faşizm

entry584 galeri40
    343.
  1. kimseye tahammül edememektir.
    0 ...
  2. 344.
  3. italyanin 2. Dünya Savaşı öncesi ve sonrası mousolini ile zulmettigi ve Alman Hitlerin örnek alıp Naziye uydurdugu zorba zalimane fikirdir.
    0 ...
  4. 345.
  5. irkci-soven tutuma sahip bir siyasi hareket.

    mutlak esitsizlik temeline dayanarak irklar arasinda ustunluk-asagilik iliskisine inanir. insanligin yuz karasidir.
    3 ...
  6. 346.
  7. kendini bile sevmemektir evet bence öyle en basit anlatımıyla..
    bu kadar içi boş ve bağnaz bir dünya görüşü olabilirmi.
    her şeye her insana her kesime her kültüre düşman olmakta ne anlamadım neyin kafası bu..
    ADAMLAR GÖLGESiYLE BiLE KAVGA ETTiRiR BU SAPIK DÜŞÜNCE.

    KISACA..
    TUZ RUHU NAZi RUHUNDAN iYiDiR.
    DiYORUM.
    4 ...
  8. 347.
  9. insanlığın çöp tenekesidir.
    3 ...
  10. 348.
  11. (Alm. Faschismus; Fr. Fascisme; ing. Fascism; italyanca Fascismo. Latince’de demet, sağlam olsun diye sıkı sıkı sarılmış bir grup çubuktan oluşan sopa anlamına gelen Fascis’ten)





    Kapitalist üretim tarzında sermayedar sınıfının toplumsal tahakkümünün kendini yeniden üretmesini sağlayan devlet aygıtının bu tahakkümü genellikle ağır krizler sonucunda baskıcı karakterini güçlendirmesi ve açığa çıkarmasıyla ortaya çıkan rejimlerin ortak adıdır. Başlangıç haliyle 1920’lerde italya’da aynı anda güçlenen milliyetçilik ve otoriter-devletçi sendikacılık hareketinin senteziyle ortaya çıkan, yerel örgütlenmelere dayanan militarist bir siyasi akımdır. italyan rejiminin kendi adlandırması olmakla birlikte diğer benzer rejimlerde “faşist” adlandırması, daha çok muhalefet tarafından hakaretâne bir içerikle kullanılmış, zamanla daha geniş bir dizi ortak özelliklere sahip baskı rejimine başta sol hareketler tarafından verilen isim haline gelmiştir.

    Faşizm tartışmaları, dünya sosyalist hareketinin tarihinden bağımsız olarak ele alınamaz. Bunun üç nedeni vardır. Birincisi faşizm, bir kapitalist devlet biçimi olarak burjuva (sermaye) demokrasisinin karşıtı ayrı bir rejim biçimi değildir. Faşizm ve Nazizmin anti-komünist karakterini iyice bileyip Sovyetlere karşı kışkırtma stratejisi, dönemin tüm kapitalist devletlerinde rejimlerde benzer sertleşmelere yol açmıştır. ABD ve ingiltere’deki hükümet politikalarının Faşizm ve Nazizm ile sayısız ortak özelliklerini inceleyen pek çok çalışma mevcuttur.

    ikincisi faşizm, en açık karakterini dışarıda SSCB’nin sermaye sınıfını en çok korkuttuğu dönemde, içeride de devrimci kalkışmaların ve işçi sınıfı siyasetinin geri çekilme dönemine girdiğinden emin olunduğu dönemlerde kazanmış, Büyük Sovyet Savunması ve Zafer sonrasında gelişkin kapitalist ülkelerde aşamalı olarak gündemden kalkmıştır.

    Sonrasındaki baskıcı rejimler, düz askeri diktatörlüklerle muhalefeti kontrollü olarak ve hedef gözeterek ezen demokrasiler arasında geniş bir skalada ve Soğuk Savaş’ın kutupları arasındaki mücadelenin ciddi ve doğrudan etkileri altında tezahür etmişlerdir.

