türkiye de olması ve galatasaray yedek kulübesinde bulanması, galatasarayla üzülüp sevinmesi bile çok önemli olan bir adam. embesil denyolar gönderecek tabi, göndersinler bakak. ciddi ciddi entri girdim dikkatinizi çekerim bak.
maçta gördüğüm kadarıyla az babayiğit değil kendileri.
barış ın o gereksiz hareketinden sonra karışan ortalığın arasında kendini bulan frank, ortamdan uzaklaşmadı, oralı olmamazlık yapmadı, girdi olayın içine.
ne mi yaptı?
atkısını falan gevşetti. 'hoop birader bi problem mi var' havasındaydı ki bu konularda boş olmadığını ispatladı.
Kendisini eleştirenlerin bugünkü sivas maçında Rijkaard'a tacizde bulunan arkadaki gerizekalılardan(bıyıklı)bir farkı yok.
Rikaard değil takımın IQ testi tartışılmalı.
Galatasaray'ın kıvırcık, karizmatik teknik direktörü. adnan polat tarafından açıklanmıştır ki "hocamızı seviyoruz, ne olursa olsun seneye takımın başındadır"
şimdi birileri çıkıp demişlerdi ki "geovani iyi olsaydı barça bırakır mıydı" böyle bir düşünce sisteminin olduğu yerde, bu adamı eleştirenlere yine bu yollu cevap verelim.
peki rijkaard iyi olmasaydı, önceki sezon bi takımı küme düşürmüş olmasına rağmen, barça alır mıydı? üstelik de ilk yıl barçada başarı gösteremedi. barça yine aptallık yaptı, böyle bir şeyden anlamayan(!) adamı takımın başında tuttu. Ardından sistemi oturtup aldığı 2 la liga şampiyonluğu ve şampiyonlar ligi şampiyonluğu ise başarı değil. onu ben de otursam orda, ben de alırdım.evet.
her ne kadar bu adam bizim ligimize fazla olsa da, kalmalı diyoruz, galatasaray kendisini ısrarla tutmalı, ve kendi kararlarını verme konusunda özgürlük tanımalıdır. belki bir şampiyonlar ligi şampiyonu çıkartamaz. ama arka arkaya 3 sene şampiyonluk neden olmasın *seviyorum bu adamı evet
ed: sen eksileyince rijkaard kötü adam oldu. ben de ikna oldum..
sivas'ın yardımcı hocasının boğazında bir iz bırakacak şekilde müdahalede bulunup terbiyesizlikte zirve yapmış kişi. ama münferitti, cezalık bir şey yok tabiki. futbolculuğunda da lama derlerdi bu erkeğe, efendiliğinden zerre kaybetmemiş, seyrettik. yürüyedursun. *
ya hu atletico madrid'e elen, antalyaspor'a elen, lige havlu at. skibbe daha iyiydi lan. ama yok ya bu adam hollandalı. belki 5 yıl belki 10 yıl sonra uçurur bizi, yeni stadımız da var. ohh mis!
kalışının zaman kaybından öteye geçeceğini sanmıyorum. ona kalırsa bu takıma daha bir sürü adam almak gerekir. tamam sabriler, şunlar bunlarla -şimdi isim verip rencide etmek istemiyorum onları- "o" takım yaratılamaz ama bu adamlar türkiye ligini kaldıracak kapasitede. gel gör ki amatör kümeden gelmedi bu topçular. gitsin. haftasonu lise'de toplanıp konuşacağız zaten adnan'la. bi de şu var; şu sistemciler, total futbolcular var ya, aceto balsamicocular... sırf hollandalı diye, fi tarihinde bu bokun yıldızı oldu diye bu adama tapınmayın. akıllı olun, terbiyeli olun. aa cevat hoca arıyor, bi sn.
2009-2010 sezonunda galatasaray ile aldığı sonuçlar ne olursa olsun bir sonraki sezonda mutlaka takımın başında kalması gereken hollandalı teknik adamdır. elbette galatasaray'da ve hatta türkiye'de bazı şeylerin olumlu yönde değişmesini sağlayacak kişidir.
