bundan tee ne zaman önce, yağmurlu bir günde, beyoğlu'nun ıslak caddelerinde yanından geçme mutluluğuna eriştiğim kişi. "yanımdan geçti yanımda geçti. bunca insan varken benim yanımdan geçti." nidalarıma sebebiyet vermiş, "o da beni seviyooo" çocukluğuyla şahsımın gtünü tavana değdirmiştir. sevilesi çizer, hasta olunası insan; ruh eşi.
okuruna mektup yazıp, derginin gecikme nedenini samimi bir dille ifade etmeye çalışmış, başarılı karikatürist.
"Sevgili okurlar. Derginin gecikmesiyle ilgili bişeyler söylemek zorunda hissettim artık. Biliyosunuz derginin üzerinde perşembe yazıyo, biz tutup cuma filan çıkabiliyoruz. Eminim ki bu durumdan rahatsızsınız, bayiye gidip dergiyi istediğinizde gelmedi yarın gelir cevabını aldığınız zaman küfrediyo bazılarınız. Elbette ki süreli bi yayın çıkartıyosanız gününde çıkmanız gerekir, bu konuda savunulucak bişey yok. Ben sadece bi açıklama yapmak istedim. Çünkü umursamadığımızı zannetmenizi istemiyorum. Durumun farkındayız ve çözmeye çalıştığımız en büyük problem de bu zaten.bu nasıl bi problem olabilir ki? diye düşünülebilir. Ama oluyo işte. Birimiz hasta oluyo, bi başkası sevgilisiyle ayrılıyo, başka biri bi yakınını kaybediyo filan derken, bi şekilde çizemeyebiliyo köşesini. Ve köşesini çizemeyen ya da yazamayan kişi için bu büyük bi üzüntü sebebidir her zaman, bütün hafta dergiye bile bakamaz.
Bunları eksikliklerimizi meşru göstermek amacıyla söylemiyorum, durumun farkında olduğumuzu bilin diye söylüyorum. Manitayla buluşucakken buluşma yerine geç geldiğin zaman manitanın bütün triplerine rağmen nolur kızma gel öpiyim affet beni; dersin ya o hesap. Tek istediğimiz, yapabildiğimiz en iyi dergiyi yapmak. Uykusuz nasıl ki bayideki kuşe kağıtlı, içi reklam dolu şıkır şıkır yakışıklı dergiler gibi değilse, içindeki adamlar da aynı öyle işte. Siz de noolur darılmayın bize. Çünkü bu iş de her meslek gibi öğrenilen bişey, biz de gec kalmamayı öğrenicez bi şekilde.
Bi de bu hafta fiyatta artış oldu onu da farketmişsinizdir. Çoğunuz öğrencisiniz, bu 25 kuruşluk artışın sizi zorladığı zamanlar da olucaktır, tahmin edebiliyorum (kendimden hatırlıyorum hatta. Lisedeyken Leman mı alsam yoksa açmayla ayran mı alsam hesabı yaptığım günler oluyodu) ama mecbur kaldık. Çıktığı günden itibaren 2 sene boyunca fiyatını değiştirmeyen tek dergi belki de biziz. Oysa 2 yılda çok şey oynadı. Kağıttı, baskıydı, dağıtımdı, uçaktı, kamyondu derken toplamda deli bi masraf çıkıyo ortaya. sizin bunları bilmeniz ve hesaplamanız gerekmiyo tabi o ayrı.
Ben aslında bu haftaki dergiyi hazırlarken bu yazıyı dergiye koymak üzere kısa bi not halinde yazmıştım, ama ;haftaya geç çıkmıycaz diye söz verebiliyo muyuz? Veremiyoruz. O zaman niye böyle bi yazı koyalım ki? türünden bi konuşma geçti aramızda. Açıkçası ben koyalım istiyodum. Sonra biraz da karambole geldi tekrar düşünemedik, kaldı öyle. Ben de siteye yazıyım bari dedim. Ama bu yazı benim şahsi düşüncelerimden oluşuyo tabii sadece. Zaten kaç kişi okuycak bilmiyorum, günde 2000 kez filan giriliyodu galiba, öyle bişey.
