düzenli seks hayatı anlamına gelen kelime. ayrıca düzenli yeme alışkanlığı, düzenli kılık kıyafet vs. kısacası düzenli hayata geçiştir evlilik, tabi bir erkek için.
bu kararı almış kimselerin hayallerini, evlenmeyi düşleyenlerin beklentilerini, anne babası ayrı olanların tedirginliklerini, evliliği düşünmeyenlerin sıraladıkları sebepleri okumak, dinlemek öğretici ve keyifli olsa da bunu tecrübe edenlerin fikirleri mühim gözümde. hani denir ya: (bkz: bekara karı boşamak kolay)
elbet herkesin edindiği tecrübe farklı; e haliyle biz birbirimizden farklı, hayatı yorumlayışımız, takındığımız tavırlar, aldığımız kararlar farklı. zor şey evlilik desem yeni evli çiftler omuz silkecek bu söylediğime, evlilik güzel şey desem, abartsam, ayrıntıya girsem, övsem gözleri dolacak belki evliliği çıkmazda olanların. bundan sebep, dile getirmek doğru değil her vakit yaşanılanı. mutluluğun başkasının hüznünü perçinleyebilir, sıkıntın başkasının mutluluğunu gölgeleyebilir belki. fikir benim elbet. tartışılır.
fikri sorulmasa da tavsiye verenlerin, kendi doğrularını başkasına kabul ettirmeye çalışanların yaptığı hataya düşmemek gayretim.
tek temennim huzur olsun evlerde, kin barınmasın gönüllerde, kırgınlıklar uzun sürmesin, alttan almayı kişi bilsin, susmanın da bir meziyet olduğunu fark etsin, bencillik yapılmasın, eşinin mutluluğu onun mutluluğu, kendi derdi eşinin derdi olsun.
benzer olmaya, aynı şeylerden keyif almaya gerek yok paylaşabilmek yahut anlaşabilmek için, malum. farklıyken dahi orta yolu bulabilmek önemli olan. konuşmayı tartışmayı becerebilmek, kızıp o sırtı dönmemek.
her ev bir hayat. hayatınız yolunda gitsin istiyorsanız evinizde huzur daim olsun.
binbir düşle evlenip hayal kırıklığına uğrayanların sabrı bol olsun.
yazar demiş ki: "aykırı olmaya, iç dünyaya yapılan keşif yolculuklarına düşman bir kurumdu sana göre evlilik.özel hayata yapılan bir saygısızlıktı.evlilik insanın ruhuna kiracı almasıdır.yalnız kalmak mı istiyorsun, evlen!"( -cezmi ersöz,kırk yılda bir gibisin-)
evlilik bazı insanların toz pembe hayallerle para, yakışıklılık ya da bunun gibi evlendiği kişide değişebilecek şeylere önem vererek ve bu şeylerin kendisini mutlu edeceğini zannederek girdiğikleri çıkmaz bir sokaktır aslında bilinsizce evlenen kişiler için.
bazı kişiler için ise hayat yolunda yoldaş olarak seçtiği, mutluluğu seçtiği kişinin varlığı ile yaşayabileceğini bilen. hayatta, kendi isteklerinin olması ile gerçek mutluluğa ulaşamayacağını, aksine sevdiğini mutlu etmekle gerçek mutluluğu yaşayacağını bilen, aile kurmak isteyen, baba ya da anne olmanın mutluluğunu ve yükünü taşıyabileceğine inanan, mutluluğun seks yada para ile elde edilebilecek şeylerde olmadığını anlamış, evleneceği kişiyi buna göre seçmeyen, düzenli bir hayat yaşamak isteyen insanların girdikleri, yönünü kendilerinin belirledikleri, mutluluk ışıkları saçan lambalarla donatılmış sonsuz huzurun sokağıdır da bazı kişiler için...
günümüzün en büyük ve köklü yalanlarından,kandırmacalarından biridir.
kimler evlenir; birbirlerini çok seven insanlar, neden evlenir;bir ömür mutlu mutlu yaşamak için.
efendim misal bunun sevişerek evlendiğini söyleyen türüde mevcuttur,gerdek gecesini tütsülüyen türüde ama lakin sonuca bakmak gerekir birkaç yıl geçer türlü türlü bahanelerle birbirinden uzaklaşan,gün geçtikçe daha az dokunan bi süre daha geçtikçe mecbur kalmadıkça dokunmayan,bir müddet daha geçtikçe sadece çocukları için konuşan bir müddet daha geçtikçe tek ortak özellikleri aynı evde yaşamak olan iki insan kalır geriye. Aldatma mevzuularına girmiyorum bile o zaten işin olmazsa olmazıdır yapılan kişi tarafından her zaman türlü izahatı mevcuttur. Hep demişimdir evlenince ne olucak milyonlarca mutsuz insan topluluğunda 2 çift çoğalacak...
