yorgun dönülmüştür o akşam ne de yoğun geçmiştir hani iş güç, hatta karnının acıktığını bile eve gelince anlamıştır, elbiselerini çıkarıp lavaboya uğradıktan sonra ümitli gözlerle araştırılır buzdolabının içi, dili olsa şu dolabın ne diyecek kimbilir yalnız yaşayıp doldurmaya vakit bulamamıştır içini, hep boş kalmıştır bir rafı, ama o kadarda kötü değildir durum, el gider üst raftaki yarım kangal sucuğa ve dilimlenir güzel güzel yumurtayı kırdın mı tamamdır herşey diye düşünülür ve masaya alınır hemen, sandalyeyi çekerken altına ekmek poşetine uzanır el ve sonra lanet edilir içinden koca bir hasktr çekerek, iştah kalmamıştır ama yine de gidilir köşedeki fırına sabah bari aç kalmayalım diye.
evde tek başınaysanız kıvrım kıvrım kıvranmanıza neden olabilecek olaydır. açlığınız ve üşengeçliğiniz aynı anda tavan yapar. bakkala gidip ekmek amaya üşenirsiniz. son bir umutla annenizin kepekli ekmeklerini aramaya başlarsınız. o buzdolabında sertleşmiş, soğuk ve tatsız ekmeklerin arasına peynir ve domates koyarsınız. lakin onlar nornal ekmekler gibi olmadığı için orta yerinden çatlak verir. domatesin suyunu ellerinizde hissedersiniz. kepekli ekmek de bulamazsanız olanar kişiye gore değişir. eğer normal bir insansanız, "napalım başa gelen çekilir" diyerek bakkala gidip ekmek alırsınız. ha yok benim gibi tembellikte sınır tanımayan bir insansanız, ekmek olmadan evdeki zeytinleri kemirmeye başlarsınız ya da meyve falan yersiniz. bir yandan da halinize üzülürsünüz..
derin bir hüzün çöker üstünüze. son derece pis ve katlanılmaz bir durumdur. eve ekmek almak ile sorumlu olan kişiye hafif bir kızgınlık duymanıza yol açar. günlük olağan aksamaların en mide gurultulusudur. eğer marketiniz eve servis yapmıyorsa rahatınızı bozup giyineceğiniz anlamına gelir ki; tam da bu noktada umut sarıkaya'nın anne terliği giyerek bim'e gittiği öyküdeki uçuk maceraya da selam ederim.