fatih sultan mehmet e şiirler

entry34 galeri0
    1.
  1. fatih sultan mehmet'e yazılabilecek şiirlerdir.

    şiir yazmaya korkuyorum,
    seni anlatabilecek kelimlerim yok,
    ve korkuyorum, ağlıyorum
    çünkü seni anlatamıyorum..
    2 ...
  2. 2.
  3. ey istanbul un fatihi
    bitiremedim şu kör talihi
    sen ey fatih, ilahi
    evlendir ece ile salihi.

    ey büyük insan atamız
    sözlükte budur bizim cefamız
    geldi geleli ne keyif kaldı ne tadımız
    al götür şunu düzelsin bahtımız

    mashadov um sen neylersin
    fatih atana dert söylersin
    ece kız sözlüğü kahretsin
    sen yine de sözlüğü seversin.
    6 ...
  4. 3.
  5. senin için

    Sesin işler gibi bir şuh kanat gamlarıma
    Seni dinlerken olur kalbim uçan kuşlara eş,
    Gün batarken sanırım gölgeni bir başka güneş;
    Sarışınlık getirir gözlerin akşamlarıma.

    Doğuyor ömrüme bir yirmi sekiz yaş güneşi
    Bir kuş okşar gibi sen saçlarımı okşarken.
    Koklarım ellerini gülleri koklar gibi ben;
    Avucundan alırım kış günü bir yaz ateşi.

    Gönlüme avdet eder her unutulmuş nisan
    Ne zaman gençliğini yolda hıraman görsem.
    Eskiden pembe dudaklarda dağılmış busem
    Toplanır leblerime, bir gece dalgın dursan.

    Seni zambak gibi gördükçe açık pencerede
    Gül açar bahtımın evvelki hazanlık korusu
    Genç eder ufkumu hülyalarımın genç kokusu;
    Sorarım ak saçımın örttüğü yıllar nerde?

    Cebhemi varsın o solgun seneler soldursun
    Yeni yıldız gibi doğdukça güzel her akşam,
    Gençliğin böyle benimken kocaman, hiç kocamam
    Ruhum, ölsem bile ben, sen yaşayan ruhumsun..
    cenap şahabettin.
    2 ...
  6. 4.
  7. elhan-ı şita

    Bir beyaz lerze, bir dumanlı uçuş,
    Eşini gaib eyleyen bir kuş
    gibi kar
    Geçen eyyâm-ı nev-bahârı arar.

    Ey kulûbun sürûd-ı şeydâsı,
    Ey kebûterlerin neşîdeleri,
    O bahârın bu işte ferdâsı:
    Kapladı bir derin sükûta yeri
    karlar
    Ki hamûşâne dem-be-dem ağlar.

    Ey uçarken düşüp ölen kelebek,
    Bir beyaz rîşe-i cenâh-ı melek
    gibi kar
    Seni solgun hadîkalarda arar.

    Sen açarken çiçekler üstünde
    Ufacık bir çiçekli yelpâze
    Na'şın üstünde şimdi ey mürde
    Başladı parça parça pervâze
    karlar
    Ki semâdan düşer düşer ağlar.

    Uçtunuz, gittiniz siz ey kuşlar;
    Küçücük, ser-sefîd baykuşlar
    gibi kar
    Sizi dallarda lânelerde arar.

    Gittiniz, gittiniz ey mürgan,
    Şimdi boş kaldı ser-te-ser yuvalar,
    Yuvalarda -yetîm-i bî-efgan:-
    Son kalan mâi tüyler kovalar
    karlar
    Ki havâda uçar uçar ağlar.

    cenap şahabettin.
    2 ...
  8. 5.
  9. hakikat-i sevda

    Bir şüphe-i hissiyye ile dalgalanır dil;
    Bir heykel-i gül-rû dikilir kalb üzerinde;
    insan bütün ahzân ü meserrâta muâdil
    Bir tatlı dönüş hisseder âvâre serinde

    Her cevf-i hayâtî, sevilen şeyden ibaret
    Bir lem'a-i nev, şa'şaasıyla eder ihfâ;
    Bir berk arkasından ederek ömrü temâşâ
    Bin müddet için göz kamaşır... işte muhabbet!