Evlilik, inanmadığım halde içerisinde 17 seneyi bitirdiğim bir kurum benim için..
17 senede (abartmıyorum) 40 çift arkadaşımın son verdiği kurum aynı zamanda da...
Evliliğimin bu kadar uzun sürmesinin gizi belki de kuruma inanmamaktan geçiyor.
Evliliği toplumun dayattığı şekilde yaşamamaktan...
Nedir bu dayatmalar?
Erkeğin muhakkak kadından yasça büyük olması, eğitim seviyesinin erkeğin lehine yada en azından eşit olması bunların sadece ikisi...
Olmaz, yürümez diyor toplum... Erkek yaşça büyük olmalı ki, kadına "höt" dediğinde oturmalı kadın...
Ya da yumuşatıyorlar; efendim kadın erkekten önce çöktüğü için (hani doğum felan) küçük olmalıymış yaşı...
Eğitimde de böyle.. Kadının çok okumuşu bilmiş olurmuş, evde kalmakmış layıkı....
Eşim benden 2 yaş büyük; ne "höt" dememe gerek kaldı 17 senede, ne de benden önce çöktü...
Yıllar içinde ben yaşlandıkça o gençleşti, "oo Can bey kapmışınız çıtırı" esprilerine muhatap dahi oldum.
Eşim 3 üniversite bitirdi; ben bir taneyi 9 senede bitirdim..
Ne o bana bilmişlik tasladı, ne ben ona ezik baktım...
Kulağa gelen müzik tekse de, onu oluşturan notalar farklıdır der Halil Cibran...
Bunu unutmadık biz. Ben konuşurken o dinledi, Ben dinlerken o konuştu 17 sene.
O öfkeliyken ben, ben öfkeliyken o "haklısın bitanem..." dedik,
Öfke bitip fırtına durulduğunda "ama bir de böyle düşün" de dedik fikrimizi savunurken.
Farklı insanlar olarak görmedik birbirimizi, aynı amaç için savaşan neferlerdik bu hayatta...
Asla bilmedik ne kadar para kazandığımızı, ortak cüzdanımızdan gerektiği kadar aldık..
Ne kadar çalarsa çalsın masanın üstünde telefon, kim bu saatte arayan karşı cins diye sorgulamadık da ama...
Sevginin en büyük dostuydu bizim için "güven"...
Ve güvenin ardına saklanmış bir "saygı" vardı daima...
Ne kavgalar, ne badireler atlattık 17 senede...
Eee ülkeler neler gördü, biz çekirdek aile mi sütliman yaşayacaktık...
Öyle bir girdik ki birbirimize, ben ilk kez odamın dışında yattım bir gece, misafir odasında...
Gece yarısı kapı açıldı, eşim "ne yapıyosun burda?" diye sordu kapının eşiğinden, "uyuyorum" dedim buz gibi bi sesle...
Gitti, gelmesi 1 dakikasını almıştı elinde yastıkla... "kay yana" dedi daracık yatakta.
"ne yapıyosun?" dediğimde "benim yerim senin yanın, sen gelmezsen ben gelirim" dedi...
Anladım ki o gece, en uzun kavgamız yat saatine kadar sürecek...
Ve bence doğrusu da bu...
Özen gösterdik o günden sonra, evin her yerinde kavga ettik, yatak odamız hariç..
Kırsak da zaman zaman kalplerimizi, asla kin tutmadık birbirimize...
Toplum kurallarıyla oynasaydık bu oyunu belki de 41'inci çift olacaktık o listede...
Ama oyunun kurallarını biz koyduk... Ne de olsa bizim oyunumuzdu, oynanan...
Evlilik; hesapsız içine dalınması gereken bir oyun bence...
Topluma kulaklarını tıkayarak hem de... Ne benim, ne de bizim sözlerimizle...
Sadece gönlünüzden geçtiğince...
