işte karşınızda güzelim ülkemizde anlaşılmayan bir aydın.
Osmanlı'nın son dönemlerinde tanzimat fermanın( 3 Kasım 1839) ilan edilmesi ve batıyla olan münasebetimizin artması sonucu olarak eğitim kapsamında batının öğrenilmesi ve batıyı anlama politikası adı altında Avrupa ülkelerine öğrenci, devlet adamı vb. gönderildiği bilinmektedir. Belli bir süre zarfından sonra geri dönen bu aydınlarımız Batı'daki gelişmeleri, kültürel düzenlemeleri devlet aracılığıyla topluma yansıtmışlardır. Gelişmelere, yeniliklere henüz alışamamış olan toplum "aydın" kesim denen bu insanların getirdiği farklılıkları kabul etmekte zorluk yaşamıştır.
Günümüz düşüncesine bakmaya çalıştığımızda Osmanlı'nın son dönemlerinde insanlara kabul ettirilen bağnaz düşüncelerin devam ettiğini görmekte, gözlerimizi kapatmadığımız sürece zorluk çekmeyiz. O dönemden farklı olarak bir de günümüzde hükümet baskısı da var. Osmanlı zamanında devlet destekli olan bu aydın insanlar şimdi ülkede insanlara nefret ettirilmeye çalışılmaktadır. Bu insanlara belli bir düşünceyi empoze etmeye çalışmak vatana hizmet etmekle eş tutulamaz.
Fazıl Say uluslararası platformda sayısız ödüller kazanmış bir müzik adamıdır. Onun özellikle kendi alanı yani müzik alanında yapacağı eleştiriler ve önerilere kulak asmak gereklidir. Düşüncesi bizim düşüncemize ters diye sanatçılarımızı, aydınlarımızı dışlamaya devam etmek ülkenin kültürel zeminini sarsmaktadır.
--spoiler--
Biliyorsunuz Fazıl'ın arabeskle meselesi var. Onun sadece yozlaşmaya ve bayağılığa karşı olan düşünceleri, malum etkilerle devamlı gerileyen, sınırlı ve kapalı günümüz doğu dünyasının çıkışlarına karşı duruşu farklı yorumlanıyor. Medyaya yansıtılan şekli ile Fazıl Say'ın seçkinci, kendi topraklarına ve doğuya kapalı bir sanatçı olduğu algısı yaratılıyor. Bu doğru değildir. Fazıl'ın doğudan ve bu topraklardan kopuk olduğunu söylemek Aşık Veysel'den, Nazım'dan, Anadolu'dan esinlendiklerini bilmemek, yok saymak demektir. Fazıl Say gibi bir dünya sanatçısının yurt dışında sayısız ülkeyle tanıştırdığı ülkesi, kendi topraklarının ezgileri ve doğunun müziği değilse nedir? Onun başarısı bunu kıstırılmış klişelerle değil çağımızın zenginliği ile üst boyuta taşımasındadır. işte Hayyam klarnet konçertosu da doğunun tüm motiflerini barındıran, bir zamanlar yükselen güneş olan doğu düşüncesinin tüm ışıklarını, Hayyam'ın hayata ve insana dair tüm konularda ilerici, sınır tanımaz yönünü, karşı çıkışlarını, aşklarını ve acılarını bize sunan yeni bir eser...
koyunun olmadığı yerde abdurrahman çelebi geçinen keçi'dir. ülkeyi terkecedeğim dediği halde hala terketmemiştir. rodos adasına kadar yüzerim diyen deniz baykal'ın yakını olsa gerek.
Arabesk yavşaklıktır diyip Küçük iskender tarafından ayar manyağı yapılan piyanist.
Küçük iskender şu sözlerle kendisine bayaa bi geçirmişti:
UZATMAYACAĞIM; Fazıl, saçmalayan bir dünyalıdır. Arabesk bu coğrafyanın dillerinden biridir.. Amerika'da blues tarla işçilerinden, caz kerhanelerden, ingiltere'de punk varoşlardan, tamamiyle rock ezilmişlerden doğmuştur. istisnalar hariç hepsi isyankardır. Arabesk ise Türkiye'de ezilmişlerden doğmuş ama isyan edememiş, kendini geliştirememiştir. Ancak bu, arabeski aşağılamayı, icra edenleri ve dinleyenleri yavşak konumuna getirmez.
S.KT.R GiT FAZIL Ben dinlerken yavşaksam, bana bu hakareti eden rönesans bozuntusu elitist Fazıl da, fazıllar da amcıktır. Elini sürmesin o piyanoya. Kirletiyor. Siktir git Fazıl. Seni artık Chopin bile sevmiyor.
(bkz: küçük iskender)