Fatih Sultan Mehmed Han, iki tarafında hocaları, hocalarının yanında vezirleri, beyleri, komutanları, arkasında peygamber müjdesine mazhar bir cennet ordusu ile 549 sene önce Roma nın yüreğine girdi. Atını doğruca Ayasofya'ya sürdü ve o tarihte Ayasofya'nın içi henüz resim dolu olduğu için avlusunda iki rekat şükür namazı kıldı.
Hemen sonra hıristiyan halka hitaben bir ;Amannâme-hak ve özgürlükler belgesi yayınladı... Altında Sadrazam olarak Zağanos Paşa nın Elfakir Zağanos şeklinde imzası, (kendisini tüm beşeri ünvanlardan soyutlayıp fakrinde aczini rütbe yapması o günkü insanın karakteri hakkında temel bir fikir verir sanıyorum) üstünde ise Fatih in tuğrası bulunan Amannâme, Biz ki, emir-i âzam Sultan-ı muazzam Murad Han oğlu padişah-ı muazzam ve emiri âzam Sultan Muhammed Han'ız! Yerleri ve gökleri yaratan Allah adına, büyük Peygamber'imiz Muhammed Mustafa Aleyhimüsselâm adına, yüce kitabımız Kur'an-ı Azimüşşan adına, Allah'ın yüz yirmi dört bin peygamberi adına, büyük babamız, babamız ve oğullarımız adına, kuşandığımız kılıç adına yemin ederiz ki... diye başlıyor, Fatih Sultan Mehmed, inanmayan, ayrı dinden, ayrı dilden, ayrı kılık kıyafetten, üstelik birkaç gün öncesine kadar kılıç kılıca savaştığı bir halka, bugün bile ulaşmaya çalıştığımız bazı temel hak ve özgürlükler bahşediyor.
Sadece kendi çağını değil, bugün demokratik geçinen bazı ülkelerdeki insan hakları uygulamalarını bile çok çok aşan meşhur Amannâme'siyle, Fatih'in, hıristiyan halka verdiği hak ve özgürlükleri beş ana maddede özetleyebiliriz:
Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma
Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.
Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben;
Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.
Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem.
Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.
Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu;
Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?
Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun
Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam,
Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam
Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun.
Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil;
Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde;
insan bütün ahzân ü meserrâta muâdil
Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde
Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret
Bir lem'a-i nev, şa'şaasıyla eder ihfâ;
Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ
Bin müddet için göz kamaşır... işte muhabbet!
Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil;
Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter;
Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer
Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil
Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh
Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey;
Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh
Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!
Ağlasa derd-i derûnum çeşm-i giryânım sana
Âşikâr olurdu gâlib râz-ı pinhânım sana
(Sevgili!) içimdeki dertler ile, yaş dolu gözlerim senin için ağlayacak olsa, (gönlümdeki) gizli sırlarım (gözyaşlarıma) gâlip gelir ve (sırlar) sana aşikâr olurdu.
Mesned-i hüsn üzre sen ben hâk-i rehde pâymâl
Mûr hâlin nice arz ede Süleyman'ım sana
Sen güzellik tahtında (oturuyorsun): bense yolunun toprağında pâymâl (ayaklar altında) kalmışım. Hâl bu iken a Süleyman'ım, sana bir karınca (denli âciz olan) durumumu nasıl arz edeyim? ' Divân edebiyatında Süleyman ihtişâmı; karınca da acziyet ve zayıflığı temsil ettiği için şair de kendini karınca; sevgilisini Süleyman olarak nitelendirmiştir.'
Şem'i gör kim meclisinde ağlayıp başdan çıkar
Hoş yanar yıkılır ey şem'-i şebistânım sana
Muma da bak! Senin (bulunduğun) meclisinde ağlayıp baştan çıkmakta. Ey odamı aydınlatan! O mum senin için ne de hoş yanıp yıkılıyor. 'Mum yanarken, baştaki fitilin kenarlarından ağlıyormuş gibi akar. Şair buna gıpta ediyor ve onu sevgilinin aşkı ile baştan çıkmış veya o uğurda başını vermiş olarak gösteriyor.'
