ablası ile ilgili yazdığı entrylerle burnumun direğini sızlatmış, severek okuduğum yazar kişisi. *
edit: birde aynı hitap şeklini kullanıyormuşuz. (bkz: hocu)
kimilerince, üzerinden prim yapılma, bin türlü çakallıklar denenerek popüler olma gayreti içinde olunan yazardır.
o kimileri, bunu o denli tahammüden yaparlar ki; bu sözlükte biraz eskimiş yazarların hemen tümü, yapmak istediklerinin ne denli planlı-programlı ve sinsice olduğunu rahatlıkla algılayabilir. bu gerçeği göremeyenler ise çoğu kez sözlükte yeni ve o kimilerinin; türlü ayak oyunları ile gizledikleri asıl amaçlarının farkında olmayan, kötü niyetlerine alet olduklarını bilmeyen, aslında böyle bir şeyin olabileceğine de ihtimal vermeyen yazarlardır.
ego, hırs ve zirve heveslisi olduğunu iddia ettikleri bu kişinin bulunduğu mevki, bir sözlük yazarının ulaşabileceği en yüksek mevkilerden biridir zaten. hal böyle iken daha neyin hırsını güdecektir.
experimental ile tanışıklığımız, bu sözlük sayesinde ve ikinci sayısı yayımlanmış söykü dergisinin ilk sayısının yayımlanmasından hemen önceye dayanır. kendisi ile karşılıklı oturup ne konuşmuşluğum, ne de bir bardak çay içmişliğim vardır. ilişkimiz ise birbirimize, yine bu sözlüğün mesaj butonunu kullanarak karşılıklı atıştığımız ve çoğu söykü'nün yapısal kurgusu ve kendisine gönderdiğim hikayeler hakkındaki düşünceleri ve yorumlarıyla ile ilgili mesajlardan öteye gitmez. ancak, bu kısa süreçte aramızda gelişen sıcak ilişki, birbirimize karşılıklı duyduğumuz saygı ve içtenliğe dayalıdır.
dört yılı aşkın bir süredir bu sözlükte; zaman buldukça, aklım yettikçe güzel şeyler yazma gayretinde oldum. experimental'ın ön-ayak olduğu 'söykü dergisi' girişimi, bu sözlükte bu güne kadar başlatılmış en güzel hareketlerden biriydi. bu eksikliği, benim gibi hisseden bir çok yazar varmış ki katılım tahminlerin de üzerinde oldu ve gerçekten büyük ses getirdi. yalnız bu sözlükte değil ' ekşi sözlük ', ' itü sözlük ' ve diğerlerinde de.
aynı zamanda çakallara da gün doğdu elbet! ağızlarından salyalar akıtarak yakın çevrede dolaşmaya ve 'nasıl eder de bu işten kendimize bir çıkar sağlarız'a kafa yormaya başladılar.
bir şeyler üretme yeteneğin yoksa, kısa yoldan popüler olmak için en kolay yol üreteni karalamaktır. taş atmakla kolunu yormazsın, üstelik getirisi boldur. gönderdikleri hikayeleri yayımlanmayan/yayımlanamayan onlarca sitemkar yazar, seni ard-arda şukulamaya başlar. böylelikle, hem hasetlik beslediğin insana ver-yansın eder-boşalır ve hem de karmanı hızla yükseltirsin.
aklınız, kaleminiz ve yüreğiniz yetiyorsa, bir dergi de siz çıkarın. söykü'den daha güzel, daha demokratik ve daha başarılı olsun! bizlerde alalım boyumuzun ölçüsünü.