    Üçüncüsü de faşizm tartışmalarının üç farklı dönemde farklı içerik, öncelik ve kavramsallaştırmalarla yürütülmüştür. Önce Bolşevik Devrimi’nin Avrupa’da yayılma ihtimali olduğu dönemde, sonra bu ihtimalin ortadan kalktığı, Almanya’da Nazi Partisi’nin iktidara geldiği ve tek ülkede sosyalizmin korunmasının uluslararası sosyalist hareketin birincil hedefi haline geldiği dönemde ve nihayet en sonunda Sosyalist Bloğun emperyalizmi geriletme gücü kazandığı Soğuk Savaş ve Detant dönemlerinde.

    Bu karmaşık evrim sonucunda faşizm terimi, 1922’den itibaren Mussolini’nin italya’da yarattığı ve Nasyonal Sosyalistlerin Almanya’da daha güçlü bir varyantına dönüştürdükleri diktatörlük biçiminin karakteristik özelliklerinden çok; 1917 devrimine karşı krizdeki gecikmiş tekelci kapitalist devletlerin ingiltere-ABD öncülüğündeki emperyalist merkezin de aktif kışkırtmasıyla ortaya çıkardığı bir saldırgan kapitalist rejim tipi olarak görülmelidir.

    italya'da milliyetçiliğin sendikaları teslim aldığı dönem, devrimci işçi hareketinin geri çekilme dönemiyle örtüşür. Ortaya çıkan baskıcı ve güçlü bir devlet anlayışıdır. Muazzam ordunun finansmanı, patronların vergilendirilen aşırı kârlarından gelmektedir. Karşılığında sendikalar, işçiye patron için değil, devlet için çalışmayı vazetmekte, büyük devlet siparişleri ve artan sömürü oranları, ilk başta fedakârlığa davet edilen patrona ekstra kâr olarak geri dönmektedir. Bunun adı korporatizmdir. Kapitalizm yine işler, ama işçi devletin yüce amaçları için sömürülür, patron da aynı amaçlar için kâr eder. Pasta ise seferberlik koşullarında hızla büyümekte, orta sınıflara da büyüyen bir artı-değer payı yaratan bir fetih ekonomisi devreye girmektedir. Mussolini rejiminde patronların maruz bırakıldıkları seferberlik, Hitler rejimine göre çok daha güçlü olmuş ve hemen tüm artığa el konmuştur. Ancak bu, tek başına ileri sürülen rejim farklılığı tezlerine yeterli dayanak oluşturmaz. Almanya’nın sermaye birikimi, tekellerinin ve savaş aygıtının boyutu italya’ya oranla çok daha büyüktür. Bu anlamda tekellerin korporatist devlet karşısında minimal bir direncinden söz etmek mümkündür.

    Siyasal açıdan ise faşizm, işçi sınıfı hareketinin yükselişini kesmek için devreye giren bir yönetim biçimi değildir. Tersine sınıf hareketinin yenildiği ve geri çekilmekte olduğu dönemlere denk düşer. Faşist devlet, kapitalistlerin bu üstünlük döneminde daha dolayımsız bir iktidar arayışına girmelerinin bir sonucudur. Clara Zetkin’in özlü tanımlaması ile söyleyecek olursak “faşizm, proleter devrimi gerçekleştirememiş proletaryanın çekmeğe mahkum olduğu cezadır.”

    Komintern’in Hitler’in iktidara yükseldiği 1933 yılından sonra özellikle Dimitrov önderliğinde formüle ettiği “Faşizme Karşı Birleşik Cephe” tezlerinde en kritik zaaf, faşist rejimin büyük sermaye ile yaptığı kontratın, iktidarın kapsamını daralttığı ve mülk sahibi birçok kesimle ittifakın mümkün hale geldiği saptamasıdır. Halbuki militarizmin temel karakter olduğu faşist rejimlerde askeri siparişlerin ve diğer devlet harcamalarındaki aşırı artışın, sınıfın daha zayıf kesimleri açısından cazip bir havuç, yani onay sebebi haline geldiği görülür. Irkçılık, çete saldırıları ve yoğun baskının yarattığı korku da buna eklenince mülk sahibi ve orta sınıfların faşistleşen rejime şaşırtıcı hızla nasıl onay verdiği, tarih-edebiyat metinlerinde ve sinemada sıkça işlenmiş bir konudur.

