kendisi mucit değil, yapıcı bir tipe sahip olduğu için tüm milleti kendisi gibi sanıyor. bunu söyleyerek ak parti'yi karaladığının farkında değil. tübitak, ar-ge şimdiye kadar en fazla partisinin döneminde gelişti. mikrofonların karşısına çıkıp kendisini düzeltsin.
merkezi yerleştirme ile memur alımı yapmayı bir kenara bırakıp kendi insiyatifleriyle atama yapmasına gelen tepkilere twitterdan "TOKi ve iştiraklerine 800 civarında temiz ve torpilsiz ANADOLU gençlerini almaya çalıştım." diyerek cevap vermiş, kartacalı işsiz gençlerin yükselen sesinin bıçak gibi kesilmesine neden olmuştur.
yıllar önce "genç ölmek" diye bir film izlemiştim. günlerce aklımdan hiç çıkmamıştı. normalde en ağır dramda bile ağlayamayan ben gözlerim dolu dolu izlemiştim. kanser hastası bir adamın yaşadıklarını anlatıyordu.
bilmiyorum, izlerse anlayabilir mi?
ya da yaşamadan anlaması mümkün mü?
haberi izlerken bütün ailemin gözleri doldu, sinirleri bozuldu eminim biraz "vicdan" sahibi herkesin sinirlerini bozmuştur.
beddua etmek kötüdür ama eminim herkes içinden "çaresizliği umarım tadarsın da anlarsın" diye geçmiştir.
yazık, para insanın vicdanını hatta insanlığını nasılda yok ediyormuş!
ismini gördükçe tüylerim diken diken oluyor, sinirlerim tavan yapıyor.
bir kez gönül yıkmış isen bu diktiğin bina değil demek istediğim laz bakan. lazlığı bir bahane değil elbette o makama geldiyse insan ilişkilerini öğrenecek.
şu kanserli kıza para verme olayı bana yıllar önce yaşadığım bir şeyi hatırlattı. tez araştırması için MHP'li bir milletvekili danışmanının yanına gitmiştim. Odası epey bir kalabalıktı. Beni buyur etti, ilgileneceğini ancak bir kaç dakika beklemem gerektiğini söyledi, çayımı söyledi. olaylar gelişti...
yaşlı bir amca ile karısı ağlaya ağlaya kendilerinin türkiye'ye gelebildiklerini ancak çocuklarının yurt dışında kaldıklarını, getiremediklerini anlatıyorlardı. Yunanistan veya Bulgaristan bölgesi türklerinden. vekilin danışmanı dinledi, dinledi. not aldı. siyaset bizde temiz hatıralar bırakmadığı için dedim ki yazık adamla kadına. anlattıklarıyla kalacaklar. öyle olmadı. vekil danışmanı, "size söz veremem ama kaçırıp getirmek için elimizden geleni yaparız" gibi bir şey söyledi. sonra da bu sorunu yaşayan yüzlerce aile olduğunu söyledi. bursa milletvekilini aradı, adam kalktı odaya geldi, amcayla teyzeyi dinledi. vekil ne yapalım diye sordu. danışman bir kanun teklifi metnini hazırlamıştı bile. verdi. vekil amcayla teyzeye "kaçırmayı başarırsak kızına 1 hafta içinde, başaramazsak kanunla 1 ay içinde kavuşursunuz, size söz dedi ve gitti."
o kızı kaçırdılar mı bilmiyorum. ama bir hafta sonra o odada kulaklarımla duyduğum kanun tasarısı yasalaştı. en geç 1 ay içinde verdikleri sözü tuttular.
vatandaşı dinleme budur. sorun çözme budur.
bayraktar, o gün o kızın sorununu sonuna kadar dinlemeliydi. durup, elini tutup, gözünün içine bakıp, hatta biraz da mesuliyet duygusuyla utanarak. sonra acilen o kızın sorununu çözmeli (eline para tutuşturarak değil, mesela valiye talimat vererek) ancak diğer aileler için de sağlık bakanlığı ile görüşeceğinin sözünü vermeliydi. o sözü de tutmalıydı.