muzikal orgazm yasatir.. tek bir riff tek bir solosu yoktur ki insani cildirtmasin...kaybolup gider insan o notalar arasinda...nakaratla calan riffin 'time marches on'dan sonra girmesi....uuuuuuuuuu....
sanırım hakkındaki en iyi yorumlardan biri yine bir youtube kullanıcısı tarafından yapılmış: "If this song was my wife, I would listen to her."
Metallica'nın en iyi şarkılarından biridir. En iyi zil seslerinden birisidir. Klise çanıyla başladığı icin herkesinde ilgisini çekmektedir. Efsane girişi akıllardan hicbir zaman çıkmıcaktır. Birde wwe' deki undertaker' in ringe giriş müziğiydi 90-99 arası.
cok basit partisyonlar uzerine kurulmus olsada sozlerini dusundugunuzde savasin ve olumun gerceklerini bir kez daha duyabilirsiniz. (bkz: take a look to the sky just before you die)
genelde akla direkt metallica'yı ve tabi ki alıntıları sebebiyle hemingway'in kitabını getirir. fakat kimse de dememiş ki yahu wasp'in de aynı ada sahip bi şarkısı vardır. hatta en sevilen albümlerinden the headless children'dadır, hala dinlemeyen varsa dinlesin diye. evvela en az metallica'nınki kadar iyi ve hit olması gerekirdi. neys ısrarla dinleyiniz.. ahanda linki:
benim için bu romandaki en bilge karakter anselmo'dur. ve hayran olduğum tek kişi ise roberto'dur. (robert jordan)
anselmo, haziran'a ramak kala yağan karda, ağaç kovuğunda tuttuğu nöbet esnasında donmak üzereyken şu düşünceler geçer aklından. ve hayran olmamak mümkün değildir anselmo'ya.
"faşistler üşümüyor diye düşündü, rahatları yerinde, yarın gece onları öldüreceğiz. ne garip iş bu,üstelik bunu aklıma getirmekten de hiç hoşlanmıyorum. bütün gün onları gözetledim,bizden hiç farkları yok. şimdi yürüyüp hızara gitsem, kapıyı çalsam beni buyur edeceklerinden hiç kuşkum yok, yeter ki yoldan geçen herkesi durdurup kimlik sormak için emir almamış olsunlar. aramıza bir tek emirler giriyor. bu adamlar faşist değil. onlara faşist diyorum ama değiller. bizim gibi yoksul insanlar onlar da. bizimle savaşmamaları gerek aslında, bense öldürme konusunu düşünmekten nefret ediyorum.
bu karakoldakiler gallego'lar. bu akşamüstü konuşmalarından anladım. askerden kaçamaz bunlar, kaçacak olsalar aileleri kurşuna dizilecektir çünkü. gallego'lar ya çok akıllı ya da çok salak ve acımasız olurlar. her iki türünü de bilirim bunların.lister,franco ile aynı kentten gallego'dur. acaba bu gallego'lar yılın bu zamanında yağan karla ilgili ne düşünüyorlar? bunlar kadar yüksek dağları yoktur onların, onların memleketlerinde hep yağmur yağar,ortalık her zaman yemyeşildir."
nobel ödülü esere değil yazara verildiğinden nobel ödüllü kitap değil, yazarına nobel kazandıran kitap diyebileceğimiz ernest hemingway eseri. * 500 sayfalık kitap; amerikadan, ispanya'ya cumhuriyetçiler safına savaşmaya gelen robert jordan adında bir ispanyolca akademisyeninin bir dağda geçirdiği ve verilen görevi yaptığı 3 gününü anlatıyor. cumhuriyet saflarının ne kadar dengesiz ve budala tiplerden oluştuğuna ve cumhuriyet tarafında yer alan birliklerin(anarşist, komünist,sosyalist)uyumsuzluğuna, anlaşmazlıklarına ışık tutuyor. savaş romanı olarak anılsa da akademisyenin orada ilk gün tanıştığı kız-maria diye bir kaltak- ile olan aşkı da epey bir hacim kaplıyor.
robert jordan'ın sonunu öğrenseydik iyiydi. hemingway bunu bizim hayal gücümüze bıraktı sanırım. ha bir de maria'ya gıcık oldum ben. lüzumsuz konuşmaların alayı onda.
--spoiler--
Kimse bir ada, tek başına bir bütün değildir. Herkes anakaranın bir parçası, bütünün bir bölümüdür. Deniz bir parçacık toprağı alıp götürse, Avrupa eksilir. Deniz burnu aşındırırsa, arkadaşlarının ya da senin toprakların aşınmış demektir. Her ölüm beni eksiltir, çünkü insanlığın bir parçasıyım ben.
Bundan dolayı hiçbir zaman çanlar kimin için çalıyor diye sorma.
ÇANLAR SENiN iÇiN ÇALıyOR.
--spoiler--