Dediği gibi Ataol Behramoğlu'nun;
"...Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına.
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır.
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana..."
irlanda asıllı ingiliz yazar Bernard Shaw, ihtiyarlık yıllarında evinin bahçesiyle çokça uğraşıyordu. Bir gün karısını ziyarete gelen yaşlı bir hanım, onu elinde çapa, iki büklüm görünce tanıyamadı. Gözlüklerini düzelttikten sonra:
"Günaydın bahçıvan efendi," dedi.
"Siz Shaw'ların yanında ne zamandan beri çalışıyorsunuz?"
"Kendimi bildim bileli"
"Verdikleri ücret sizi geçindiriyor mu?"
"Yalnız yiyeceğimi veriyorlar."
Yaşlı kadın, bahçıvanın bu hâline acımış olacak ki:
"Eğer benimle çalışırsanız, size yiyecek ve giyecekle birlikte yeterli aylık da verebilirim" diye bir teklifte bulundu.
Bernard Shaw:
"Teşekkür ederim, bayan. Ne yazık ki ben, Bayan Shaw'a ömür boyu bağlıyım" diyerek bu teklifi geri çevirdi.
Yaşlı bayan biraz da kızarak:
"Ama bu tutsaklıktan, kölelikten başka bir şey değil" dedi.
Bernard Shaw ise, gülerek:
"Hayır sayın bayan" dedi. Biz buna 'evlilik' diyoruz."
bakınız evlatlarım, evililik bir aldatmacadır. bakın şimdi; bu aslında saçma bi duruma karşı saçma bi kanundan çıkmış bir mevzu. göya hakları koruyorlar. müritlerim arasında dahi bunu yüceltenler var. evlilik kararı alınca daha üst level ilişki aşamasındayız sanıyorlar bu tipler. ama öyle bişi yok tabi hala normal insanlarsınız sizler. tabi göya üst level ya normalde kavga edip ayrılacakken sürdürmeye çalışan gösteriyor iki taraf da kendini. neyi sürdürmeye çalışıyorsunuz allasen? yok çalışmıyorum dese biri, öbürü diyo sen beni yüzüstü bıraktın. karman çorman oluyor iş artık. buradan da anca mahkeme ile çıkılır çünkü suçlu aranıyor.
üreme bakanlığı kurmak lazım evlatlarım. başına da neandertal hocanız olarak geçmeye adayım. kiminiz saçmaladığımı düşünebilirsiniz sanki hocanızın saçmaladığını daha önce görmüşlüğünüz varmış gibi. çözüm arıyorum farkında değilsiniz. üreme bakanlığı kurulmalı çünkü evliliğin tek gerekçesi çocuk işte. çocuk yapma sertifikası da yapsınlar hatta. madem herkes çok meraklı buna her şeyin kursu sertifikası var en önemli şeyin niye yok? kavga dövüş yaşıyor, suç işliyor, tecavüz ediyor tip bunları bi de evlendirip üretmeye çalışıyolar. kafasızlığın daniskası.
evlenmek insan doğasının bir yasası, gerçekliği gibi sert ve korkutucu ki zaten öyle. sevmek, mutlu olmak adına yapılan bir hayat devamlılığı gibi bir sürü bir sürü tanımları vardır gider bunlar böyle ama gerçekten korkutucu olan şudur ki evlenmek kişinin kendi bilincinden feragat etmesi, basit bencilliğini bile yaşayamaması, fikirlerini uzlaştırması zorunluluğudur. mesela aile ile birlikte, aile dediğimde 2 çocuk ve eşinizden ibaret, kendinizi bastırarak davranışlarınıza dikkat etmez misiniz? şimdi diyeceksiniz zaten hayatta böyle değilmi diye, ne yani hayat böyle diye insanın doğal bir davranışını yaşayacak kadar özel alanı olamaz mı? ancak tabi bunlar göz önüne alınarak yapılırsa evlilik olur falan derseniz, o da zaman içinde bu yönde sivrilecektir.
evlilik aşk ve sevginin alışkanlığa dönüşmesinden kaynaklanan bir durumdur.sevgililer bir süre sonra kavga bile etseler birbirilerine çok alıştıklarından birbrilerinden kopmak istemezler. evlilik bir anlamda seçiş bir anlamda vazgeçiştir. zaten her seçiş bir vazgeçiş değilmidir ki?
(bkz: her gün kurufasulye yemek)