Uykusuzun ilk sayısındaki köşemin sonuna baktım da, orda ;acaba bu derginin 7. Sayısını da alıcak mısınız? gibi bişey söylemişim. 100 hafta geçmiş aradan. 100 sayıdır bizi yalnız bırakmadığınız için ben çok mutluyum. Bu dergiyi hazırlamaktan, hazırlarken hayatımızın büyük kısmını harcamaktan da gayet memnunuz. inşallah daha da güzel dergiler yaparız. Başta söylediğim gibi bu yazıyı gecikmemizi normal göstermek amacıyla yazmıyorum, sadece diyalog kurmak, bişeyler söylemek istedim, biraz daha iyi anlayabileceğinizi düşündüm. Evet böyle düşündüm. Bu kadardı söyliyceklerim. Görüşürüz."
düdüt: mektubu olduğu gibi aktardım yazım yanlışının vebali karabulut a
güzel sanatlara hazırlanırken çizimlerine bakarak sabahladığım yarmış çizer.vakti zamanında bi yakınım aracılığıyla kendisinden imza istemiştim.müsvette bi kağıda küçük bişeyler karalayıp imzalamış.kağıtta önceden kalma "the can me but the see can me war" yazıyodu.gözünden kaçmış sanırım.
çizgilerinin kalitesi giderek muhteşem olan karikatürist. gerek insanları gerek nesneleri, ev halleri, hele sokakları sulubaya tablo gibin. çok özen gösterdiği belli. ersin karabulut çizimleriyle açık ki bir kariktüristten daha fazlası. daha önceki bir entryde de bahsedildiği üzere mutlaka başka alanlarda "sanat" ını göstermeli. bir sergi açsa mesela. karikatür haricinde kişisel çalışmaları olsa gerek, onları sergilese bir şekilde. tarzı ekolü nedir görsek. suluboya mı, yağlı boya mı, kara kalem mi çalışıyor, izlenimci mi, pop art mıdır ne bileyim sürrealist mi merak etmemek elde değil.
ayrıca kendisi bence paçasını okuyucuya fazla kaptırmış durumda olmanın sıkıntısını çekiyor gibi. vakti zamanında samimi ve içten olmasının neticesi bu biraz. bazı okuyucular neredeyse istiklal'de görse, ne geziyon lan burda, yürü dergiye çalış, tembeller sizi, bak perşembe dergi çıkmazsa bozuşuruz ha diyecek kıvama gelmiş durumda zira. ha bu anlamda çizer ile arasına sınır koyamayan ve gerçeklik kaybı yaşayan kişiler olabilir, yapacak birşey yok onlar için ama kötüsü ersin karabulut'un bunlardan etkilenip açıklama yapma çabası. işi bu anlamda zor. aldırsa yaranamıyor, aldırmasa dötü kalktı deniyor.
her neyse zamanla aşacak, kendini korumayı öğrenecektir. ya da bunlar benim saçma izlenimlerim olup gerçekte öyle de bir durum yoktur.
sandık içinde son zamanlardaki sıçışından sonra "sevgili günlük" adlı bir hikayeyi de sıçarak bitiren çizer. anlamadım hikayeye giriş güzeldi ama sonrasını getiremedi, kızın eski takıntılı sevgilisi kız hafızasını kaybedince tekrar bunla tanışmış falan fıstık bok gibi de bitti. sonra ersin ne yaptı? sandık içine geri döndü. ne yapmış bu süre zarfında hak ettiği tatile gitmiş rus kızlarının götlerine başlarına bakmış eee? elemanlar pis pis bunu kesmiş eee? biri gelmiş resim çekilelim demiş eee? ruslar, almanlar açık büfede abartıyormuş eee? sonra geri gelmiş ofise. bu mudur abi? bu değildi sandık içi vallahi, cebine 1000tl koyan her "keko" antalya'da herhangi bir otele gitse sonra gelse bunun aynısını anlatır. bir de bize ne lan senin rus karılarının götlerine bakmandan? 70 yaşında teyze memelerini açmışmış falan. bir de söylemeden edemeyeceğim olayları abarttığı konusunda aldığı eleştirilere binaen abarttım çok mutluyum gibi bir şeyler de yazmış bir karenin altına. üzüldüm açıkçası böyle bir şey yazmasına yazık bu kadar kaliteli bir çizer madara olup gidiyor, üretim kabızlığına girmiş.
sandığın içini tüketen yazar, çizerdir. anılarını, ezikliklerini ya da her ne haltsa anlatmış, bitirmiştir. artık kendisinden fazla bir şey beklenmemesi gerekir. bundan sonra karikatür filan dener, onu da beceremez. zorlama günlük tespitler paylaşır, o da olmaz. lakin şu var üzülmesin, memcoş'un ekmek yediği bu kapıdan ekmek yemeye her türlü devam eder. lan bu arada yazmayayım dedim ama sağlam hatun kitlesi yapmış kendine. türk gençliği karizma takılmanıza gerek yok. küçüktüm, ufacıktım, top oynadım acıktım samimiyeti bile prim yapıyormuş haberiniz ola.