5 nisan 2010 sivasspor galatasaray maçı nda bir türlü beklenileni vermeyen 3 yabancıya kulübeyi gösterip neşteri vurmuş teknik adamdır. gece alemleri ayyuka çıkmış etkisiz jo ve lensine kabahat bularak yediği golü açıklamaya çalışan hiçbir maça damgasını vurmadığı halde puan kaybının sorumlusu olduğu maçların çok sayıda olduğu leo franco umarız bu tepkiden sonra biraz düşünüp galatasaray ruhuna yakışır oyunla ilk 11e geri dönerler. frank rijkaard'ın yaptığı doğrudur demiyorum elbette bu orta sahada emre çolak'ı izlemek isterdi her galatasaraylı ama olsun olayların içinde olup tepki vermek bile şimdilik yeterli en azından takıma sahip çıktığını bildiğimiz bir hocamız var artık.
not: leo sen hariç. sen geldiğin yağmurla git mümkünse.
--spoiler--
türk hava yolları, 18 ocak 2010da barcelonayla resmi sponsorluk anlaşması imzalıyor. o gün ve takip eden zaman diliminde bu haber televizyonların ve gündelik basının en önemli haberle- rinden. peşi sıra imza töreni dolayısıyla barcelonaya giden türk basını üyelerinden bol bol anı dinliyor, okuyoruz. takım otobü-sünde messinin, xavinin, iniestanın yerine oturanlar, takımın müzesindeki efsanevi kupalarla boy boy fotoğraf çekilenler, camp nounun havasını soluyanlar, izledikleri maçı ballandıra ballandıra anlatanlar vs. buraya kadar olanlar elbette normal. ben de o mabede gitseydim ve o çok sevdiğim takımın havasını solusaydım, böylesi anılar bütününü kaleme alırdım. peki şimdi, bir ya da birkaç günlük etkinin yaptırdıklarına, yazdırdıklarına bakalım ve frank rijkaard meselesini bir de bu gözle inceleyelim. surinam asıllı hollandalı, türk basınının kısa bir zaman diliminde gezip tozduğu mekânlarda, atmosferde tam dört sezon geçirdi. o takım otobüsüne hakkıyla kuruldu, o müzeye sadece bakmadı, katkıda bulundu, kupalar ekledi, camp nouda her türlü heyecanı, mutluluğu ve trajediyi yaşadı, o dev yıldızlara taktik verdi, onlarla üzüldü onlarla sevindi. ve sonunda yolu bizim buralara düştü. şimdi ligin bitimine yedi hafta kala güzide spor basınımız rijkaard ismini tartışıyor.
geçen hafta galatasaray-fenerbahçe derbisini yerinde izledim. maç sonrası sarı-kırmızılı takımı takip eden muhabirlerin dillerinde ve zihinlerinde tek bir yargı vardı: rijkaard gitsin... niye? çünkü bu takımı, ne hale getirmişti. aynı muhabirler geçen sezon da benzer bir mantıkla skibbe hakkında benzer bir yargıda bulunmuş, hatta genç almanın serüveni bu haftalara kadar bile sarkmadan yönetim biletini çoktan kesmişti (tam bu noktada çarpıcı bir anektod aktarmak istiyorum: yaklaşık iki ay önce televizyon kanallarında pek tanımadığım ama basın tribününde rastlaştığım bir yorumcu, skibbeye kötülüyor ve biliyorsunuz, takımı devre arası iyi çalıştırmadı ve ardından başarısızlık geldi diyordu. malum, skibbe her sezon ortasında çalıştırdığı takımla birlikte antalyaya geliyor. i̇ki sezon önce leverkusenle, geçen sezon galatasarayla, bu sezon da eintracht frankfurtla geldi. sanırsınız ki bu arkadaş, bütün sezon aralarında skibbenin takımlarının yanındaydı ve ikinci yarılarının istatistiğini tutmuştu. nereden duymuşsa bu çok değerli saptama kulağına çalınmış ve kendince gerçek bellemiş; ciddi bir tez gibi gibi sunuyor. öte yandan skibbe nin e. frankfurtu bu aralar bundesligayı sallıyor. kırmızı-siyahlılar üç hafta önce bayern münihi 2-1 yenerek, son yenilgisini 26 eylül 2009da hamburg karşısında alan lidere, 17 maç sonra mağlubiyeti tattıran ilk takım oldu).