    Diğer eleştiri, faşizmin devrimci mücadele açısından daha elverişli koşullar yarattığı ya da güncel dinamikleri devrimci duruma daha fazla yakınlaştığı tezlerinin ileri sürülmesidir. Kapitalizmin Büyük Buhran’ı, Sovyetlerinse aynı anda rekor kentleşme ve üretim artışını yaşadığı bir dönemden geçilmesinin Avrupa solunun özgüvenini biraz şişirmiş olduğu söylenebilir.

    Hem faşizmin daralan temsil tabanı tartışmaları hem de faşist iktidarların halk düşmanı karakterleri nedeniyle devrilmelerinin daha kolay olmasıyla ilgili tartışmalar, Komintern politikalarının eleştirileri ve savunularının gölgesinde kalmış,Türkiye ve Dünya solunun gündeminde bir türlü hak ettikleri önemi kazanamamışlardır.

    Militan tabanlarını ve yandaş sermayeyi eş zamanlı olarak örgütleme ve harekete geçirme yeteneğine ulaşan faşist partilerin muhalefette yükselişleri boyunca ekonomik ve siyasi krizleri kullanma-yönetme becerileri de ibret vericidir. Ama son kertede büyük burjuvaların bu eli kanlı insanlık düşmanı rejimlere ortak onayı uluslararası mali sermayenin anti-komünist güdüleri ve teşviki olmaksızın vermesi imkansızdır.

    Mussolini ve Hitler rejimlerinin en önemli diğer ortak özelliği krizzede lümpen-proletaryanın örgütlü ve militan desteğidir. Çeteci, grev kırıcı ve ırkçı militanlar olarak kullanılan kent ve kır yoksulları, ultra-milliyetçi söylemin de temel kitle desteğini oluşturur. Almanya örneğinde ırkçılık biraz daha ön plandayken daha karışık bir etnik tablo oluşturan italya’da coğrafi milliyetçilik hakimdir. italya’daki yükselişin milliyetçi sendikacılık üzerinden, Almanya’daki yükselişin ise Yahudileri “başta komünizm ve liberalizm olmak üzere tüm felaketlerin temel kaynağı” olarak gösteren Nazi Partisi üzerinden şekillenmesi farklılığın temelini oluşturur. ispanya’daki diktatörlüğünü 1970’lerde ölünceye kadar sürdüren Franko ise ilginç bir şekilde bir Yahudi dostudur. Soykırımdan kaçan yüzbinlerce Yahudiyi kurtarmış, ikinci dünya savaşında tarafsız kalmış, fakat halk düşmanlığında “faşist ağabeylerinden” aşağı kalmamış bir diktatördür. ispanyolların Nazi ordusuna Sovyet işgaline katılmak için girmesini serbest bırakan, diğer cephelerde savaşmak üzere girmeleriniyse yasaklayan düzenlemesiyle ün yapmıştır.

    Nazizmin antikomünist kimliğini antisemitik kimliğiyle gölgeleyerek antisemitik olmayan faşizm versiyonlarını aklamaya çalışmak sıkça görülen bir burjuva ideolojik refleksi olmuştur. Ancak Franko rejimi, faşist rejimlere örnek olarak gösterilen üçüncü saf diktatörlüktür ve ana karakterini antikomünizm oluşturur.

    Sovyetlerin Anayurt Savunması ve büyük zaferiyle “katışıksız” dönemi fiilen sona eren faşizm, varlığını çeşitli melezlenmiş versiyonlarıyla soğuk savaş döneminde ve özellikle NATO sponsorluğunda sürdürmüştür. Almanya’nın yenilgisiyle Nazi savaş suçlusu komutanlar, başta Latin Amerika olmak üzere çeşitli ülkelere sığınmış ve kirli faaliyetlerine NATO’ya nükleer-kimyasal-biyolojik silah geliştirme, roket teknolojisi, işkence teknikleri, istihbarat ve sızma yöntemleri gibi önemli konularda katkıda bulunmuşlardır.

