Aldığı eğitimle ve henüz yirmi bir yaşında sonuçlandırdığı fetihle şüphesiz kendisini Türk tarihine altın harflerle yazdırmıştır.
Eğitimine ayrı bir parantez açıyorum; kütüphanesinde hipokrat'ın tıp kitapları, öklid geometrisi, aristo yazıları ve ezop masalları gibi çok yönlü kitaplar bulundurabilen bir sultan Fatih Mehmet.
Bugün de fethin 563. Yılı.
Bu süre zarfında 1918 yılında işgal edilme tehlikesiyle karşı karşıya kaldı dersaadet, ona da ulu önderimiz atatürk mani oldu ulusal kurtuluş savaşı mücadelesiyle.
Zıt kutuplara çekile çekile geldik bu hale, ağız tadıyla bi milli bayram da kutlayamıyoruz bi fetih yıldönümü de. Suç bizde mi?
Bugün yine senin karadan yürüttüğün gemilerle siyasi propaganda peşine düşecek birileri.
"Bunlar konstantinci, bunlar yannisçi!" Bile diyebilirler hatta.
Onlar da senin izinden(!) Gidiyor sultan, onlar da gemicikler yürütüyor..
çoğu kişi atatürkle kıyaslar, bense benzetirim. ikisi de ilimi, feni, sanatı seven; yabancı dilleri kuvvetli insanlardı. biri yoktan var etti, diğeri varlığa varlık kattı. ikisi de tamamen askeri zeka. kısacası kıyaslama yapmak gereksiz.
askeri gücün yanında fethedeceği toprakların diline ve dinine de hakimdir. geliştirdiği stratejiler hem diğer milletlerin dini birleşmesini engellemiş hem de uzun süren bir devletin temellerini atmıştır. bilime değer verir ve sanatçıyı korur felsefeye meraklıdır.
dünyevi hırslar uğruna kardeş katlini yasalaştıran padişah.neymiş devletin bekası için.ulan sen gidip kardeşinin canını alacaksan öyle devlette vatan da olmasın daha iyi.hiçbir şekilde kabul edilemez bir şey bu benim nezdimde.isyan çıkaran ikilik çıkaran kardeşten bahsetmiyorum.beşikteki bebeğin ölüm fermanından bahsediyorum.ne sikim bir zihniyet bu.neyleyim öyle devleti milleti bekaymış insanlığın olmadığı yerde..tüh kalıbınıza tüküreyim.
--spoiler--
rönesans insanıydı. entelektüeldi. arapça, farsça, latince, i̇talyanca, rumca, sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. felsefeye meraklıydı. milattan önceye ait yunanca elyazmaları okurdu. filozofları etrafına toplar, peripatosçuların, stoacıların ilkelerini, platon'u aristoteles'i tartışırdı. coğrafyaya düşkündü. batlamyus olarak tanınan cladios ptolemaios'un geographia'sını incelerdi. matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. akdeniz, ege ve adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. mesela, limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. peki neden aldı? tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… limni'yi işte bu yüzden aldı. dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. astronomiyle ilgiliydi. özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan almagest'in latince çevirisine bayılırdı. matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. efsane astronom ali kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. topkapı sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da mustafa kemal atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. latince, yunanca, i̇talyanca, farsça 587 eser tespit edildi. bunların dördü elyazması i̇lyada destanı'ydı. bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş bizans dönemi i̇lyada destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… i̇stanbul'un konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. büyük i̇skender'in biyografisi olan anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. homeros'un i̇lyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp truva'ya gitti. yanından ayırmadığı vakanivüs kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. akhileus'un, hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. papa ii. pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, i̇stanbul'un fethini truva'nın rövanşı gibi görürdü. hobileri vardı. denizi çok severdi. oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan halieutika'yı okurdu. balıkçılık gelişsin diye, pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, sarıyer'e yerleştirdi. ezop'un fabllarını okurdu. merak yelpazesi genişti, hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. şairdi. “avni” mahlasıyla şiirler yazardı. bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… mimariyi çok önemserdi. yaşadığı mekanları alla turchesca, i̇ran, karaman, alla greca tarzında inşa ettirirdi. sofu değildi. hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. galata'daki san pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. yahudi, rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. i̇talyan ekolünü beğenirdi. portresini i̇talyan ressam bellini'ye yaptırdı. (ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… en ünlü tablosu, national gallery koleksiyonuna dahildir, londra'da victoria albert müzesi'nde sergilenir.) aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. topkapı sarayı'nda bulunan ve ordinaryüs profesör süheyl ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. i̇lk altın sikke onun için bastırıldı. üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. bizans ganimetlerini incelerken, i̇mparator 8. palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, constanzo di moysis isimli sanatçıyı napoli'de buldurdu, i̇stanbul'a getirtti. böylece, madalyona işlenen ilk müslüman hükümdar oldu. eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu i̇stanbul'un fethinde kullanıldı. gerçek manada dünya lideriydi.
divanın kurulu olduğu bir zaman bir adam şikayetini bildirmek üzere divana alınır. tabi adam o vakte kadar ne sultan görmüştür ne kazasker. Hanginiz sultan benim maruzatım var minvalinde laflar eder. Bu olaydan itibaren Fatih divan toplantılarına katılmaz. Divana veziri azam başkanlık eder. Sonraki gelen padişahlarda bu geleneği devam ettirir.
saltanatı boyunca doğu roma imparatorluğu' nun bir zamanlar sahip olduğu toprakları fethetmekle uğraştı. projesinin sonraki aşaması olan güney italya' nın fethi için ilk önce gedik ahmet paşa' yı görevlendirmiş, otranto fethedilerek italya yarımadasında bir üs elde edilmiştir. bu hamleden sonra fatih' in otranto ile yetinmeyeceği herkesin malumu olmuş, toplayabilidiği en büyük orduyla sefere çıkmışken hastalanarak vefat etmiştir. fatih son derece ketum olduğundan kimse o seferin nereye yapıldığını kesin olarak bilmemektedir, ancak seferin nihai amacı otranto üzerinden güney italya' nın fethi olduğu üzerinde durulan bir olasılık. ölüm sebebi de kesin olarak bilinmemekle birlikte zehirlenerek öldürüldüğü olasılıklar arasında.
fatih' in vefatı osmanlı tarihinin en kritik dönüm noktalarından biri. ilginçtir kendisinden sonraki hiçbir padişah bir italya seferi düşünmemiş, otranto da kısa süre sonra kanlı bir şekilde elden çıkmıştır ayrıca. eğer fatih bir sene daha fazla yaşasaydı bütün osmanlı tarihi, dolayısıyla avrupa tarihi çok farklı seyredecekti belki de.
ayrıca şunu da belirtmek gerek, tarih yorumunda yapılacak en kritik hata, tarihteki olay ve kişilikleri günümüz değerleri üzerinden yorumlamaktır. hayatı boyunca oturup iki tane tarih kitabı okumuş bir kişi bile böyle bir hataya düşmez.