Zübeyde Hanım'ın ikinci eşinin yeğenidir.Acıklı bir hikayesi vardır.Kısa süren evliliği sayılmazsa 1923 yılına kadar her an Atatürk'ün yanında O'na, kalbinde derin ve en ufak karşılık beklemeyen bir aşk besleyerek bulunmuştur.Hassas bünyesi neticesinde Verem olmuş,tedavi için yurtdışına gönderilmiştir.Tedavisi tamamlanır tamamlanmaz büyük aşkını görmek için trenle Ankara'ya gelir,ancak bu sırada Kemal Paşa çoktan Latife Hanım ile evlenmiştir.Garda Fikriyeyi karşılayan asker O'nu Çankaya'ya getirir,ancak Latife Hanım'ın Atatürk'e beslediği o büyük kıskançlıklarla bezeli aşkı yüzünden içeriye alınmaz.Hatta yavere:'içeri alınmayacağını söyleyiniz' der
yaver bir an duraksar 'nasıl söylerim,hepimizde emeği vardır'sözlerini bile dinlemez Latife hanım.
Kapıdan çevrilen Fikriye'ye bu çok ağır gelir.Yıllarını verdiği Kemal Paşası'nı göremeyecektir artık.Dönüş yolunda tek bir kurşun ile hayatına son verir.Bu kurşun aynı zamanda zaten çatlamaya başlayan Atatürk-Latife Hanım evliliğine de son noktayı koyan olaylardan biri olur.
Bu hikayedeki,hırsına gem vuramayan,sonrasında da ömrü boyunca anıları ile ilgili tek bir kelime etmeden ve bir daha evlenmeden yaşayan yalnız bir Latife Hanım ve büyük sevdasının reddine katlanamayıp ölümü seçen Fikriye'nin tek ortak noktası asla ülkesinden daha çok birine bağlanamayacak olan bir adamı sevmeye çalışmaktır.
latife hanım köşke yerleştiğinde kendisini kovduğundan mıdır, yoksa bu durumu kendine yediremediğinden midir fikriye hanım'ın intiharı bilemem ama yıllardır, özellikle de ipek çalışlar'ın latife hanım isimli kitabını okuduktan sonra nedense atatürk'ün latife hanımdan çok fikriye hanım'ı sevdğini düşünmüşümdür. şahsi kanaatim atatürk latife hanım'ın karizmasından ve kültüründen etkilenerek kendisiyle evlenmiş fakat fikriye hanım'ı daha çok sevmiştir.
selanikli mustafa'ya aşık ancak buna karşılık bulamayan talihsiz kadının adıdır fikriye. adı işitildiğinde canımız ciğerimiz atatürk'e minik bir sitem fırlatırız içimizden. insan atatürk'ü en güzel anlatan parçalar fikriye hanım'ı da içinde barındıran anlardan mürekkeptir.
mustafa kemal ile evlenen o olsaydı, belki de tarihin akışı çok farklı olabilirdi.
mustafa kemal her ne kadar latife ile evlenmişse de fikriye'ye boş değildi. zaten latife ile evlilik tamamen şekil üzerine kurulu; oradaki asıl amaç "işte bakın modern türk kadınına, piyano çalıyor, dans biliyor, 3 yabancı dil konuşuyor, kocası ile eşit düzeyde her yere geliyor vs." gibi şekli amaçları halka vermekti ve o mesajlar verildi.
ancak olması gerektiği gibi şekil değil de sevgi ve aşk üzerine bir evlilik olsa idi mustafa kemal ve fikriye arasında, belki bu şekil kısa süreli olmayacaktı evlilik, belki atam çocuk çocuğa karışacak, bu siroz illetine belki de hiç bulaşmayacaktı. bir sürü çapsız cahil yancının kahrını çekmek zorunda, belki de hiç kalmayacaktı. atam belki de hiç putlaştırılmayacaktı...
acaba fikriye ile evliyken 1934 yılında sonra fikriye'nin soyadı da doğal olarak atatürk olacak mıydı? "fikriye atatürk". eğer olsaydı atatürk soyadını taşıyan çocuklar? gerçekten de çok ilginç bir akışa şahit olabilirdik...
tabii halamın bıyığı olmadığı için böyle birşey olmadı.
fikriye hanım için yaşça atatürk'ten büyük veya küçük diyenler var. ama latife hanım'dan büyük olduğu kesin.
kendisi hakkında bir sürü şey yazasım var ama böyle olması satırları hemencecik doldurmuyor. bir kaç şey ile yetineyim şimdilik.
fikriye hanım beni derinden etkiledi ki hemen sonra kendisi hakkında yazılan kitaplara koştum, körelmiş olan okuma alışkanlığım da bu sayede az da olsa canlandı.
atatürk'e sırılsıklam aşık mıydı bilmem de, emin olduğum tek şey atatürk'e deliler gibi bağlıydı bu kadın. fakat bu durum mutsuz sonu engelleyemedi.
--spoiler--
içim kan ağladı, ben ağlayamadım
--spoiler--
atatürk'e canı gönülden bağlı olan, hüzünlü gözlerin sahibi.
can dündar'ın belgeselinde oldukça iyi işlediği benim için bundan sonra aşkın simgesi olan kadındır.