    Bu miras, Sovyetler Birliği’nin 1960’larda kapitalizme karşı askeri, ekonomik ve teknolojik olarak üstünlük kurmaya başladığı dönemlerde devreye giren NATO komutasındaki kirli faşist operasyonlar için büyük bir birikim olmuştur. 1970’lerde Latin Amerika ve Afrika’da kurulan diktatörlükler, ve tabi Türkiye’deki 12 Eylül rejimi, sadece kurdukları baskı aygıtlarının benzerlikleri açısından değil, siyasi yöntemlerinin benzerlikleri ve aldıkları danışmanlıkların kökeni açısından da faşist olarak adlandırılmayı hak ederler.

    12 Eylül öncesi ve sonrası Türkiye’de faşizm-oligarşi tartışmaları genellikle sığ bir Marksizm ve Avrupa siyasal tarihi donanımıyla yürütülen ve güncel konumlanışların belirlediği kanallarda ilerlemiştir. Kavramın aşırı genelleşmiş ve aşağılayıcı anlam yüklenmelerinden sıyrılmasının zorluğu bugün de gündemdedir. Bu konunun önemi, faşist bir yükseliş esnasında karşı cephenin bileşenlerinin ne olması gerektiği tartışmasının hiç bitmeyecek olmasından kaynaklanmaktadır.

    Ancak darbenin hemen öncesinde yürütülen sivil faşizm tartışmaları, hem faşizmin geri çekilen işçi hareketine bir ceza olduğunu doğrular nitelikte, hem de sokaktaki vahşi saldırıların yarattığı korkunun yarattığı körelmenin sonuçlarını sergiler vaziyettedir. Faşizme karşı en geniş cephe önerisi, Türkiye solunu o güne kadarki kazanımlarından ve hedeflerinden hızla vazgeçiren, sınıfsal bakışını ve iktidar perspektifini tümden gündemden kaldıran ve birçok noktada örgütsel likidasyonun önünü açan sürecin hem sonucu, hem nedenlerinden biri sayılabilir. Sokak terörünün, yani devlet destekli çete saldırılarının artmasının uluslararası sermayenin Türkiye solunun yükselişine karşı yürüttüğü bir operasyon olduğu sonucuna varamayan ana aktörler, siyasi iddialarının tümünü Ecevit destekçiliğiyle söndürerek gerçek faşizme, yani 12 Eylül rejimine cesaret vermiş oldular.

    Dünya solu, demokrasiyi, baskının perdelendiği, faşizmden farksız bir rejim olarak sunma hatasına bir daha düşmeyeceği bir birikim sağlamıştır. Diğer yandan tekelci mali kapitalizmin günümüzde gelip dayandığı gelişkinlik seviyesinde “demokrasi” kavramının ezilen sınıfların çok daha fazla uzağında konumlandığı tartışılmaz bir gerçektir.

    Bir kapitalist devletin ne derecede demokratik, ne derecede baskıcı olduğu, sadece ortalama olarak temel özgürlüklere ve örgütlenme özgürlüğüne bakılarak saptanamaz. Biçimsel olarak demokratik rejimler bile yoksulların piyasa tarafından özgürlüklerinin kısıtlanmasını içerebilir. Örneğin, istanbul gibi bir işçi nüfusu yoğun olan metropolde beş kişilik bir ailenin her hafta sonunda orta mesafede bir yere toplu taşıma araçlarıyla gezmeye gidip dönmesinin sadece ulaşım masrafı, bir aylık asgari ücretin yaklaşık yarısıdır. Yurtdışı ya da yurt içi seyahat özgürlüğü bir yana, şehiriçi seyahat etme özgürlüğünden bile söz edilemeyecek bir noktada evine kapatılan emekçi ailesi, büyük sermaye denetimindeki çürümüş televizyon yayınlarına mahkum kalır. Böylece seyahat, eğitim ve kültürel özgürlükler, açık baskıcı bir rejimin yol açabileceği bir biçimde kısıtlanabilmektedir.
    2 ...
  12. 349.
  13. demokrasi, cumhuriyet, parlamento, faşizm sıralamasında, kapitalizmin en hayırlı evladıdır. dar günlerin imdadına yetişenidir.
    1 ...
  14. 350.
  15. türkiye cumhuriyetinin yönetim biçimi(!).