    Pek boştur o his, lakin o boşlukla dolar dil;
    Âfâk-ı hayatiyyedeki cevfi o örter;
    Herkes hep o boşlukta arar bir tutacak yer
    Pîrâmen-i ömründeki girdâbâ mukâbil

    Sevdâya mukabil duyulur rûhta her gâh
    Bir def-i pey-â-pey ile bir cezb-i pey-â-pey;
    Bir istiyor insan onu, bir istemiyor, âh
    Sevmek bile doğmak gibi, ölmek gibi bir şey!

    cenap şahabettin.
    2 ...
  10. 6.
  11. Gelmeden Evvel, Geldin, Birlikte

    Kalbim
    Benim bir ormandı,
    isimsiz, asude,
    Bir büyük orman;
    Ve gölgelerinde revan
    Olan hafi suların aks-i şevk-i müttaridi
    Dağıtırken sükutu bihude,
    Düşünürdüm ki, hangi gün, ne zaman,
    Ne zaman
    Girecektin o kalb-i mes'ude?

    Etmeden zehr-bad-ı fasl-ı elem
    Reng-i eşcar ü abı fersude,
    Dolacak mıydı seslerin, bilmem
    O tehi saye zar-ı mesdude?

    Sanki hicrana bir teselliydi
    Şeceristan-ı kalb içinde revan
    Olan hafi suların musiki-i nevmidi.

    GELDiN

    Bir gün
    Akşamın ölgün
    Duran o namütenahi ziya denizlerine
    Gark olan eşcar,
    Gark olan ovalar
    Oluyorken sükut ü hüzne makar
    Geldin alam-ı kalbi teskine

    Ey şebabın hayal-ı cavidi,
    O melul akşamın havası kadar
    Gelişin bir sükun-ı saridi...

    BiRLiKTE

    Bütün bizimçündür
    Nukuş-ı encüm-i vahdetle işlenen bir tül
    Gibi üstünde titreyen bu sema;
    Gecenin dallarında şimdi açan
    Bu kamer,
    Bu altın gül...

    Bütün bizimçündür
    Ne varsa aşk ile bidar-ı ra'şe, ya naim,
    Ne varsa aid olan leyl-i hande-me'nusa,
    Sana aid lebimdeki buse,
    Lebinin surh-ı bizevali benim.

    Ahmet Haşim
    2 ...
  12. 7.
  13. Akşam Yine Toplandı Derinde

    Canan gülüyor eski yerinde
    Canan ki gündüzleri gelmez
    Akşam görünür havuz üzerinde,

    Mehtab, kemer taze belinde
    Üstünde sema, gizli bir örtü
    Yıldızlar, onun gülüdür elinde...

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  14. 8.
  15. Parıltı

    Ateş gibi bir nehr akıyordu
    Ruhumla o ruhun arasından
    Bahsetti derinden ona halim
    Aşkın bu onulmaz yarasından.

    Vurdukça bu nehrin ona aksi
    Kaçtım o bakıştan, o dudaktan
    Baktım ona sesizce uzaktan
    Vurdukça bu aşkın ona aksi...

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  16. 9.
  17. O Eski Hücreye Benzer Ki

    Ziya-yı şemse kapanmış bütün deriçeleri
    Bir öyle hücreye benzer ki ömrümün kederi.

    Gubar-ı ye's ü fena sinmiş orda elvana
    Emel, heves bırakılmış sükut u nisyana.

    Bütün hadayık-ı histen o toplanan ezhar
    Uyur mekaabir-i minada bi-ümid-i bahar.

    Bu penbe gül, bu gül ağır ağır erimiş
    Üzerlerinde değiştikçe her mükedder kış.

    Ocak harab ü tehi, lamba kimsesiz, a'ma
    Bu samt-ı haste eder hüzn ü uzleti ima.

    Soluk cidara asılmış, durur garik-i melal
    O çehreler ki uyur gözlerinde eski hayal...

    O eski hücreye benzer ki ömrümün kederi
    Çekilmiş ufk-ı teselliye karşı perdeleri...

    Ahmet Haşim.
    4 ...
  18. 10.
  19. Mukaddime

    Zannetme ki güldür, ne de lale,
    Âteş doludur, tutma yanarsın,
    Karşında şu gülgûn piyale...

    içmişti Fuzûlî bu alevden,
    Düşmüştü bu iksîr ile mecnûn
    Şi'rin sana anlattığı hâle...