- haydi! hodri meydan.
biliyorum ki bu entry'mden sonra; fırsat buldukları her yer gibi experimental'in nick altına da pislemekten çekinmeyen bu malum kişiler, bana da saldıracaklar. peşinen söylüyorum umurum olmaz, yazın! yazabildiğiniz kadar kara puntolarla.
sözlüğe girer girmez karşıma çıkan ve #5489105 ile başlayan serisini bir çırpıda okuyup, kırmızı gözlerle ekrana bakmama neden olan yazardır.
gecenin bu vakti, bu kadar ağlamamalıydım... ama ellerine sağlık, yüreğine sağlık, ne diyeyim...
edit: bir çırpıda okuyamamışım, gözlerim yaşlarla doluyken son okuduğumun sonundaki bakınızı görememişim. kalanını da sabah okuyayım bari ben.
yaklaşık 2 saattir, yazı dizileri ve tespitleriyle beni ekran başına kilitleyen elleri dert görmeyesice yazardır.
edit: bunu niye eksilersin arkadaşım, çekemiyor musun adamı nedir anlamadım ki?
beni yazdıklarını okumaya iten yazısını hatırlamadığım, oldukça iyi yazan, olayları detayına kadar anlatan, 'kısa kesmeyen' insanlarla anlaşamadığımdan muhabbetine pek dayanamayacağımı düşündüğüm ( gülücük)ama aralıksız yazmasını dilediğim değerli yazar arkadaşımız. takipteyiz.
bundan üç sene kadar önce, ** internette bir şey aramam gerekti. aradığım bilgiyle ilgili tek başlık uludağ sözlük'te karşıma çıkmıştı. linki tıkladım. reklam sebebiyle yazanlardan bir şey anlamıyordum. "reklamsız görünüme dön" dedim. bunu dediğimde aradığım başlık gitti yerine * şükela entrylerden bir tanesi geldi. uzunca bir entry idi. okudum, okudum. sonunda gözlerimin yaşardığını hatırlıyorum. çok başarılıydı gerçekten. experimental'in bir yazısıydı. o andan sonra üye oldum. daha sonra epey uzun bir süre bilgisayar başında öykülerini okuduğumu hatırlıyorum. hatta sevdiğim insanlara "uludağ'da experimental var bilir misin, oku bak mutlaka" gibi sözler söylediğimi hatırlıyorum hayal meyal. aradan uzun zaman geçmiş ve ben kaçırmışım uzun zamandır yazılarını. bugün yine bir şükela entry ile eski günlere döndüm tekrar. kendisine teşekkür ederim beni uludağ sözlük'le tanıştırdığı için.
Tee 2009 da yazdığı milenyuma nasıl girersen bin yıl öyle geçer yazı dizisini bugün bir çırpıda okuduğum yazar. Ulan onları ben yaşadım sanki o derece.
Sözlüğün en kaliteli abilerinden, tahminimce 30 lu yaşlarda olmalı. Varoll.
(#5371466)aslında entry pek çok şeyi öyle güzel , öyle bir çırpıda, öyle bir solukta anlatıyor ki, söyleyecek pekçok söz eksik kalıyor.
--spoiler--
çocukken bizimkiler izleyerek büyümüş nesiliz, ama aynı zamanda nip tuck'a da yetiştik.
çocukken saklambaç oynamış nesiliz biz, ama warcraft'a da yetiştik.
çocukken ev telefonu kullanmış nesiliz biz, ama cep telefonuna da yetiştik.
insanlarla cafe'lerde barlarda tanışıp sosyalleşen nesildik biz, ama internet'e de yetiştik.
gençken fotokopi fanzinlere öyküler yazan nesildik biz, ama sözlüklere de yetiştik, ve bu bizim lanetimiz oldu, arada kaldık, ölene kadar bunu taşıyacağız üzerimizde.
bizden önceki nesil, ablalarımız, abilerimiz, esra, pırıl, bizimkiler izledi sadece, üniversitelerini bitirdiler, evlendiler, çocuk yaptılar, düz ama huzurlu bir hayat yaşadılar.
--spoiler--
arkadaşımın tavsiyesi üzerine okuduğum bir yazardır.
tabiri caizse benim geçeceğim yollardan geçmiş, gerekli tecrübeleri edinmiş ve de oturup bunları benle paylaşabilecek kıvamda biri olsun istemişimdir hep çevremde. istediğim hiçbir şey olmaz ya benim bu da olmadı tabi en azından şimdilik. direk hayatımda olan biri olmasa da, geçip karşıma sade kahve içerekten anlatmasa da experimental bu boşluğu doldurmakta kısmen. yazdıklarını hadi gözüne kuvvet diyerek okumaya başladığımda her seferinde okuma isteğimin bu kadar artacağını tahmin edemezdim tabi ki. öyle böyle bir baktım adamın hayat hikayesini neredeyse ezberlemişim. güzel miydi, güzeldi.