    edito: bence türk halkının en iyi yönetilebileceği sistem. güçlü, iradeli, sabırlı, vatanına sadık, zeki ve cesur bir liderin etrafında çok farklı yerlere gelebiliriz. ama tabiki rte gibi insanlarla olmaz bu iş.

    edit büdüt: komünist kaşarlar eksiliyor tabi.
    4 ...
  16. 351.
  17. önce süründüren, sonra öldüren kötü bir yönetim biçimi. "süper bir lider gelir de uçarız kaçarız" diye gaza gelmenin alemi yoktur. harple, darple, baskı yönetimleriyle uzun vadede ihya olan ülke bulamazsınız. 20. yüzyıldaki sivri faşizm örnekleri hep hem kendi ülkelerine ve halklarına, hem yakınlarındaki ülke ve halklara çektirip sonra da kendi başlarını yemişlerdir.
    1 ...
  18. 352.
  19. italya'dan devşirilmiş necis bir ideolojidir.
    maalesef ülkemizde bu zihniyette olanlar çokça.
    1 ...
  20. 353.
  21. son günlerde karadenizde çıkan bdp olaylarını çıkaranların zihniyetidir. not: genelleme yapmıyorum, sadece bu olayları çıkaranları kastediyorum.
    0 ...
  22. 354.
  23. --spoiler--
    Bu makale: “Bilmez, bilmediğini de bilmez.” Cahiller için yazılmıştır!

    Kısa ve en anlaşılır şekilde faşizm, hükümet diktatörlüğü demektir.Yani totariter bir rejimdir. Bu diktatörlüğün, elbetteki bir şefi ve bir lideri olacaktır. Bu şefin etrafında bir örgütün de bulunması gerekmektedir. Bu örgüt bir siyasi parti olabileceği gibi, bir cunta da olabilir..

    Hangi ülkede olursa olsun, hepsi de gerici, tutucu bu hükümet diktatörlüklerin de, şef ve lider olanların müşterek niteliği şudur: Demagok! Ve müşterek silah ise: Demagojidir!..

    Demagok kimdir? Demagok; sokağı kullanan, sokağa dayanan, sokak kalabalıklarını ve kalabalıkların basit çıkar ve duyguları ile gene tepkilerini ulusal bilinç ve ulusal irade sayan adam demektir..
    Ve demagoji; işte bu sokak kalabalıkları ile; cehaletin, aşağılık duygularının uyandırılması ve bu kalabalıkların sürüklenmesi için, demagok’un kullandığı basit söz ve mantık silahı demektir..

    Faşist rejimlerde otoriterlik, yani iktidar, topyekün bir lider ve hükümetin elinde bulunur. Faşizm de lider ve iktidar kadrosu, ne kadar güçlü olursa olsunlar, sosyal yapıya yeni bir düzen, yeni bir ekonomik yapı getirmezler. Yapılan her şey temelsiz, yapmacık, süslü, maskeli ve partilerinin çıkarına dayalıdır. Bu nedenle yıkıldıklarında geride sadece o ülkenin kaybettiği zaman ve çektiği acılar kalmıştır..

    Faşizm geriye dönük bir rejimdir. Yani Faşizm; gerici bir eylemdir. Bir dikta ve geriye dönük bir diktadır. Ve ilk işi; önce içeride gerici güçleri kendi peşinden sürüklemek ve seferber etmektir. Sonra da; eğer o ülke gelişmeye çalışan, teknoloji de geri kalmış bir memleketse; borçlu, suni teneffüsle yaşayan, yani; yabancıların destekleriyle yarı bağımsız bir durumdaysa, sırtını bu dış ve yabancı güçlere dayar..

