yeni keşfetmiş zihniyetlerin,şimdi çıkmış gibi profil fotoğraflarına Ataturk'un fotoğrafının ardından fotograflarını eklemediği film. (bkz: ne kadar cok fotograf yazmışım)
BEYNiNDEN SiLERSiN AMA KALBiNDEN DEĞiL. YADA iNSAN KALBiYLE SEVER MANTIKLI FiLM. GÜZEL FiLM. BiR ARA EZBERLEMiŞTiK ALT YAZISINA BAKMADAN SÖZLERi SÖYLÜYORDUK. AMA BENiM ANLADIĞIM ŞU KADERiNDE VARSA KAÇAMAZSIN. BiR iNSANDAN KAÇSANDA YADA ELDE ETMEK iÇiN YIRTINSANDA O KiŞi KADERiNDE VARSA ER YADA GEÇ KAVUŞURSUN YADA AYRILIRSIN.
LAFIN ÖZÜ NE KADAR DÖNERSEN DÖN POPON HER ZAMAN ARKADADIR.
~How happy is the blameless Vestal's lot!
The world forgetting, by the world forgot;
Eternal sunshine of the spotless mind!
Each pray'r accepted, and each wish resign'd~
alexander pope'un 'eloisa to abelard' isimli şiirindeki dizenin isim babalığı yaptığı film.
bellekten istenmeyen kişileri ve hatıraları silebilen bir büro , bir azap haline gelmiş aşklarından kurtulmak isteyen aşıklar; 'lekesiz zihnin sonsuz günışığı'na zihinlerindeki lekeleri yani sevdiklerini ama artık bir arada olamayacaklarını silerek ulaşabileceklerini düşünen aşıklar vardır. sonuçta, zihinden o leke silinemez ama bu mutlu bir son da vadetmez.
jim carrey'in güldürmediği ilk film falan değildir. bundan önce man on the moon ve the majestic gibi iki dramda başrolde jim carrey vardır. ve her ikisinde de en az bundaki kadar başarılıdır. bir de bu filmin en tipik özelliği izleyip bir halt anlayamayanların sürekli bok atmasıdır...
bugüne kadar anamızdan babamızdan daha çok övdüğümüz film. ne kadar ekmeğini yedik biz bu film toplum olarak, düşününce insanın tüyleri diken diken oluyor. nerede bir spotless mind, pulp fiction, requiem for a dream yorumu görsem, orada umut sarıkaya'yı daha iyi anlamaya başlıyorum.
sözlüklerde bu film hakkında yazılanları okudukça, filme hayran kalmama rağmen midemin bulandığı, kusmak istediğim film olmuştur. yeterin artık, kabul iyi filmdi ama hayatta daha başka çok film var.
insanların kendini üstün görmesi yanlıştır elbet fakat kendine göre anlayan herkesin ama herkesin bu filmi beğenip bir şekilde kendi dandik hislerine uyarlaması; kendi vasat, sıradan ilişkilerine çevirmesi insanı çileden çıkarır, filmden soğutur maalesef. sanki herkes hep karşısındakini unutmak isteyecek kadar, hafızasında bir daha hiç istemeyecek kadar çok yoğun hisler yaşamıştır da şimdi bu acıyla filmi izleyip, hafızanın pürüssüzlüğünün ne kadar güzel bir şey olduğunu düşünür. ha bir de bu çakma mecnunlar everybody's gotta learn sometimes*ın hastası olurlar ki bu da filmden istemeden de olsa tiksinmenin bir diğer boyutudur.
jim carrey'in başrol oynadığı 2004 yapımı film. biraz önce tv8 de izledim bende ilk defa. hayatımda izlediğim en iyi hatta en güzel romantik film diyebilirim. izleyin izlettirin. özellikle sevdiklerinizle...
tam türkçesi kusurusuz aklın sonsuz gün ışığı olan, izlenmesi gereken, sırf jim carey var diye komedi beklenmeden izlenmesi gereken, film sonunda da bu ne ya diyenin camdan aşağı atılması farz olan müthiş eserdir.
aşkın kaçınılmazlığını ve kaderi çok iyi anlatan senaryosu oscar almış bir filmdir.
şiddetle tavisye edilir.