Subh gibi sâdık olduğum gam-ı aşkında ben
Gün gibi rûşen durur ey mâh-ı tâbânım sana
Ey ay gibi parlayan sevgilim! Benin sana karşı, aşkının yolunda sabah kadar sâdık olduğum, (doğrusu) gün gibi âşikârdır.
Dün rakîbin cevrini men' eyledin ben hastadan
Eyledi te'sir gûyâ âh u efgânım sana
Dün rakiplerimin, aşkının hastası olan bana yaptıkları eziyetleri meneyledin. Galiba âh ve feryatlarım sana tesir etmiş!
Zahm-ı hicrân şerhi çün mümkün değildir dostum
Sîne-çâkinden haber versin girîbânım sana
Dostum! Anlaşılan o ki (bağrımdaki) ayrılık yarasının şerh etmek mümkün görünmüyor. (Bari) açık duran şu yakam, (aşkından dolayı) göğsümdeki (şerha şerha olmuş) yarıkları sana göstersin (de insafa gel!)
Eyleme gönlün gözün cevr ile Avnî'nin harâb
Dürr ü gevherler verir bu bahr ile kânım sana
(Sevgilim!) Eziyetlerinle Avnî'nin gözlerini ve gönlünü harap etme! Zira bu deniz (gibi coşkun gözlerim) , sana inciler; bu maden ocağı (gibi gönlüm) de mücevherler sunar.
değil bütün türk tarihinin osmanlı'nın bile en yüce padişahı değildir.
bizans zaten zayıflatmıştı babası ıı. murad art arda yaptığı seferlerle bizansı'ı bitirme noktasına getirmişti. fatih'e kaymağını yemek kalmıştı lakin o 200.000 e yakın ordusuyla 10.000 kişilik bir savunma hattı olan bizans'ı bir kaç ayda ele geçirdi.
fatih, bir arsayı değerinden daha az fiyata aldığı için arsa sahibiyle mahkemelik olur. mahkemede sanık sandalyesinde oturan fatih, elini kılıcından bir an olsun ayırmaz. kadıya bakar o da aynı. köylü adamla anlaşılır, fatih arsayı tam değeri kadar para karşılığında alır.
mahkeme bitince fatih kadıya sorar:
- "hayırdır kadı, bir an olsun çekmedin elini kılıcından?
kadı cevap verir:
+ "şehzadeliğinizi kullanıp mahkemede adaleti bozsaydınız kellinizi uçuracaktım. ya siz neden çekmediniz elinizi kılıcınızdan?
fatih kendinden emin:
- "ben de, sen eğer ben şehzadeyim diye bana ayrıcalık tanısaydın senin kelleni uçuracaktım kılıcımlaa"
peygamberin bile övdüğü deha kumandandır. islamı gericilik sanan eziklerin, havanı icat edenınde fatih oldugunu bilmesi gerekir. biliyorsunuzdur zaten coğunuz üniversiteli delikanlılarsınız. ama bilirsiniz de işinize gelmez .
'Ve her kimesneye ki evlâdımdan saltanat müyesser ola, karındaşların nizâm-ı âlem için katl etmek münasib görülüp ekser-i ulemâ dahi tecviz etmiştir. Onunla âmil olalar.”
hakkında onlarca tarihçi yüzlerce kitap yazmıştır ama yine hep eksik kalmıştır fatih'in hayatı. allah ondan razı olsun ve tabiki hoca akşemsettin'den de.
Çağının en büyük zekası. Şimdiki tarih düşmanlarının aksine atatürk'ün en çok hayranlık duyduğu padişah'tır. Prof. Afet inan Atatürk Hakkında Hâtıralar ve Belgeler kitabında bunu bizzat Mustafa Kemal'den duyduğunu belirtmiştir.