nejat yavaşoğulları' nın sesinin de yer aldığı grup yorum eseridir. ritmlerindeki iniş ve çıkışları ile dikkat çekmektedir. sözlerindeki sonbaharı da hissedince insanın ruhunu kaplayan bir eser olmaktadır.
a$kımın üstüne bir karadul bıraktın
helal sana asya'nın geri kalmı$ a$k çocuğu!
çünkü sen zehre inandın
zehirlenmeye inandın
belki de onun içindi eylül
biliyorsun, eylüldü senin adın!
eylülde açan bir gezegendin
günebakandın, günü kanla yakandın sen
ah elbette kalbimde bir parmakizi bıraktın
a$kımın üstüne bir karadul!
karardıkça parlayan gümü$ten bir istanbul,
bir istanbul bıraktın hayatıma
belki de onun içindi eylül
eylül senin içindi
içinde kıpır kıpır bir şeydi zehir,
oysa istanbul, zarif $ehir, kitli $ehir,
artık bilemem buna tutku mu denir
yalnızlık mı denir
yo, yo, bu da eylül, evet!
ihanet edip kaçan çocuklar gibi
nasıl titriyorsan orada yapayalnız
yapayalnız kolun kanadın
belki de... belki de...
belki de onun içindi eylül, bo$ver,
biliyorsun,
içimdeki bir vazoyu futbol topu ile kırdımdı genişçe bir salonda. anneme oğuldum. vazo kırıldı/annem kırılmadı/kızmadı. hep aynı döngü. bir paradoks. rüyalarıma el veren dizeler. doğrusu bir doğru üzerinde gidilen bir rüyadan geri dönmek zordu. çünkü o doğru bir şekilde kırılmıştı. çember olabilir.
direnmek ne zor kimi acılara. rahatça bir koltuğa kurulup arkama yaslanıp acıların yavaş yavaş ruhumu ele geçirişini seyrediyorum/seyretmek zorundayım. çünkü bu sıradan bir acı değil. gelip içimde yerleşmesi/kök salması gerekiyor. gitmesi için önce benim gitmem gerekecek galiba.
hüdayinabit bir yanı var elbette acımın. paylaşılacak bir yanı kalmıyor böylece. ölümün müellifi bir vazoyu kırarsa eğer bu yazgı yüreğimize dağlanır harflerle/dualarla. kadın anne olur sonra gider. işte bu gidiş oğula kendini buldurur/kaybettirir.
her satırı ilmek ilmek dokunmuş bir şiirin bir nakkaşın elinden çıkmış kelimlerin değeri ne ile ölçülür ey okur. oku ve geriye yaslan. ne zaman dinecek, ne zaman/bu taflan, bu taflan?
bir gecede gittimdi hazirandan eylüle
eylül yazdan terkedilmişti, şiirse haziranda
kadın tarafından terkedildi o söylenceye:
Bütün oğullar anneyi bir şiire terkeder!
O kadın beni terkederse şair olurum
oğul olduğum kadın sakın beni terketme,
şiirdir söylenir, yazdır biter, kadındır gider
Bütün kadınlar şiiri bir kadına terkeder!
şiir elimi tut/tu. yerimi kaybettim kondüktör. hangi tiren çarpacaksa çarpsın bana artık.
hüzünlerin yaza da yakıştığını belledim belleyeli
daha bi sevdim haziranı temmuzu ağustosu
augustus'un julius sezar'dan ne eksiği vardı
daha uzağa da işerdi
adını da verirdi
gecelerin sayısını da eşitlerdi.
kaçırdığı ufak bir detay vardı.
yanlış ata oynamıştı.
ayların sultanı
bir adım sonrasındaydı.
hüzünlerin yaza da yakıştığını belleyeli çok oldu.
daha bi sevdim daha bi sevdim de...
eylül deyince; limon küfüne çalan sarı olurdu rengi.
tadı ise; "genzi yakan baharat" kelime olsaydı.
"devrim" uyardı eylül'e, baş kaldırısına uygun.
duygu karşılığı ise umut olurdu eylül'ün...
Hüznü kasveti anlatan tüm hikayeler sonbaharda geçer. Romanların "l" deyip başladığı yerden sonra, dökülen yapraklar, göçen kuşlar vardır hep. Burukluğun tasvirlerinde hep eylül vardır.
Güneşimiz karartıldığında, bedenimiz dipçiklerle, topraklarımız postallarla ezildiğinde, gri renkteki sokaklarımız sessizleştiğinde, aylardan eylül dü, hapishaneler eylül de bizimkilerle dolduruldu. Bizimkiler dövüldü, öldürüldü...
Eylül kanunlarıyla pençesine atıldık yokluğun, yoksulluğun, açlığın... Eylül kanunlarıyla dayatıldığında tek tip elbiseler... Bizimkiler direndi, bizimkiler öldü ve yine bizimkiler kazandı.
Buca nın duvarları kan rengine boyandığında aylardan eylül dü. Yine yapraklar dökülüyor, yine kuşlar göçüyordu. Bir yerlerde bir kağıda eylül ün hüznü dökülüyordu. Bizimkiler kanlarıyla direnişi yazıyordu koğuş duvarlarına. Buca da bizimkiler marşlar söylüyorlardı, türkülerle, halaylarla ölüyorlardı. Umutsuzluğu dağıtan ateş parçlarıydı onlar.