    Yanmakta bu sâgardan içenler,
    Doldurmuş onunçün şeb-i aşkı,
    Baştan başa efgân ile nâle...

    Âteş doludur, tutma yanarsın,
    Karşında şu gülgûn piyale...

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  20. 11.
  21. Merdiven

    Ağır ağır çıkacaksın bu merdivenlerden
    Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak
    Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak

    Sular sarardı yüzün perde perde solmakta
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

    Eğilmiş arza kanar muttasıl kanar güller
    Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller
    Sular mı yandı neden tunca benziyor mermer

    Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta
    Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta

    Ahmet Haşim.
    1 ...
  22. 12.
  23. Karanlık

    Aşkın bu karanlık gecesinde
    Bülbül yine vahşi müterennim
    Mecnûn'u terk etti mi Leylâ?
    Vahşî sesi firkat sesi sandım.

    Aşkın bu karanlık gecesinde,
    Hicrânımı duydum, seni andım,
    Firkatzede bülbül gibi yandım.

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  24. 13.
  25. Gece

    Titreyen ellerimle penceremi
    Actim afaki leyle karsi... Yine
    Gecenin gölgeden manazirina
    Imtizac eylemis nücumü bahar...

    Sihri eb`at icinde simdi gümüs
    Bir sehap andiran miyah uyumus..
    Kalbi seydayi leyl olan rüzgar
    Esiyor gölgelerde velvelekar...

    Ah o bir aski bi-tenahi mi
    Geceden, tudei manazirdan
    Yükselen rasei humarü buhar?

    Sanki hulyayi vasla müstagrak
    Sebi bir itri hisle doldurarak
    Dolasan, titresen kadinlardi...

    Sanki bir savti gaibü mühtez
    Kalbe bir aski bi-vefa yetmez
    'Seviniz, muttasil sevin! ' derdi

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  26. 14.
  27. Bir Yaz Gecesi Hatırası

    işveyle, fısıltıyla, gülüşle
    Olmuş sebi sevda yine bihap
    Oklar gibi saplanmada kalbe
    Düştükçe semadan yere mehtap...

    Buseyle kilitlenmiş ağızlar
    Gözler neler eyler neler israp! ...
    Uçmakta bu ateşli havada
    Vuslat demi bir kuş gibi bitap...

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  28. 15.
  29. Bir Günün Sonunda Arzu

    Yorgun gözümün halkalarında
    Güller gibi fecr oldu nümayan,
    Güller gibi... sonsuz, iri güller
    Güller ki kamıştan daha nalan;
    Gün doğdu yazık arkalarında!
    Altın kulelerden yine kuşlar
    Tekrarını ömrün eder ilân.
    Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
    Alemlerimizden sefer eyler?
    Akşam, yine akşam, yine akşam
    Bir sırma kemerdir suya baksam;
    Üstümde sema kavs-i mutalsam!
    Akşam, yine akşam, yine akşam
    Göllerde bu dem bir kamış olsam!

    (1921)

    Ahmet Haşim.
    2 ...
  30. 16.
  31. Seneler var ki yazmadım bir şey
    Bende yok sanma ra'd-ü berk-u sema
    Hayli demdir hamuş idim amma
    Feveran oldu, infilak ettim

    Sanmayın yer katında bir bodurum
    Açmışım gökyüzünde bir uçurum
    Ki derununda ben varım ancak

    Bugün olsam da bir cihan dide
    Karlar altında nevbaharım ben

    Yıldırım yağdırır ateş böceğim
    Haniya bende böyle şeyhuhet?

    Gazebim geçti, sakinim şimdi
    yok canım bir latife ettimdi
    Mest idim önce, şimdi bihuşum

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  32. 17.
  33. Makber

    Eyvah! Ne yer, ne yâr kaldı,
    Gönlüm dolu ah-u zâr kaldı.
    Şimdi buradaydı, gitti elden,
    Gitti ebede gelip ezelden.

    Ben gittim, o haksar kaldı,
    Bir köşede tarumar kaldı,
    Baki o enis-i dilden, eyvah,
    Beyrut'ta bir mezar kaldı.

    Bildir bana nerde, nerde Yarab,
    Kim attı beni bu derde Yarab?
    Nerde arayayım o dil rübayı,
    Kimden sorayım bi-nevayı?