rijkaardı ipe çekmeye çalışanların temel tezleri ise takım kurmayı bilmediği ve özellikle orta sahaya mustafa sarp ve mehmet topala teslim ettiği. i̇yi de aynı kalem erbabları değil miydi mehmet topalı son iki sezon boyunca evertona, manchester cityye ve dahi valenciaya transfer ettirenler? aynı kalemler değil miydi, sarp sezonun ilk bölümünde takımın tüm yükünü sırtlayıp zor maçlarda rakip kilitleri kıran golleri atınca, sarp kapısı açıldı türünden başlıklar atanlar? tabii bu toz bulutu içinde benzer eleştirilerden elano da payını alıyor. bu nasıl brezilyalı? en çok dillendirilen ifade. evet bu nasıl brezilyalı, bu nasıl elano? kendi milli takımında, verkaç yaptığı isim kaka ya da pato, topu indirdiği yerde nilmar ya da luis fabiano var. geri döndüğünde de lucio ya da maiconla oynuyor. dolayısıyla bu nasıl brezilyalı? toptan bir projedir ve elano, bütün bu projenin sadece bir noktasıdır ve sistemin kendince bir kilit taşıdır.
dönelim rijkaard meselesine... bu tartışmadaki öncelikli bir başka tez de barcelonayı babam da çalıştırırdır. lakin bu tezi dillendirenlerin babaları ne yazık ki ömürleri boyunca böylesi bir durumla karşı karşıya gelmemişlerdir. ne acıdır ki de, ne babaları, ne de kendileri hayatları boyunca böylesi bir sıradan vakanın sıradan bir unsuru olamayacaktır. kendi işlerini doğru dürüst yapmaktan uzak, doğru dürüst yazı yazma, doğru dürüst kendilerini ifade etme yetilerinden nasip almadan mesleklerini yıllardır icra ettiklerini sananlar, kapalı ekonominin spor gazeteciliğindeki bir uzantısı olarak o makamlara hasbelkader gelmişler ve hasbelkader gideceklerdir. artlarında kayda değer tek bir satır bırakmadan...
dünyanın herhangi bir yerindeki herhangi bir futbolsever rijkaardın görüntüsünü ajaxtan, milandan, hollanda milli takımından, barcelonadan, kimbilir belki de galatasaraydan hatırlayacaktır ama ona kapıya gösterme cahil cesaretini gösterenler, evrensel kriterlerden hiçbirini içermeyen futbol görüşleriyle, ola ki hollandalı gönderilecek, kendileri o kapı arkası kuyu kazma geleneklerine kaldıkları yerden devam edeceklerdir. bu arada diyelim ki adnan ali polat şen ve yönetimi, rijkaardı daha ilk sezonunda gönderdi; galatasaray işte bu yolla barcelonadan daha büyük olduğunu gösterebilir. çünkü malum hollandalı, katalan devindeki ilk sezonunda başarılı olamamış, 2003-2004 sezonunda başladığı serüvenini ancak ikinci yılında la liga şampiyonluğuyla taçlandırmıştı. galatasaray, rijkaardı kovarak, başarısızlığa olan tahammülsüzlük açısından barçadan bile daha büyük olduğunu cümle âleme kanıtlayabilir. bir dünya kulübüne de bu yakışır...