    Faşizm, önce içeride bir geriye dönüştür. Bu dönüş daha ilk adımda, hür düşünceye, hür yayınlara, özgür güzel sanatlara cephe almakla başlar. Yani faşizm ilk kurbanları, gerçek aydınlar, yurtseverler, sanatkarlar ve düşünürler olur. Çünkü demagok, hür değerlerden anlamaz. Ve sokak kalabalığı, kurban ister!.

    Demagok’un, sokak kalabalıklarına ilk hediye edeceği kurbanlar da, gerçek aydınlar, yurtsever ve hür düşünenler olurlar. Demagok, sonraki günlerde yayacağı tutarsız görüşler ve ucuz sloganlarla havayı doldurur. Din ticareti, demagoji ticareti, dış politika ticareti, cehalet ticareti yaparak topaç’a bile meydan okur. Topaç da bile sabit bir nokta olmasına karşın demagok’da o nokta da yoktur. Temassız, boşlukta fırdöndüdür..

    Temeli zayıf olan, kendine zaten daha baştan güveni olmayan, kaderini dış borçlara, dış yardımlara, kamu servetini çarçur ederek para toplamaya, dışarıdaki efendilerine bağlamış olan yarı bağımsız ve bilgisiz bir ülkede faşizm, daha ilk günden sırtını dış güçlere dayayacaktır..

    Faşizm de hemen başvurulan bir işlem de tasviyedir. Rejimin, benimsenmiş siyasi ve ekonomik yapısını yıkmak, yerine ideolojilerine uygun bir düzeni kurmaktır. Bu düzen, şefe ve parti mensuplarına kazanç sağlayacak ve dünya görüşlerine uygun bir ahali yaratmaya dönük olacaktır.

    Faşizm’in önünü kesecek tek şey, çok geç kalmadan; “Nereye gidiyoruz?” sorusunun sorulmasıdır. Milletin sağ duyulu ve gerçekçi insanlarının sezgi ve anlayışları, böyle dönemlerde o ulus için hayatidir..

    Üniversiteleri sünepeleşmiş, sivil toplum örgütleri parayı kim verirse onun türküsünü söyleyen, korkak ve kişiliksiz hallerine bakmadan basın hizmeti verdiğini sanan kurumlar olduğu sürece, Demagok, ellerini ovuşturarak gelir ve ülkenin tepesine oturur, yürütmeyi, yargıyı ve yasamayı da yumruğun altına alır..
    Geriye kalana da “güle güle demokrasi” denir…
    --spoiler--

    osman pamukoğlu.
    2 ...
  24. 355.
  25. 356.
  26. sanılanın aksine ırki bir temele değil devlete dayanır. faşist bir rejimde devlet en yüce varlıktır. halk devlet için vardır.
    herhangi bir etnik köken hakim ulusla uzlaşı içinde ise sorun yoktur.
    üretim ve tüketim ilişkisini korporasyonlar aracılığı ile ele alır.
    ayrıca hiç bilinmediği halde hakkında en çok konuşulan rejimdir.
    0 ...
  27. 357.
  28. farklı görüşlere tahammül edemeyen, bütün insanların ayın görüşe sahip olmasını savunan yönetim biçimi.
    5 ...
  29. 358.
  30. sırf karşı tarafın tarzına alışık olunmadığından dolayı yapılan kalitatif açıdan bir horgörü. bu horgörü, fındık kabuğunu dolduracak kadar kantitatif olmayıp, sınırlayıcı paradigmalar içerisine, özgür bir varlık olan insan türünü acımasızca hapsetmektedir.
    2 ...
  31. 359.
  32. nefret söylemi üzerine kurulmuş düşünce sistemi.

