cino vardı bir zamanlar. hey gidi hey.
portakallı falan olurdu böyle.
çok ucuzdu bi de, görmemiş gibi yer dururduk.
geçen bakkalın birinde gördüm.
düşünmeden aldım 10 tane.
tadını alır almaz dünyanın en mutlu insanı gibi hissettim kendimi.
yeniden doğmuş gibiydim.
niye şiir gibi yazdım ki ben bu entryi.
ne bileyim lan, duygusala bağladım.
iyi ki varsın, iyi ki sevmişim seni cino.
Leblebi tozu, çubuk şeklinde bir naylonun içine renklendirilip doldurulmuş toz şekerler, küçük yuvarlak kutular içindeki naneli şekerler, şıpsevdi sakızı, piramit şeklinde meyve suları, salçalı tostlar aklıma gelenlerden.
ön raflarda genellikle çeşit çeşit çamaşır suları bulunurdu . o kadar albenililerdi ki sokakta 9 saat durmadan top oynayınca direk bakkala koşup gözümüzde ışıl ışıl parlardı ama elbette hiç alıp içmedik.
çamaşır sularının arka planda olduğu bakkallarda ise ,sayısal loto toplarının döndüğü büyük kavanozlar bulunurdu , içlerinde de rengarenk şekerler. bakkal kıçını tezgaha döndü mü el çabukluğuyla atardık 3 er 5er ağıza . atmadım diyen yalan söyler.
bizim selahattin amca vardı, tombik tatlı bir amca. bana verilen her parayla istenilenin aksine birşeyler alırdım, dayağı yerdim. selahattin amcada kimi zaman önümü keser, elime birşeyler tutuştururdu. ah ulan ah...
tezgah arkasında kızım sen geç de uzanıp alıver dedikleri söz kalıpları. git gide insanlığın evrimleşmesine dayanamadı bu türdekiler zamanla eridiler haliyle.