    Derler ki unut o aşnayı,
    Gitti tutarak reh-i bekayı,
    Sığsın mı hayale bu hakikat?
    Görsün mü gözüm bu macerayı?

    Sür'atle nasıl da değişti halim,
    Almaz bunu havsalam, hayalim.
    Çık Fatıma! Lahdden kıyam et,
    Yadımdaki haline devam et.

    Ketmetme bu razı, söyle bir söz,
    Ben isterim, ah, öyle bir söz.
    Güller gibi meyl-i ibtisam et,
    Dağ-ı dile çare bul, meram et.

    Bir tatlı bakışla, bir gülüşle,
    Eyyamı hayatımı temam et,
    Makber mi nedir şu gördüğüm yer?
    Ya böyle reva mı ey cay-ı dilber?

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  34. 18.
  35. Bir Sefilenin Hasbıhalinden

    Ne idim ben, ne tabii bir kız
    Belki sahrada rebii bir kız

    En büyük zevkim, ümidim, neşem
    Kırda seyran idi, her gün, her dem

    Düşünürken o büyük sahrada
    Beni halk eyleyeni tenhada

    Duruyorken hareketsiz, sessiz
    Yere inmiş göğe benzerdi deniz

    Aksi tekbir ile dolmuş dereler
    Secde eylerdi bütün meşcereler

    Şebi mehtap doğar aynı şafak
    Her taraf nura olur müstağrak

    Akıyormuş gibi her suda hayat
    Yüzüyormuş gibi hep mahlukat

    Uçacakmış gibi eflake zemin
    Halden, mazi ile atiden emin

    Mutmain şevk ile soldan, sağdan
    Bir şataretle inerdim dağdan.

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  36. 19.
  37. Elveda Diyemedik

    Yıldızsız bir geceydi
    Bir dağ çiçeği gibi şimdiden hasretteydim
    sürgündüm çok uzaklardaydım,
    Ve gözlerindi sürgün sebebim..
    Çok çabuk çekildin hayatımdan
    Kaderle el eleydin,
    Bense kederle sarhoş...
    Yarım kalmıştı hikayemiz
    Göçmen kuşları gibi gelip geçtin bu şehirden
    Belkide hayatımdan
    Duymadın haykırışımı, acılarımı,
    Benimsin sanmıştım uçtun avuçlarımdan
    Tutamadım, gitmede diyemedim
    Olamadın bir yıldızın kayışı kadar hayatımda
    Zaman çok kısaydı bizim için
    Yetmedi gözlerimizden yaşı silecek kadar
    Nede elveda diyebilecek kadar...

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  38. 20.
  39. istanbul Düşman istilası Altında iken Çamlıca;da

    Hey Çamlıca mehtâbı ne olmuş sana öyle?..
    Küskün duruyorsun.
    Bir şey kuruyorsun.
    Seyrinle ıyan et bana, ilhâm ile söyle:
    Aksetmede âlâm-ı vatandan mı bu halet?..
    Anlat; bu tahavvül neye etmekte delâlet.
    Vaktiyle ederken bu havâliyi zılâlin
    Bir sâha-i nilî.
    Ey neyyir-i leylî,
    Matem döküyor arza bugün bedr ü hilâlin
    Bir şeb ki, zîrinde küsûfun,
    Seyrangehi olmakda tuyûfun.
    Mâzîden esip gelmede bir nevha-i vâveyl..
    Bir âh-ı müebbed.
    Hangi güneşin mâtemidir zulmetin ey leyl,
    Ey şi;r-i muakkad
    Yıldızlar olur bence meâlin gibi nâ-yab
    Atîde görünmezse o mâzideki mehtâb
    Olmazdı sabahın da yarın gülmeye meyli
    Pîşinde bu dîdar-ı mahûfun.
    Kartallara baktım düşüyorlar yere bi-;b;
    Oldum sanıyordum Melekü;l Mevt ile hem-hâb.