    bir ırka zulum gösteren devletler, tarih boyunca, o halkın ayaklanmalırıyla uğraşmaktan, ekonomik olarak asla belini doğrultamamıştır.
    0 ...
  33. 360.
  34. karşı tarafa tahammülsüzlük vıdı vıdı vıdı... değildir. aşırı baskıcı, militarist, diktatör biçimi, yönetim şeklidir. fikir olarak insanlığı zararı bulunsada, her fikir saygı görmeyi hakediyor. faşizm, nazizmi doğurmuş, hatta anne gibi onu beslemiş fakat, hitler'in, siyasetiyle geri planda kalmıştır.. buna binaen, nazizmden önce yıkılmış, bıraktığı enkazın ardından lanetle anılmıştır.

    ama bu nazizmin ve faşizmin, ekonomik ve askeri açıdan sosyalizm, kapitalizm gibi ideolojilere tur bindirdiği gerçeğini değiştirmez. endüstri, teknoloji, istihbarat, silah, halk refahı gibi konulara girmiyorum bile, varın siz düşünün.
    1 ...
  35. 361.
  36. insanlık tarihinin en yüce devleti, medeniyetin belkemiği roma imparatorluğunu sosyal ve politik olarak yeniden canlandırmaktır. medeniyet düşmanı hayvan sürüleri tarafından olumsuz bir anlam yüklenmiştir. ama; (bkz: bir gün mutlaka)

    https://galeri.uludagsozluk.com/r/417851/+
    1 ...
  37. 362.
  38. --spoiler--
    sensin faşist diyen faşist" -bir humanın hezeyanları olan yer.

    -herkes herkesi çok sevmek zorundaymışasına-nefretin ayrı felsefesi varken efenim.

    -hiçbir şey kanıt değildir

    -nefretin felsefesi faşizmdir.

    "ama bana faşist demeyin diyen faşist" i-ama bana faşist diyebilirsin diyen faşistte vardır .,

    faşist

    "turp milliyetçisi" -türk milliyetiliğine laf söz etmeye çalışan andavalın ağzından çıkan çirkin sözlerdir

    -evet türk'ün türkten başka dostu yoktur ne mutlu türk'üm diyene!

    -sanırız beyni turp olmuş kimilerinin!

    bkz: ne mutlu türküm diyene)

    turp milliyetçisi" -türk milliyetçilerinin kimseden insanlık dersi almaya ihtiyaçları yoktur

    -böyle yapılarak türk milliyetçilerinin ne kadar haklı oldukları görülmektedir

    -bazılarının aykusu düşük gerçekten***

    "turp milliyetçisi" turplar çok ezilmiş
    -turplara bahmıyırlar

    -ya da gıçımızın liboşları.
    "faşiste faşist diyen faşist" -en kürtçü ölü kürtçüdür

    -en iyi pkklı ölü pkklıdır efenim!

    -
    --spoiler--
    3 ...
  39. 363.
  40. ülkemizde ulu orta, dangalakça, anlamını bilmeden kullananlardır aslında. türkiye çok garip bir noktaya geldiğinin en somut örneğidir bu kelime.
    1 ...
  41. 364.
  42. hükümet kadın filminde basitçe tanımlanmış orospu çocukluğu şekli.

    --spoiler--
    diyelim 2 ineğin var. sosyalizm; 2 ineğini de alır ondan süt üretir, sana verir. komünizm; sendeki 2 ineğin 1 tanesini alır başkasına verir böylece eşitlik sağlanır. faşizm ise; sendeki 2 ineği de alır, sana o sütü satar.
    --spoiler--
    1 ...
  43. 365.
  44. merhamet, sevgi, paylaşım ve hoşgörünün karşıtı gibidir. herhangi bir ideolojinin eşiti veya karşıtı değil. tüm insanlığı ayrıştırandır.

    belki de dünyayı mahfeden yegane ideolojidir...
    2 ...
  45. 366.
  46. başkalarının özgürlüklerine inançlarına müdahale eden ötekileştiren hastalıklı yaklaşım.
    2 ...
  47. 367.
  48. azınlığın emperyalist güçleri arakasına alarak çoğunluğa kanlı baskısı.
    2 ...
© 2025 uludağ sözlük