--spoiler--
bu ülkenin futbol taraftarına fazla olan adam. cimbomlusuna, fenerlisine, hepsine. ben bu adam geldikten sonra bazı şeylerin ne kadar bokunun çıktığını anladım. ilk aragones zamanında farketmiştim bir galatasaray taraftarı olarak belki ama kendi takımım olmadığı için pek kafa yormamışım anlaşılan. meğer ne kadar kolaymış teknik direktörlük. aragones için yapılan "ispanya bende olsa ben de şampiyon yaparım" yorumu şimdi de rijkaard için yapılıyor. yahu birader, o zaman koskoca barcelona yönetimi salak mı oluyor da milyonlar saçıyor bu adama? neden seni görüp sözlükte getirmiyor takımın başına? ya da neden yılmaz vural oturmadı o koltukta? ya da neden adam akıllı bir teknik direktörümüz yurt dışında büyük başarılar elde etmiş değil. top oynadığınız en büyük yer halı saha. siz halı saha bilginizle onlarca metrelik futbol sahası üzerinde teknik direktörlerden daha fazla ahkam kesiyorsunuz. lanet olsun şu cmye, fmye herkes teknik adam oldu memlekette, herkes bana verseler ben de şampiyon yaparım demeye başladı. Rijkaard 4-3-3 değil de başka bir sistemle oynasaydı barçada bugün kimi barçalı oyuncuların , değişik sistemde başarılı olmayacağından dolayı bugünkü yıldızlar olamayacağını düşünmek zor mu? kimisi yazmış "ronaldinho vardı ondan böyle başarılı oldu". güler misin ağlar mısın. yazan arkadaşa da sesleniyorum, mal mısın malak mısın? manchester şampiyon olduğunda beckham vardı, ronaldo vardı, cantona vardı da şampiyon yapabildi teknik direktör dediniz mi? jose m. chelsea ile şampiyonluk yaşadığında "lampard vardı, drogba vardı, terry vardı" şampiyon oldu dediniz mi? demediniz, diyemezsiniz. çünkü onlar bu takımın başında değil. jose m. gelse galatasaray'ın başına ona da bahane bulursunuz. alex f. gelse "çok yaşlı, gitsin huzurevine" dersiniz. hadi fenerbahçe taraftarını anlarım da bize ne oluyor? yahu koskoca bir fatih terim örneği var önümüzde sabrın ne kadar önemli olduğunu görmek için. bu adam bir türk takımına sistem getirmek istiyor, anlamak bu kadar güç mü? yıllarca doldur boşalt oynanmış bir ligimiz var. hala da öyle oynanıyor. vur defanstan uzun top, pivot forvet tutarsa tutar, tutamazsa top karşı takımda. bunu mu istiyorsunuz? 100 tane orta mı açılsın istiyorsunuz bir maçta? yok güzel kardeşim öyle bir futbol artık yok! bu adama hoca değil, gitsin diyen kimse beş kuruşluk adam değildir ve cahilin de önde gidenidir. işte bu zihniyet yüzünden anadolu takımı maçlarını izlerken biz stad kenarından "kenaaaan, solaa giiit" seslerini duyuyoruz. bu yüzden anadolu takımlarının stadları dolmuyor derbi maçlarda bile. bu yüzden alex olsun, arda olsun, ernst olsun bu tip adamları biçiyor ligimizin kasapları. futbolu yalnızca ama yalnızca maç kazanmaktan ibaret gören bir seyircimiz olduğu için. bu yüzden maç izlemeye gidemiyor insanlar. ben bu yüzden, sevgilime bir maç bileti hediye edemiyorum. bu yüzden elin oğlu gibi maçımızı stadda izleyip biramızı içemiyoruz. sizin bu holigan, hayvansı tavrınız yüzünden. kendinizi bir bok zannetmeniz, her konuda ahkam kesmeniz yüzünden. bu kafayla devam edin siz. hıncal uluç, ahmet çakar gibi adamların da para kazanması lazım.
maradona'nın vaktiyle: futbolculuk kariyeri 100 üzerinden 100, teknik diraktörlük kariyeri 100 üzerinden 0 dediği futbol adamı.
lamı cimi yok arkadaş, avrupa şampiyonu olduğumuzdan beri en güzel kadro kurulmuş, verilmiş eline. halimize bak. üzülüyorum. onca yatırım yapılmış, paralar harcanmış ama hak edilen başarının çok altında bir yerlerde kulüp. şu ortamı güvenip de başka bir teknik direktöre sağlamadılar. düşünüyorum bu kadro lucescu'da olsa nolurdu diye. shaktar'da yaptıkları ortada.
maç içinde oyunu değiştirmek için adam gibi hamlesi yok. kenarda büzüp maçı seyirci gibi izliyor. karizmadır, ünlüdür, kariyerli bir futbolcu eskisidir amenna. ama benim nazarımda başarılı bir teknik adam değildir. seviyor muyum? seviyorum. ama galatasaray'a fayda sağladığını düşünmüyorum.
türk futbolunu ve türk takımlarını yeteri kadar tanımıştır artık. rijkaard'ın en büyük şanssızlığı anadolu klüplerinin eskisi kadar boş beleş top oynanamaması oldu. eskiden 3 büyük takımlardan herhangi biriyle maçı olan anadolu klüplerinden biri korkak oynardı. artık eskisi gibi değil. o korkaklık gitti ve mücadele eden takımlar geldi.