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  40. 21.
  41. Şairi-i Azam

    Mevki Viyana
    Bir darbe-i ma'kus ile düşmüş o yana
    Hep tersine dönmüştür onun giydiği şeyler
    Hem bid-defaat!
    Onlarla yatıp kalkar imiş kendisi söyler
    Vaktiyle bütün Pul'da yapılmışsa da heyhat!
    Cümlesi solmuş.
    Vaktiyle siyah, şimdi fakat yemyeşil olmuş
    Bir paltosu vardır.
    Tek gözlüğü vardır, geceler kandilidir o.
    Ya rab ne hayat!
    Cepler delik az çok
    Lakin ne zarar var ki delikten düşecek yok.
    Bir korkusu vardır
    Meyhanelerin saat-i tatili pek erken...
    Bir kirli paçavrayla gezer
    Mendilidir o.
    Lastikleri bir başkasınındır ki yürürken
    Durmaz ayağından çıkar ekser...
    Serpuşu ne festir, ne külahtır, ne sarıktır
    Kalpak da değildir
    Bir şapka mı, haşa. O onun kendine mahsus
    Bir başka şekildir.
    Keşkül gibi bir şey...
    Milliyetini farık olan yok, soruyorlar:
    Kimdir bu alamet, bu musibet, ne kılıktır.
    Ürkütmeyelim sus...
    Bir kahkaha, bir av'ava kopmakta peyapey
    Bazen de müheyyâ-yı tasadduk duruyorlar.
    Zül farkına bir zam!
    Ancak biri vardır, ona der: Şair-i Azam!

    Abdulhak Hamit Tarhan.
    2 ...
  42. 22.
  43. Ağlama, gözleri kızarmış çocuk!
    Tek damla yaşın düşmesin yere.
    Bak, tek güzelliğimiz yokluk,
    Sana bir öğüt; ağlama boş yere.

    Ne olursa olsun hiçbir şey değmez,
    Senin bir damla gözyaşına.
    Ağlayana kimse boyun eğmez.
    Kimse bakmaz kimsenin yaşına.

    Ne kadar kötülük, pislik varsa;
    Sen herşeyi tertemiz öğren.
    Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa;
    Seni garip sanır her gören.

    Ağlama sakın çocuk, ağlama!
    Korkmayana zarar gelmez, bunu bil.
    Sevgini hep söyle, sakın saklama.
    Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil.

    ahmet hamdi tanpınar.
    2 ...
  44. 23.
  45. Aşk dediğin nedir ki
    Tenden bedenden sıyrık
    Çocukların içinde
    Yaşadığı bir çığlık

    Aşk dediğin nedir ki
    Histen nefesten varlık
    Umutsuzluk içinde
    Karanlığa son ıslık

    ahmet hamdi tanpınar.
    1 ...
  46. 24.
  47. Başımızın üstünde bir bulutun
    Güneşe asılmış gölgesi,
    Uzakta toz halinde dağılan
    Yoğurtçu sesi,
    Gün bitmeden başladı içimizde
    Yarınsız insanların gecesi.

    ahmet hamdi tanpınar.
    2 ...
  48. 25.
  49. bir adın kalmalı geriye
    bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    aynaların ardında sır
    yalnızlığın peşinde kuvvet
    evet nihayet
    bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet

    sen say ki
    ben hiç ağlamadım
    hiç ateşe tutmadım yüreğimi
    geceleri, koynuma almadım ihaneti
    ve say ki
    bütün şiirler gözlerini
    bütün şarkılar saçlarını söylemedi
    hele nihavent
    hele buselik hiç geçmedi fikrimden
    ve hiç gitmedi
    bir topak kan gibi adın
    içimin nehirlerinden
    evet yangın
    evet salaş yalvarmanın korkusunda talan
    evet kaybetmenin o zehirli buğusu
    evet nisyan
    evet kahrolmuş sayfaların arasında adın
    sokaklar dolusu bir adamın yalnızlığı
    bu sevda biraz nadan
    biraz da hıçkırık tadı
    pencere önü menekşelerinde her akşam

    dağlar sonra oynadı yerinden
    ve hallaçlar attı pamuğu fütursuzca
    sen say ki
    yerin dibine geçti
    geçmeyesi sevdam
    ve ben seni sevdiğim zaman
    bu şehre yağmurlar yağdı
    yani ben seni sevdiğim zaman
    ayrılık kurşun kadar ağır
    gülüşün kadar felaketiydi yaşamanın
    yine de bir adın kalmalı geriye
    bütün kırılmış şeylerin nihayetinde
    aynaların ardında sır
    yalnızlığın peşinde kuvvet
    evet nihayet
    bir adın kalmalı geriye
    bir de o kahreden gurbet
    beni affet
    Kaybetmek için erken, sevmek için çok geç

    ahmet hamdi tanpınar.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük