boy: 172, topuklu giydiğinde aynı boyda olalım diye.
kilo: 45, çanta gibi sırtıma atıp gezdireyim diye.
ayakkabı numarası: 35, küçük ayak hatunlara yakışıyo diye.
göz rengi: gri, sıradan olmasın diye.
saç rengi: kızıl, hafif haşarı bir havası olsun diye.
hafıza: yetersiz, yaptığım hataları çabuk unutsun diye.
algılama: yetersiz, yaptığım hataları anlamasın diye.
konuşma: iptal edildi, dırdır etmesin diye.
makyaj: iptal edildi, bir yere giderken 1 saat onu beklemiyeyim diye.
sonuç: boyuna uymayan kilosu nedeniyle çiroz, ve yine boyuna uymayan ayak ölçüleri nedeniyle dengede duramayan, garip göz renkli, adını dahi unutan, konuşmaktan aciz, bakımsız gerizekalı bir kızıl.
sonuç 2: kızları erkekler yaratsaydı "sonuç" maddesindeki gibi bir yaratık çıkardı.
sonuç 4: okuduğunu anlamaktan aciz liseliler yatmadan entry girme.
oys editi:
göz rengi:ela(eğer saç rengi kahve ise), mavi(saç rengi siyah ise)
makyaj: aktive edildi.
konuşma: şartlı olarak aktive edildi(boş değil dolu konuş)
ayakkabı ölçüsü 38.
oys sonuç: boyuna uymayan kilosu nedeniyle çiroz, ve hala boyuna uymayan ayak ölçüleri nedeniyle dengede duramayan, bakkala bile giderken 846390 saat bekleten, adını dahi unutan, başlarda hoş gelmesine rağmen çok bilmiş konuşan, gerizekalı bir esmer.
edit 2: iş bu entry "ya sen bu tarz kızlardan mı hoşlanıyosun" minvalinde 5749 tane mesaj atasınız diye yazılmadı. şurası şöyle olsun ama burası da böyle olsun gibi isteklerinin gerçek hayatta karşılığının olmadığını anlatmak için yazıldı. neyse durmak yok eksiye devam.
hani tam güneş doğacak gibiyken hava turuncumsu bir renk alır da ama aslında tam turuncu değildir böyle sanki sarı gibidir aynı zamanda ama böyle içinden kırmızılar da seçilmiyor değildir böyle değişik değişik renklere bürünür ama genel olarak sarı renk hakimdir ya hani işte o renge benzeyen saçları olan ve...
hani böyle hava biraz kapalı olur ya böyle çok bulutlu ama aradan böyle güneş hüzmeleri düşer yer yüzüne doğru ve o anda denize bakıldığında denizin normalde mavi olan renginin biraz daha koyu olduğunu görürüz böyle sanki yeşile çalan bir mavidir o renk. işte o renk gözleri olan ve...
hani antik yunan tapınaklarının dorik ve iyonik tarzda ince, uzun, itina ile milim milim işlenmiş, bakılmaya doyulamayan, sanki tapınağa değil de onlara taparcasına, insanın göz zevkini apollo-13'ün uzaya fırlatıldığı gibi bir anda feza seviyesine çıkartan sutünları olur ya. işte onun gibi bacakları olan ve...
hani kurban bayramlarında kesilmeyi bekleyen koyunların an geldiğinde bıçağı boğazına dayadığınız anda ki size attığı o son bakış var ya. işte onun gibi ürkek, çekingen, narin ve nadide güzellikte bakabilen ve...
hani sicim gibi yağan yağmurun altında ıslanmış, sokakta üşümekten elleri mosmor olmuş tinerci çocukların, parka bahçede ellerinde uçurtmalarıyla güle oynaya ailesiyle hoşça vakit geçiren çocukları kıskandığı gibi, neptünlü bir deniz kızının neptünde deniz olmadığı için dünyadaki istavritleri kıskandığı gibi, açlıktan bir deri bir kemik kalmış ve bugüne kadar doğurduğu her yavrusu ölmüş bir sokak kedisinin, kestane pişen, kaçak ama bir o kadarda lezzetli çaylar demlenen sobanın yanında kıvrılmış yatan, sahibinin kucağından inmeyen, vitaminli mamalarla beslenen obez ev kedilerini kıskandığı gibi kimseyi kıskanmayacak kadar alçakgönüllü olan ve...
hani böyle 2000 tane arının 1 damla yapabilmesi için saatlerce çalıştığı ama böyle o saçma sapan reklamlardaki gibi kalitesiz olmayan, 5 kilosu 100 tl ye satılmayan, yanında polen hediye edilmeyen üstelik kargo ücretide alınmamazlık etmeyen değilde, anzer yaylasının balta girmemiş ormanlarından köylüler tarafından yılda belirli miktarda toplanan hakiki ballar gibi dudakları olan ve...
hani böyle bir kelebek konar bahçenizdeki begonyalardan en güzelinin üstüne. siz o arada salıncakta sallanıyorsunuzdur teknolojiden uzak bir kış bahçesinde. kahvenizi yudumladığınız sırada fark edersiniz minik misafirinizi. kahveniz şekersizdir ama o an size çok tatlı gelir nedense. bu arada kelebekler her zaman en güzel çiçeklere konarlar. işte o kelebek kadar narin ve...
hani sabahın köründe uykuyu alamamış bir şekilde kalkar ya insan. işte ondan sonra bir telaşedir başlar hani. binbir zorlukla trafikte işe gidersin. etraftaki suratlar kırk kattır. herkes sanki sözleşmişçesine suratsızdır. sanarsınız ki birileri bunları her sabah yakalayıp tehdit ediyor ve size surat asmalarını tembihliyormuş gibi gelir. o kadar iğrençtir insanların surat ifadeleri. akşama kadar binbir türlü saçmalıkla uğraşıp kapitalizme kölelik ettikten sonra yorgun argın eve dönersin hani. ondan sonra bir duşa girim de rahatliyim dersin. alırsın duşunu. iyi gelir. sonra kendine bir kahve yaparsın. televizyonun karşısındaki rahat çekyatına uzanır kahveni yudumlarsın. işte o an attığın yorgunluk kadar tatlı...
en önemli şey zekasıdır eğer o yoksa güzelliği beş para etmez. ne yapacaksın ki güzelliğini bir ömür birlikte olacağın kadında zeka adına bir şey yoksa. hiç bir şey paylaşamazsın, sadece 'güzel ya yeter bana der' geçersin.
sonra o masumane saflık olmazsa olmazlardan, kalbinde kötülük olmayacak şefkatli ve sevecen olacak.
birde her şeyinden bir parça olacak, baktığında hep kendini göreceksin.* senin için o nefes alacak, sen ise onun senin için aldığı nefesi vereceksin. onsuz nefes bile almak zor gelecek sana, o yoksa hep bir yanın eksik gibi hissedeceksin. yanında hiç sıkılmayacağın birisi olmalı, her şeyi paylaşabildiğin.
güzellik mi o da en son şey aslında yukarıdaki özellikleri olduktan sonra bakmazsın bile güzelliğine. yanımızda aksesuar mı taşıyoruz amk güzelmiş değilmiş ona bakıyoz. hem zaten aşıksan senin için dünyanın en güzeli de odur zaten.