gerçek bir hikayedir. yazılma serüveni aslen yazarın tatile gitmesinden sonra başlıyor.yazar gittiği tatilde yüksek sesle müzik dinlemesinden sonra şikayet alıyor ancak şikayete aldırış etmiyor ve dayak yiyor.sonrasında iş yerine eli yüzü mor şekilde gidiyor.iş yerinden kimse de ne olduğunu neden olduğunu sormuyor.yazmaya bu şekilde başlanıyor.izlediğim en başarılı filmler arasındadır.
uyarı: yazının ilk bölümü filmden hiç bahsetmez, kasmak isteyenler içindir. kasmak istemezseniz film üç çizgi ile ayrılan ikinci bölümde pek üstünde durulmayan yönleri ile kritik edilmiştir.
ayrıca yazdıklarıma aldanmayın film gerçekten 10 numara filmdir.
fight club madalyonuna diğer tarafından bakmaya çalışmak istiyorum. buyrun.
yukarıdaki yazıyı çok güzel; ancak fight club a bir eleştiri getirmeden her zamanki gibi sadece görünen ile övgüler düzmekle yetinmesini ve hatta felsefe ile temellendirip yüceltmeye soyunmasını eksik dahası faydasız buluyorum.
özellikle post-postmodern zamanların * gösterdiklerinin gerçek algısını tamamen tatmin eden, gerçeğin yerine geçen ama asla "gerçekte o olmayan" yapısı sebebiyle her konuyu tekrar gözden geçirmek yanlısıyım.
yani yediğiniz domatesin bir zamanlar var olan domatesle aynı olmadığını bütün domates özelliklerini taşımasına rağmen gerçeğinin bu olmadığını bilmeniz gibi neredeyse hayatımızdaki her gerçekliğin yerini almış, bütün göstergeleriyle gerçek olan ama yalnızca göstergelerden ibaret olan bir dünyada yaşadığımızı biliyor ve madalyona bu gözle bakıyorum.
neredeyse gerçeklik silinmiş ve yerini yalnızca matrix * vari göstergeler almıştır. bu sebeple organik sebze, selenyumlu yumurta, doğal yaşam, gerçek tabiat parçası gibi yalanın ikinci perdesi vizyonda.
olay yalnızca kaybettiğimizi bildiğimiz, geri istediğimiz; ama aslında var olmayan bir şeyin(gerçeğin) göstergelerini tekrar ve tekrar var ederek yalanın tekrar üretimi.
bu bütün "olmayan gerçeklerin" pazarlamasının bir sonraki adımı ise başına yeni bir ek getirerek tekrar pazarlanmaları olacaktır.
şunları hatırlayalım.
otellerde her şey dahil, full her şey dahil, exculisive her şey dahil
doğal yumurta, organik yumurta, selenyum ve omega 3 lü yumurta, serbest gezinen tavuk yumurtası
her türlü sebze meyvenin, hatta mamül isminin başına gelen organik kelimesi
burada neredeyse şey (yumurta, domates vb.) yok gibidir, diğer her şey gibi. (yani tek başına sadece (örnek olarak) tek başına yumurta olan, mücerret bir yumurtadan artık neredeyse bahsedemezsiniz)
bu noktada yukarıda yaptığım matrix göndermesini unutmanızı rica ediyorum, burada bahsettiğimiz matrixdeki gibi sanal gerçeklik cenneti değil ya da sahtesinden kurtularak kaçabileceğimiz daha kötü, kaotik, "cehalet erdemdir" dedirten bir dünya, bir "gerçek dünya" yok.
(bence matrix filminin temel sorunlarından biri de bu, film neredeyse tutsak olduğunuz bu dünyadan kurtulup da ne yapacaksınız. gerçek özgürlük için ödeyeceğiniz bedeli bilseniz tutsak kalmaya devam etmek isterdiniz türünden berbat bir ikilemde bırakıyor ve sonra bunu kendisi de itiraf ediyor)neyse konu matrix değil.
bu algıların, simgeler ve imgeler dünyasının içinin boşaltıldığı ve ne kaçmanın ne de geriye dönmenin mümkün olmadığı bir dünya. gerçek olmakla birlikte geriye sadece gerçeğin izdüşümlerinin, yansımalarının ve göstergelerinin kaldığı yüzeyde bir dünya.
demek istediğim şu: domates, yumurta ne kadar bildiğimiz domates, yumurta ise insanlar ve toplum ve içinde bulunan her şey de öyle.
yani demek istiyorum ki, yani nasıl desem, kusura bakmayın ama siz de öylesiniz. sloganlar dışında gerçek insanla ilginizin kalmadığını hissediyorsunuz.
bazı sözlük yazarlarının da şikayetçi olduğu;
insana, acılara başkasının zor durumuna karşı duyarsız kalan sözlük yazarlarının(insanların) bunu isteyerek, eğlenmek için ya da güçlü, cool görünmek için falan mı yaptığını sanıyorsunuz.
hayır.
bu aynı domatesin domates olmadığını fark ettiğinde "organik domates" ile gerçeğe kavuşacağını sanmak gibi bir savunma mekanizması.
içindeki boşluğa bir anlam yükleme gayreti. gerçekten duyarsızız ama burada bir kandırmaca da yapıyoruz.
hayvanlarla insanlar arasında yalanla ilgili önemli bir fark vardır. hayvanlar yaralı ya da ölü olmadığı halde yaralı veya ölü taklidi yaparlar ancak sadece insan gerçeğin taklidini yaparak kandırmaya çalışır. yani şunu diyorum: siz bu insanların duyarsız insan taklidi yaptıklarına aldanmayın. onlar gerçekten duyarsızlar. geriye kalanlar sadece slogan.
hayvanları sev.
yeşili koru.
filistine destek ol, kahrolsun israil.
eşitlik, özgürlük... sonra?
sonra reklamlar tabii ki.
olduğu şeyin taklidini yaparak kandırmanın hedefi, olduğu şeyi olmadığına aslında bunun sadece bir taklit olduğuna inandırmak.
bunu koca bir nesil yapıyor. bizi duyarsız, içi boş insan taklidi yaptıklarına inandırmak istiyorlar ama ortada taklit falan yok.
olmayanın yeniden pazarlanması sürecinde organik sebze-meyve pazarlarından bir kaç yıl içinde "tam organik domates", "extra organik biberler" görmeye başlamamız da çok yakında olacaktır.
sanki ortada üretilebilecek bir gerçek, dönülebilecek bir yanlış yol varmış gibi.
ama yok.
fight club ile anlaştığımız nokta da işte burası "her şey bir kopyanın kopyasının kopyasının kopyası"..."
burada dikkati çekmesi gereken nokta şu:
en başta var olması gerektiği düşünülen, kopyaların çoğaldığı bir asıl aslında yok, bütün kopyalar bir kopyanın kopyası. asılları yoksa bu suretler neyin sureti öyleyse diye düşünebilirsiniz.
düşünmeliyiz de.
eğer böyle bir gerçek, bir asıl var idiyse sanki kaybettiğimiz bir şeyi arıyor gibiyiz ama neyi kaybettiğimizi bilmiyoruz ya da hatırlayamıyoruz ve böylece bu kopyalar dünyası bizim gerçeğimiz oluveriyor.
bu giriş şunun için film ve kitabı ayırıyor ve bunların da (ikisinin birden) kopyanın kopyası olduklarını söylüyorum. film kitabın sureti ve kitap da içimizdeki huzursuzluğun ve hakkında yapacağım eleştirilerin...
bu uzun giriş aslında bağlantılı görünmese de filmle ilgili yazacaklarımın merkezidir. şimdi biraz daha filme dönelim.
insan o kadar yoktur ki filmde edward norton un gerçek ismi yoktur.
ne paradoks ama bir kurmaca olduğunu bildiğimiz filmin içindeki karakterin bütün isimleri film gerçekliği içinde bile yalandır. marla bunu sorgular gibi olur ve cevap ile aramıza bir otobüs giriverir. oysa gerçeğin kopyası olan tyler durden ismi ve cismiyle ortadadır.
filmin başlangıcı ve aynı zamanda sonu edward norton'un(edward diyeyim bundan sonra)kendisini yok ederek aslında zaten olmayan tyler durden ı da yok etmek ister. peki neden?
tyler film boyunca sloganlar dışında, simgesel anlamı olan küçük tepkiler dışında sisteme karşı tek gerçek aksiyonunu ortaya koyacağında(bankaları, finans sistemini çöpe atacağında), tyler edwar'dan kopup neredeyse özgür olduğunda filmde istenmeyen adam olur ve edward ondan kurtulmak ister.
