anda yeniden başlar. oluş, kumdan kalaler yapan ve canı istediğinde yıkan bir şeydir, iyi'nin ve kötü'nün ötesindedir. onda ahlaklılık yoktur. doksa-episteme, madde-form, öznel-nesnel,özne-nesne,numen-fenomen (ah be) gibi ayrımlar... bunların hepsi kurgusaldır. oluşun farkında varmak için, deprem esnasında üzerinde durulacak hiçbir zemin olamaması durumunu tahayyül edebiliriz. insan bu oluşun karşısında değer oluşturur. nietzsche de müziği belki de bu yüzden çok sever, oluşu yakalayan ve onun dayanılmaz ağırlığını yatıştıran bir şeydir onun için. oluş çerçevesinde tahayyül edilen hayatta kavramların aslında bir şeye işaret edemediği gerçeğini düşünürsek, nietzsche'yi kelimeler kullanarak anlatmak saçma oluyor bir yandan. paradoksa düştüğümüzü göz ardı ederek devam etmek gerecektir.
nietzsche'nin "tanrı öldü!" diye bağıran kaçık adamının bu feryadı, felsefe tarihinde dönüştüğü slogandan başkaca şeylere işaret eder aslında. Tanrı'nın ölümü ile modern çağdan beri işe yaradığı düşünülen dualistik ayrımların, ikiliklerin, metafiziksel hakikat nosyonlarının ölümüdür. bu bağlamda, sözü geçen pasajda pazarcılar, realist ve pozitivistleri simgeleyen kendi olgusal çerçevelerine hapsolmuş normal-anormal ayrımı yapan insanlardır. o kaçık adamı, kaçık adam yapan budur. fakat, özne de ölmüştür, nesne de.
oluşun önünde durmak, onu kavramsal şema içerisinde belirlemeye çalışmak, iyi ve kötüden çıkan tüm ahlaki yargılar, oluş tarafından yadsınır. bu anlamda kaçınılmaz görünen nihilizmden başkası değildir.
Nietzsche temel olarak teraziye hep gücü koymuş ve ağır gelen kefenin hep o olacağını söylemiş. Bu yüzden tüm değerlerin güç etrafında toplanacağını belirtmiş hep.
Bahsettiği üstün insan kavramı da yine ''güç'' aslında.
Bu güç isteği de bir şeyler yapabilme isteğinden geliyor olmalı. Yani güçlü insan isteği şekilde hayata yön verebilir, o halde elde edilmesi gereken şey güçtür.
3 tane kitabını yarım bıraktım. o kadar garip garip "prenses olmak için babolimin kral olmasına gerek yok" sözleri doluydu ki sayfalarda, illalah ettim.
ha şimdi insan gibi yazmaya başlayacak, dioyrum yok, bu sefer de ben şöyleyim ben böyleyim.
ayrıca piyasadaki kun fe yekun kızlarının feysbuk yazılarının çoğu kendisine aittir.
dionysos müptelası, tanrı açmazını kendi hayal dünyasında çözmeye çalışan, sonra da ergenler gibi aha işte yaptım tanrı eldi ehehhsshahs diyen bir arkadaş. gerçi günümüz ateistlerinden ve ateistlerin tamamından daha başarılı fikirlere sahiptir, sırf bu yüzden az da olsa saygı duyarım kendisine.