Ulucanlar da bir meydana topladılar bizimkileri. Hep bir ağızdan içtiler ab ı hayat suyunu, hep birlikte direndiler, öldüler. Resimlere yansıyan yüzlerini öptük, yüreğimizin en sıcak yerine bastık.
Döne döne, hep bize geliyordu ölüm, eylül le birlikte. Öfkemiz eylül e değil onun kanunlarına...Üç duvar, bir kapıya sığmayan umutlardı onlar, bizimkilerdi. Ne tabuta, ne tabutluğa sığarlardı, sığmadılar! Yılgın yüreklere umut oldular, soğumuş yüreklere ateş saldılar. Soyu tükenmez şahinler, yattılar açlığa. Bir yanda eylül kanunları, eylül cellatları, satırları, alev makinaları, yağlı urganlarıyla bekliyorlardı.
Seslendi bizimkiler! Bize, size herkese!.. Eylül dediğiniz nedir ki? Döker en çok yaprakları, kurutmaz ki dalları. Yaprağını döken her dal, zemherilerin ardından çiçek açar, güneşe döner yüzünü. Eylül artık hüznün, kasvetin değil, öfkenin isyanın adı olsun. Bizimkiler seslendi, canlarını verirken. "Halkımız, Sizin için Öleceğiz, Asla Teslim Olmayacağız." Bizimkiler seslendi, bizimkiler öldü.
Bizimkiler... Halktılar... Sapsarı güneş tüm heybetiyle üstümüze doğsun diye, eylül ler bizim olsun diye öldüler.
Elbet, eylül bir gün bizim olur.
dramelodi ve cevap ortak yapımı rap parçası. hüzünlüyken çok iyi giden parça.
sözleri;
sorgu verse
bu gece benim için yanarmı gözü onun?
bakarmı başka gözlere?
düşünmeden ve bensiz üşümeden
dudakta iki kelamla yıktı gitti
önce şoktayım ve sonra yüzünü görene kadar umutla kaplıyım
döner diye.
hayır! dönmedi.
baktı fakat görmedi ya ben orda öldüm işte
onu hatırladım bugün
düşündüm adına kurulu hayallerimi
yaktım üzüldüm
ne çare şimdi dönse, unufak olmuşum biçareyim.
mazi gözümün önüne gelir
bazen ağlatır ve bazı güldürür
hasarı büyük olur, süründürür
bi kaç sözümüz varmış birbirimize
günlüklerime baktım gördüm
içimde bir çöküş, yanaklarımda aktı sevgin
nereye baksam ordasın
heba olur zaman, akar gider beraberinde
gözümün yaşına bakmadan, akıl kaçar peşindeyim
ben hergün aynı haldeyim, yıkık dökük harabeyim
hayal peşindeyim.
nakarat:
sonumuz bu gece, eylülde yağmur
aşkı göçebe, yüreği billur
fırtınan yıkar bu adamı, hissedermisin sen?
yıllar aldı beni benden, keşke görsen.
kodes verse
güneş veda eder, selam olur karanlığa
ve anılar eski bir kasetle can bulur dudaklarımda
garip bir merhabalaşma neleri sundu önüme
neydi devamı? acısı varmı acaba?
sonucu neleri getirir hiç düşünmedin
maske takmadım ki yüzüme yüzüne karşı
ilk kez teslim ettim kendimi.
ilk kez hissedildi kalpte saf bi sevgi
sanırım öyle başlamıştı ömrümün bu en güzel hayat hikayesi
tamam sorunda oldu hep krizle son bulan
tamam hata da vardı öfkelerle başlayan
fakat zordu sende bilirsin, sende silemedin
ve bende yenemedim
ruh çöküntülerde, gün gecemde yargılandı
her gecemde sardı alev alev bu bedeni
kelime kelime deşti, yetti sus
ve tek bir kelime etme
bak ne kaldı geriye? hayallerin yok oldu
ben çökük, yüzüm güler, hayallerim yerindeler.
nakarat:
sonumuz bu gece, eylülde yağmur
aşkı göçebe, yüreği billur
fırtınan yıkar bu adamı, hissedermisin sen?
yıllar aldı beni benden, keşke görsen.
cevap verse
tüm hayalleri bir fırtına alıp götürür
vakit tamam, biter yaşam, kalan zaman yalan olur
flulaşır tüm renkler, bilincimide yitirdim
karardı beynim, hatırlamıyorum. nerdeyim!?
zaman çabuk geçer, dün çocuktuk
yarın olur yaşlanır ve ölürüz
ölümlü insan oğlu çok hata yapar hayatı boyunca
kimse bulutlar kadar mavi değil
kalp kırmak çok basittir
havaya bakıyorum ve yağmur, ıslanırdı çaresiz bedenim
odamın camında yağmur sesleri,
hüzün dolar içim, garip bi sessizlik.
aylardan eylül. karıştı birbirine geceyle gündüz
çok doluyum bugün, "birisi çeksin tetiği" dediğim anda
güneş doğar ve ben bitik bir haldeyim
silinen anıları, psikanalizde sorgularsa rahatlar bu beynim
sandığın gibi değil, çok derindeyim!
nakarat:
sonumuz bu gece, eylülde yağmur
aşkı göçebe, yüreği billur
fırtınan yıkar bu adamı, hissedermisin sen?
yıllar aldı beni benden, keşke görsen.