efendim en çok beni kendi hayatım üzerinde düşünmeye iten şeyleri severim. kitap olsun, film olsun öylelerini severim onlardan etkilenirim. sanatsal, edebi değeri olmasına gerek yoktur. experimental okurken de böyle kendimi sorgulayıp durdum.
mesela artık ben de kaktüsleri çiçeklerden çok seviyorum. benim bünyeye uygun olanın kaktüsler olduğunu fark ettim.
sonra çocukluğumu daha çok düşünmeye başladım. anılarımı hatırlamak için hafızamı zorlama ihtiyacı hissettirdi bana. düşündükçe de fark ettim ki bugün bu hale gelen 'ben'in temellerini ben hep çocukken atmışım. experimental'in çocukluk anılarını dinledikçe kendi çocukluğuma uzanıvermişim.
en önemlisi yalnızlıktı sanırım. gerçekten öyle hissederek mi yazmış bilmem ama anlattığı hikayelerin altında hep yalnızlık tınısı vardı ya da ben öyle algılamak istediğim için algıladım. bırakmak zorunda olduğu ailesi, aşkları, yaşadığı kentler hepsini deli gibi özlüyormuş ama hepsini tekrar görme fırsatı olsa bunlar bir araya gelse bile bugün hissettiği yalnızlığı gideremeyecekmiş gibi sanki. böyle bir yalnızlık, böyle bir boşluk içinde kalabilecek duruma gelmek için yaşadıklarını yüzeysel değil, içten yaşamak gerek sanırım. hissederek ve düşünerek yaşamak. ben de böyle yaşıyor muyum diye sordum kendime, kısmen de olsa böyle yaşadığımı fark ettim. o zaman demek ki neymiş, hissederek yaşayacakmışsın ama exper gibi olmamak için çaba sarfedecekmişsin. olur mu bilmem ama çabalamak lazım.
experin çekirdek ailesindeki abla konumundayım ben. bir gün çocuğum olursa kardeşimin ailenin o en küçük, yeterince şımartılmış bir nevi evin soytarısı kıvamındaki hallerinin sona erdiği kafasına dank ederken, o bana bunları söylemese de ben bileceğim.
sosyal bir varlık olmanın getirdiği bir yere, bir şeye bağlanma isteğinin; özgürlük isteğini tek vuruşta yerle bir ettiğini anladım.
bunun en somut örneği ise en küçük topluluk olan ve şu hayatta seni en mutlu edecek insanlardan oluşan aileden uzakta yaşamanın bir yandan özgürlük, bağımsızlık hissi verirken bir yandan da neler alıp götürdüğü oldu.
her şeyi çok abartırım ben. bu yazarı da abartmış olabilirim. ama bana çok şey kattığını düşünüyorum. önemli olan ne söylediğin değil karşındakinin ne kadar anladığı derler ya benimki de o hesap işte.
sen ankarayı yaz, biz okuyalım.
ankara'lılar izmir'liler gibi şehirlerine olan aşkını abarta abarta anlatamazlar. sen ankara'lıların beyinlerinin balkonunda hep bulunan ve içeri gelmek istemeyen; akla gelmeyen sözlerisin.
ben ki sözlükte uzun yazıları okumaktan genelde sıkılırım.
aslında içerik olarak çok bir şey barındırmıyor da olsa anlattıkları herkesin muzdarip olabileceği konular üzerine kesit hikayeler olduğu için herkesin benim başıma da böyle bir şey geldi diyebileceği için belki de anı benden daha iyi tarif edebildiği için bir kaç serisini okudum okumaya da devam edeceğim.
yazıları karakteristik özellikler taşıyor. anlatımı kuvvetli.
hani insan bazen yalnız kalıp sadece oturarak mutlu olur ya bazen buna ihtiyaç duyar ya işte o mutluluğun psikolojisini bu yazılarda hissediyorsun.
felsefecilerin depresif adamlardan çıkması tespiti ise hoşuma gitti.
eline sağlık dostum başarılar.