peki bütün bu filmde verilen "ruhani savaş" "liposakşın merkezlerinden yağ çalıp, sabun yapıp, geri onlara satmak meselesi miydi o zaman?", sistemin dibinde çırpınan zavallıların birbirini dövmesi miydi? bütün hikaye diye sormak zorundayız. sisteme ucu dokunmadığı sürece bütün haylazlıklarına göz yumup hayranlıkla izlediği tyler'da ne değişti de edward birden onun ortadan kaldırmaya karar verdi.
filmin her şeyin yolunda gittiği bölümlerini, özellikle ilk yarıyı hatırlayalım. kahramanlarımız akşamları dövüşüp sabahları kuzu kuzu işe gittikleri dönemlerde sistem adına her şeyi eleştirirler.
ikisi otobüse binerler ve ayakta oldukları halde otobüs camından dışarı bakarken edward reklam panosunda gucci marka iç çamaşır reklamını görür ve "spor salonunda ter atıp tommy hilfiger ya da Calvin kline'ın söylediği gibi olmaya çalışan adamlara acıyorduk" der.
tam bu esnada edward tyler'a reklam panosunu göstererek sorar "erkek dediğin böyle mi görünür?"
tyler panoya doğru bakarak pis pis güler ve "kendini geliştirmek mastürbasyondur, öz yıkımdır (self destrution)" der.
evet ama isteyen google a yazsın tyler durden vücudu nasıl yapılır arasın ya da "tyler durden workout" yazın ve görün. film şikayet ediyormuş gibi göründüğü şeyi kendisi üretmekten başka ne yapmıştır?film tam da calvin kline'ın yaptığı gibi erkeklerin önüne tyler durden gibi bir arzu nesnesi koyar.
sonra her şey daha kaotik bir hal almadan önce neredeyse filmin ortasında tyler çevresindekilere ve hepimize dövüş kulübünde nutuk çeker.
bütün bir neslin gaz pompalayıp, garsonluk yaptığı, satış elemanı olduğu ama bunu hak etmediğimizden falan..
insanların sevmedikleri işlerde çalışıp ihtiyacı olmayan şeylere reklamlar sayesinde para harcamaya zorlandıklarını falan..
ve şöyle devam eder.
"televizyonla büyürken hepimiz bir gün milyoner bir film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık. ama olmayacağız!" "bunu yavaş yavaş öğreniyoruz ve çok çok kızgınız"
her şeyden önce bu cümleleri söyleyen adam, brad pitt gerçekten de milyoner bir film yıldızı ve o kadar da değil gerçekten bir ikon. karısını mı konuşacaksın evlat edindikleri çocukalrı mı eski karısını mı?
"televizyonla büyürken hepimiz bir gün milyoner bir film yıldızı olacağımıza inandık ve ben oldum. sizler de çok kıskanç, fakir pisliklersiniz işte, kızgınlığınız da bundan" deseydi keşke.
böyle sözleri söylemek için yanlış oyuncu olsa da bu film için doğru oyuncu olduğunu biliyorum.
bu kadar ikon olmayan biri olamaz mıydı? başka oyuncu yok muydu? brad pitt siz bir fight club düşünemiyorum.
yönetmen zaten efsane en iyi 3 david'ten biri. david fincher.
edward norton desen brad pitt'ten tiksiniyorum diyen buna bayılır.
yani dostlar bana film biraz kitaptan sonra "organik fight club"mış gibi geldi.
her şey kopyanın kopyasının kopyası demiştik ya.
chuck palahniuk'un 5-6 kitabını okumuş ve twitterda uzun zamandır takip eden biri olarak söylemeliyim ki kitaplar da sloganlarla var olmaya çalışan hani şu bizim "kopya insanlar" gibi diyebilirim.
ancak bu bir kötüleme cümlesi değil. yani her şeyin göstergeler ve görünenler olduğu bir dünyada chuck'dan ne bekleyecektim ki.
aksine olay ve hikaye anlatımı yönünden taklit ettiğim bir yazardır kendisi.
twitter'da takip ederseniz. binbir türlü fight club başlığı altında işlerle meşgul ve haklı olarak sonuna kadar bu popülariteyi hala nakde çevirebiliyor.