Son Fenerbahçe maçında, Selçuk topa, -çoğu insan tarafından söylendiği gibi öylesine- vurduğu esnada Selçuk'un etrafına bir daire çizersek çapı belki 10 metre olur. O dairenin içinde tek cimbomlu yoktu. Dünyada modern futbol oynadığını söyleyen hiçbir takım orta alanı bu kadar boş bırakmaz. Baroni ve Emre'nin yokluğunda bile orta sahada hakimiyeti deplasmana gelmiş rakip takıma kaptırmak, Rijkaard'ın elindeki kadroya artı değil eksi katkılar yaptığını gösterir.
iyi teknik direktör harika Barcelona'yla başarıya ulaşan değil elindeki imkânlarla beklenenden fazla başarıya ulaşandır. Rijkaard'ın Skibbe'den eksiği yok belki, ama asla fazlası da yok! Topladıkları puanları kıyaslayın görürsünüz! Taktik, oyunu okuma, oyuna müdahale edebilme, faydalı değişiklikler yapabilme, gerektiğinde risk alabilme gibi özellikleri hiç yok!
Aragones'in Fenerbahçe'si isteksiz oyunculardan kuruluydu; hocanın gönderilmesi oyuncuların istekli olduğu ama hocanın yetersiz kaldığı durumlarda doğrudur. Yani Rijkaard'ın gönderilmesi Aragones'in gönderilmesinden çok daha yerinde bir karar olur. Rijkaard hiç beğenmediğim, hiçbir zaman benimsemediğim Daum'un ayakkabısı olamaz, elindeki imkânlardan daha fazla başarı sağlayan Ertuğrul'un ayakkabısındaki toz olamaz.
Edith: Bu başlığa girilen ilk entrylere bakılınca görülür ki, henüz barcelona'nın başına bile geçmediği ve/veya barcelona'yı çalıştırdığı yıllarda, futbolu bilen, kaliteden anlayan arkadaşlarca iyi bir futbolcu olabilir tabii ama "iyi bir teknik adam olmadığı" söylenmiştir. Biz markasına bakıp kumaş almayız yeğenim, kumaşı şööle bi görsek kaliteyi tanırız. Siz marka düşkünleri, şişirilmiş isimlere tapmaya devam edin!
Türk kalecilere güvenmezsen nurtopu gibi bir hezimetin olur, Türk teknik adamlarına güvenmezsen geleceğin babasız velet gibi ortada kalır. Ertuğrul Sağlam'ın, Abdullah Avcı'nın, Tolunay Kafkas'ın'ın, Rıza Çalımbay'ın ceplerinde onlarca Frank Rijkaard var bence...
Küfredenler izah edenlerden her zaman daha seviyesizdir. izah edene küfreden insan bile değildir.
"Rijkaard kötü bir teknik adamdır." demekle "tanrınıza sövmüş" kabul edildiysem ey müşrikler, sizlere sövüşüm ibadettir benim. Eksilenmeden korksak sözlüğe çıkmazdık oolum!
Ayrıca Aragones'in kariyeri sözkonusu olunca, "teknik direktörlük" kariyeri eksilerle dolu olan Rijkaard'ın lafı mı olur; Aragones'le birlikte anılmak esasen Rijkaard için bir şeref...
Edith: Haklı çıkmak güzel! Lig sonunda Rijkaard ve takımı, Daum'un takımından 10, Ertuğrul'un takımından 11 puan geride bitirdi yarışı... (28/05/2010)
2 sene şampiyon olmasın ama bi ekol oturtsun takıma razıyım. zaten avrupa başarılarını, bir alman teknik adamın oturttuğu ekol ile almıştık. şuan, dünya üzerindeki iş bilir teknik adamların 2 tanesi türkiye'de görev yapmaktadır, (bkz: guus hiddink) bunun değerini çok iyi bilmemiz lazım, hem futbol, hem ülke olarak!