Uykusuz'u alır almaz okuduğum 'Sandık içi'nin' çizeri. Çizgilerinin karikatür değil fotoğraf kalitesinde olduğunu düşündüğüm kıvırcık saçlı süper insan. Seviyoruz kendisini.
uykusuz'un entelektüel evrimini tamamlayamamış nadir çizerlerinden. bir umut sarıkaya ya da bir yiğit özgür seviyesine gelmesi imkansız gibi görünüyor.
çok samimiyetle söylüyorum normalde sandık içini çizen adam bir mahsende ya da kapalı bir mekanda tutuluyor. tamamen çıplak, zincire vurulmuş. Bizim bildiğimiz tanıdığımız ersin karabulut her hafta mürekkebi, kağıdı koyuyor önüne "çiz lan" diye kafasına vura vura çiziyor sonra dergi binasına gidip işin avantasına bakıyor. Garibim gerçek ersin'de o ışık girmeyen mahsende başını ellerinn arasına almış bir ileri bir geri sallanıyor.
yani şimdi hayatında belli bir noktaya gelmişsin, egonla alakalı problemleri aşmışsın. Hala bana ezik, romantik-komedi filmlerindeki sakar ama aşk dolu adam triblerine giriyorsun ki? Yani onları çizen ile o hayatı yaşayan kişiler çok farklı? ARtık hatuna doymuşsun, ortama doymuşsun daha ne diye bu kasmalar? Aynısını alpay erdem'e de söylemiştim bir imza gününde, "valla ben daha pısırık, içine kapanık birisini bekliyordum ama baya" özgüveni yerinde, farkındalığı yüksek en az 3 cv dolduracak bir adam buldum.
edit: Yalnız şaka maka çok deli hikaye çıkar bak bundan. bir tarafta aşırı yetenekli fakat sosyal ortamlara giremeyen bir kardeş, diğer tarafta onun yaptıklarıyla insanların hayranlığını kazanan ruh hastası bir ikiz.
sağlam çizer, kral öykücü, mizah dergilerini sevmeyen bünyeleri bile * her hafta çıktığı gün ** gazete bayilerine yönelten uykusuz insanıdır. hedefleri doğrultusunda istediği herşeyde başarılı olabileceğine inandığım, türkiye sınırlarını aşmasının kesinlikle gerekli olduğunu düşündüğüm. -gülmek bir erkeğe bu kadar mı yakışır be arkadaş!- dedirtendir.
bir zamanlar bir adam varmış bu adamın güzel mi güzel zihninin sandığında sakladığı hikayeleri ve bunları her hafta paylaştığı bir köşesi varmış. öyle mütevazıymış ki çıtkırıldım bir havada çizittirmiş her bir karesini. bir kız varmış ya da binlerce kız varmış ona hayran, çizgili tişörtlüyle onu görme umuduyla istiklalde volta atan. gel zaman git zaman daha da ünlenmeye başlamış bu adam. röportajlar, pazar eklerinde çıkan fotoğraflarıyla ufaktan ufağa ifşa olmaya başlamış; başlarda morali bozulur gibi olsa da kitabını çıkartmasında ya da televizyon programlarında ünlenmesiyle çıtayı yükseltip daha fazla bir kitleye ulaşabilmek için fevkalade bir fırsat olmuş onun için. bir gün facebook diye ilkokul arkadaşlarını bulma sitesinde bir yer edinmiş kendisine. ha bir de yetmez gibi sahte profiller türemiş. dayanamamış da çiziktirivermiş köşesinden bu sinir edici durumu. mesaj mesaj üstüne 'sen gerçek ersin değilsin değil mi?' 'otsun di mi boksun di mi?' gibi günde yüzlerce mesajla karşı karşıya kalmış. bunun yanısıra hayranlığını gizleyemeyen kızarkadaşlar mı istersin, aman abi senin gibi olmak istiyorum ileride diyenler mi... ne ararsan varmış o gelen kutusunda. samimiyetsizliği değil de eskisi gibi olmadığı bir gerçek. kızmıyorum, kızamıyorum. ben olsam bu kadar bile katlanamazdım. yeraltı hikayeleri 3 hafta sonra bitecek gibisinden bir durum iletisi paylaşmıştı bir aralar facebookta. yazdığının 5.dakikasında yüzlerce yorum yapılmıştı. yok bitirme,yok ben sevmemiştim zaten o köşeyi... yahu adamın ne çizeceğinden ya da hangi başlık altında hangi hikayelerden bahsedeceğinden sana ne? sen mi veriyorsun bu adamın maaşını. aha ben bu köşeyi sevmedim der almazsın dergiyi ya da hiç bakmazsın onun sayfasına, bu kadar afra tafra ne diye? evet ben de attım mesaj. bir arkadaşıma çok kızmıştım ergen mesajlarından ötürü o da gayet normal bir cevap yazdı. ne yazması gerekiyordu ki 'ay çok şeker insan, çok samimi' denmesi için? sırf mesajına cevap verdi diye 'ay benden hoşlandı vallahi kesin hoşlandı ben çıkıcam bu adamla' diyen kızlar biliyorum. herkes değişiyor, kendisini 21 yaşındayken bir köşede çizer olarak hayal ettiğini belirtmiş 21 yaşındayken bunu gerçekleştirmiş, o da yetmemiş cesaret edip bir kaç arkadaşıyla yeni bir dergi kurmuş. zaman zaman tükendiği olacaktır ama o bunu telafi etmesini bilen ender şahsiyetlerden. eğer bir şekilde bu insanlar aramızdan sıyrılıyorlarsa bırakın da az havaları olsun. ama illa samimiyetsiz tabirini yakıştıracak insan arıyorsan bu, sana değer vermeyen yalancı çevren için daha uygun bir yer olabilir, tanımadığın bir kişi için bu tip ithamlar gülünç oluyor zira...