amerikalılar için sanırım hayatın anlamı: maddi kaygılardan soyutlayarak düşündüğümüzde bile yaptıklarınızın yazdıklarınızın okunması, istediğiniz işi yaparak para kazanmak, mümkünse tanınır olmak.
hatta tekinsiz kitabında yazar şu çağrıyı yapıyordu "ortadan kaybolun. sizi başyapıtınızı yaratmaktan alı koyan her şeyi bir kenara bırakın. 3 aylığına kendinize bir şans verin ve profesyonel bir şair, romancı ya da senarist olarak yeni bir gelecek kurma şansını yakalamak için hayatınızın küçük bir bölümü ile kumar oynayın. (burası önemli)çok geç olmadan hayalini kurduğunuz hayatı yaşayın."
ah şu başarılılar.
meraklısı için notlar: yazım yanlışları, hatalar, koyulmamış noktalama işaretleri, kopuk cümleler sizi aklın sınırlarında dolaştırmak, tam açıldı dediğiniz anda paraşütünüzün ipini kesmek amacıyla bilerek ve seçilerek ve kasten öyle.
belki yıllar geçer ve düzelir diye umulur.
filmin sonu hiç beklenmedik biçimde bitiyor bu yönden etkilyeci bir film. şimdiye dek çevrilmiş en zekice ve akılda kalan filmlerden biri, bence bu bakımdan ilk sırada. psikolojik travmalar, şiddete olan bağımlılık, çeteleşmenin hızla büyümesi gerçekçi işlenmiş. adamın kendi kendini dövmesi unutulmaz bir sahne. bir bütün olarak oldukça güzel bir film ancak ben filmden hiçbir mesaj almadım ne bilinçüstü ne de bilinçaltı. güzel ve keyifli bir film, hepsi bu.
Uzun zaman sonra tekrar izlediğim film. Ölümsüz bir eser. Bu eseri ölümsüz kılan chuck palahniuk'un mükemmel ötesi tespitleri ve sistemin işleyişini çok iyi analiz etmesidir.
dünyanın en iyi filmlerinden biri.
tabi ergenlerin izlememesi gerekiyor. adam orda mesajı vermiş bu hala direksiyonu bırakıp arabayı uçuruma falan süreme artisliği yapıyo.
henüz bitmemiş olan film. kitabın yazarı Chuck Palahniuk, seriyi devam ettirecekmiş. mayıs 2015'te yayımlanacak kitap, 10 adet çizgi roman serisi olarak piyasa çıkacak, Çizimler ise DC ve Marvel için çalışan ünlü sanatçı Cameron Stewart'a ait olacakmış.
yazarının, marla singer ve narrator/tyler durden'ın evlenmelerinden 10 yıl sonraki olayları konu alan bir çizgi roman hazırladığı kitap. devam filmi de çekilir mi bilinmez ama bence yazarın bu hikayeye devam etmesi kitabın karşı çıktığı her şeye ters. bildiğin, eser tuttu devamını getireyim de para kırayım tarzı olmuş, yakıştıramadım. konusu da
--spoiler--
tyler'ın, dokuz yaşındaki oğlunu etkilemesi ve devam eden project mayhem'in içine çekmesi.
--spoiler--
mayıs 2015'te yayımlanacakmış ve 10 sayıdan oluşmaktaymış. ayrıca yazarın dediğine göre en az bir tane tyler'ın da içinde bulunduğu dövüş kulübü sahnesi varmış.
sadece film demek yanlış olur. bu film bir uyarıdır.
''eğer bunu okuyorsan, bu uyarı senin için. bu anlamsız güzel baskılı kağıttan okuduğun her kelime hayatından harcanan diğer bir saniye demek. yapacak başka işlerin yok mu? hayatın gerçekten bu kadar boş mu da bu anları daha iyi geçirebileceğin bir yol düşünemiyorsun? yoksa saygı ve inanç beslediğin otoriteyi ortaya koyanlardan çok mu etkilendin? okuman gereken her şeyi okur musun? düşünmen gereken her şeyi düşünür müsün? sana alman gerektiği söylenen her şeyi satın alır mısın? apartmanından dışarı çık. karşı cinsten biriyle tanış. lüzumsuz alışverişi ve mastürbasyonu bırak. işinden ayrıl. bir kavga başlat.yaşadığını kanıtla. eğer insanliğini ispat edemezsen, bir istatistik olarak kalacaksın. artık uyarıldın.''