uzun zamandır takip ettiğim eskiden rüyalarıma kadar bile girebilen önceleri penguende şimdi uykusuzda en sona sakladığım içten bir o kadar da karamsar ama kendini çok iyi eleştirebilen hatta kendiyle dalga geçebilen en sevdiğim karikatürist.
24 aralık perşembe günü çıkan sayıdaki sayfası ile ortalığı birbirine katmıştır. beğenimi kelimelerle ifade etmem mümkün değildir. aşmıştır. her türk insanının her türk erkeğinin mutlaka okuması gerekir. milliyet ayrımını koyuyorum çünkü fazlasıyla bizden. çok iyi çok hoş ne desem bilemedim. eğer bu yazılanları okuduysan o saıyıyıda bul ve o sayfayıda mutlaka oku. (bkz: derim ben)
kendisini anlatmasından mütevellit her daim inandırıcılığı ve samimiyeti sorgulanacak iyi hikayeci süper çizerdir.köşesinin esas kahramanı kendisidir dolayısıyla eleştiriler direk karakterine yöneliktir bu durumun bir insanı mesleği bırakma noktasına getirebileceğine köşesinde şahit olduk.
bazı arkadaşlar mütevazi olmadığından, köşesinde yazdıklarının uydurma olduğundan dem vurmuşlar, köşesinde hep kendi hayatından kesitler çizdiğinden olsa gerek. amma velakin bu arkadaşların her hafta tam sayfa fotoroman çizecek kadar konu bulmanın ne kadar zor olduğunu düşünmesi gerek. hangimiz hayatımızın büyük bir miktarını anlatmaya, "yazıp çizmeye değer" yaşıyoruz ki? illaki yazdıklarının büyük bir kısmını yaşamından, büyük bir kısmınıda hayal gücünden alacak. ayrıca önemli olan anlattığı şeyler değil mi? ben çoğu zaman onu okurken "aaa gerçekten doğru, bak bunu bende yaşamıştım" diye içimden geçirmişimdir. yaptığı çok güzel tespitler olduğu da aşikardır, yani önemli olan her çizdiği kendi hayatının bir parçasıymış gibi, aslında hepimizin hayatından alıntıladıklarını bizimle paylaşmasıdır. bunların yanısıra tüm çizimleri fotoğraf karesi gibidir (özellikle kızları ayrı bir güzel çizer), (kızları daha uzun süre hayal ederek ya da hayalindeki kızları çizdiğinden olsa gerek diye düşünüyorum).
bu yazdıklarımı okuyacağını tahmin ediyorum ersin'in... iyi ki varsın..!
gençlik ve çocukluk hallerini çok eğlenceli çizen karikatürist. çocukken mahallede yaptıklarını anlattığı bölümler bi şeklide çoğumuzun yaptığı saçmalıklar. yok mahallede küçük çocuklarla arkadaşlık yapıyo da ordan buluyo desem bu zamanda öyle çocuklar da kalmadı ki. kısaca süper çizer.
geçmişini mükemmel bir espri anlayışı, müthiş bir çizim ve şahane bir renklendirme ile birleştirip 'sandık içi' adlı köşeyi oluşturan takdire şayan çok özel kişilik. ölürüm onun için.tanışmak için canımı veririm !