lanet olsun. bütün bir nesil benzin pompalıyor, garsonluk yapıyor yada beyaz yakalı köle olmuş. reklamlar yüzünden araba ve kıyafet peşinde, nefret ettiğimiz işlerde çalışıp, gereksiz şeyler alıyoruz. bizler tarihin ortanca çocuklarıyız. ne büyük savaşı yaşadık ne de büyük buhranı. bizim savaşımız ruhani bir savaş. en büyük buhranımız hayatlarımız. televizyonla büyürken milyoner film yıldızı ya da rock yıldızı olacağımıza inandık. ama olmayacağız. işte bunu yavaş yavaş anlıyoruz ve o yüzden çok çok kızgınız.
Dövüş kulübü hakkında söyleyeceğim çok şey olmasına rağmen kısa tutuyorum. Üzerine fazlasıyla konuşulmuş bir eser çünkü. Hakkında bunca yazıldığı için biraz hevesim kırık bir şekilde yazıyorum. Söylenebilecek her şey söylenmiş. (#23541022)
Daha önce filmini seyrettiğim için kitabın finali benim için sürpriz oldu. Diğer Fight Club hayranlarının aksine ben kitabının sonunu filme nazaran daha başarılı buldum. Tyler'ın cennette Tanrı'ya ayar vermesi çok zekiceydi. Palahniuk bu kitapta insanların kafasındaki cennet tasfiriyle dalga geçiyor. Çünkü ona göre kusursuz diye bir şey yoktur. Palahniuk'un kusursuz olanla alay etmesini, Dostoyevski'nin 2 kere 2'ye sövmesine benzetiyorum.
Palahniuk, kitabın sonunda Tanrı'yı anlatırken şuna benzer bir ifade kullanıyor: 'Arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı.'
Diplomanın ve etiketin her şeyden önemli olduğu bir dünyada, Tanrı karşımıza üniversite mezunu, suratsız bir müdür bozuntusu olarak çıkıyor.
işte o çarpıcı final bölümü;
Cennette her şey beyaz üstüne beyaz.
Uydurukçu.
Cennette sadece lastik tabanlı, ses çıkarmayan pabuçlar var.
Cennette uyuyabilirim.
Cennette insanlar bana mektup yazıyorlar, kahramanları olduğumu söylüyorlar. iyileşecekmişim, öyle diyorlar.
Buradaki melekler Eski Ahit'ten çıkmışa benziyorlar. Vardiyalı çalışan sayısız melekten ibaret bir personel. Gündüz, gece, akşam vardiyası.
Yemeklerinizi bir tepsiyle önünüze getiriyorlar. Yemeğin yanında küçük kaplara konmuş ilaçlar oluyor.
Ceviz çalışma masasının karşı tarafında oturup Tanrı'yla bir görüşme yaptım.
Arkasındaki duvarda diplomaları asılıydı.
Tanrı bana dedi ki: 'Neden?' 'Neden bu kadar acıya sebep oldun? Her birinizin kutsal, eşsiz bir kar tanesi olduğunu anlayamadın mı? Eşi bulunmaz eşsizlikte, eşsizin de eşsizi bir kar tanesi olduğunuz göremedin mi? Hepinizin sevginin tezahürleri olduğunu anlamıyor musun?'
Karşımda oturmuş, bir not defterine bir şeyler karalayan Tanrı'ya baktım.
Ama Tanrı Bu meselede tamamen yanılmaktaydı.
Bizler eşsiz değiliz. Süprüntü ya da pislik değiliz. Biz sadece biziz.
Biz sadece biziz ve hayatta başımıza gelenlerin bir nedeni yok.
Tanrı diyor ki: 'Hayır, bu doğru değil.'
Peki. Öyle olsun. Tanrı'ya akıl öğretmek bana kalmadı ya
mal adam kendi kendine konuşup kendiyle kavga ediyor. psikolojik deli bu olsa gerek.
bir insanın tek başına dünyayı nasıl örgütlediğini,liposakşın yağı ile kaliteli sabun yapıldığını bu film ile öğrenmiş olduk.