bir hayli zordur. bütün paragrafları, çiğnemekte zorlandığın bir yemeği yutarmışcasına okursun, boğazında bir yumruk düğümlenir gibi, canın sıkılır, ruhun daralır, "dönülemez mi acaba geri?" dersin. "o kadar mı zor bazı şeyleri geri getirmek?"
neden öldüler ki?
"bir hiç uğruna" demeye dilim varmıyor ama bu gün olanları görüyorum,
vatandaşlara bakıyorum,
onların çok güvendiği halka bakıyorum... daha da zorlaşıyor mektubu tamamlamak, o gün ölenlerin ailelerine bakıyorsun, neler düşündüklerini, o yaşta evlatlarını kaybedince ne hissettiklerini anlamaya çalışıyorsun ama zor!
hala ilk günkü gibi midir acıları?
hala taze midir "erdal" deyince yaralar?
okuması güçleşiyor düşündükçe mektubun, zorlanıyorsun, hayretler içinde devam ediyorsun yazılanları okumaya lakin...
şaşırıyorsun o yaşta bu kadar bilinçli olabilmesine insan evlatlarının. "oha lan onun yaşındakiler şuan bilgisayarları bozulsa oturup ağlıyorlar, en büyük isyanları ise; "kapat o televizyonu" diyen annelerine diye düşünüp hayranlık duyuyorsun erdal a.
17 yaşında ölümün ne olduğunu çözmüş bir çocuk, çocuk ama kocaman bir çocuk, öyle ki bütün işkenceleri yaşamış ve buna rağmen yılmadan, dimdik ölümü beklemiş. hiç yanılgıya düşmeden, kendisine oynanan oyunun da bilinciyle bütün olanlara göğüs germiş. tek tesellisi; "halkının bu mücadeleden vazgeçmeyeceği ve onlara duyduğu güvenmiş." şu anki durumu gözlemleyince bir acı peydah oluyor boğazımda, bademciklerimin hemen aşağısı ağrıyor, sızım sızım sızlıyor burnum, soğuktan değil tüylerimin ürperip dik dik olması, belki onun kadar cesur değilim ama korkmuyorum bende mektubu okurken, sadece heyecandan dikiliyor tüylerim... birden orda olmak istiyorum, "mücadeleye devam etmeliyiz!" dediği an yumruklayasım geliyor her yeri sinirden... gözlerini kapamış, uyuyor zira herkes. hayır gidişat o günlerden de kötü. tam bağımsızlık üzerine atatürk'ün söylemiş olduğu söz geliyor aklıma sene 1922;
"Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın tamlığı ise ancak mali bağımsızlıkla mümkündür. Bir memleketin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayat kollarında bağımsızlık mefluçtur. Çünkü her devlet organı ancak mali kuvvet ile yaşar. Mali bağımsızlığın korunması için ilk şart bütçenin iktisadi yapı ile uygun ve denk olmasıdır. Binâenaleyh; devlet bünyesini yaşatmak için dışarıya müracaat etmeksizin memleketin gelir kaynakları ile idare edilmesi çare ve tedbirlerini bulmak lazım ve mümkündür."
fakat bizim halimize bakıyorum, bütün kurumlar satılmış, para eden değerler amerika ya, israil e, araplara peşkeş çekilmiş. okuyamıyorum mektubun devamını erdal eren mektubu okumak kolay değil, bitmiyor kelimeler. cümleler hep birbirine bağlı, idealler üzerine, emeller üzerine, inanca yaşamak için kurulmuş.
zordur erdal eren mektubu okumak, hele o yaşlarda kardeşi varsa insanın ve yerine koymaya çalışırsa erdal'ın...
Sizlere bugüne kadar pek sağlıklı mektup yazamadım. Ayrıca konuşma olanağımız ve görüşmemizde olmadı. Zaten dışarıdayken de birbirimizi anlayacak şekilde konuşamadık.(Bu konuda sizlere karşı büyük oranda hatalı davrandım. Ancak bunu size karşı saygı duymadığım, bu nedenle böyle davrandığım şeklinde yorumlamamanızı dilerim) Bu nedenle sizlere anlatacağım, konuşacağım çok şey var.
Ancak olanak yok. Düşüncelerimi bu mektupla anlatmaya çalışacağım. Şu anda ne durumda olacağınızı tahmin ediyorum. Ama çok açıklıkla söylüyorum ki benim moralim çok iyi ve ölümden de korkum yok. Çok büyük bir ihtimalle bu işin ölümle sonuçlanacağını çok iyi biliyorum. Buna rağmen korkuya, yılgınlığa, karamsarlığa kapılmıyorum ve devrimci olduğum, mücadeleye katıldığım için onur duyuyorum. Böyle düşünmem, böyle davranmam,halka ve devrime olan inancımdan gelmektedir. Ölümden korkmadığımı söylemem, yaşamak istemediğim, yaşamaktan bıktığım şeklinde anlaşılmamalı. Elbette ki hayatta olmayı ve mücadele etmeyi arzularım. Ancak karşıma ölüm çıkmışsa, bundan korkmamam, cesaretle karşılamam gerekir. Biliyorsunuz ki bu ceza işlediğim iddia edilen suçtan verilmedi. Asıl amaçlanan böyle bir olayla gözdağı vermek ve mücadeleyi engellemek hedefine dayalıdır. Bu nedenle sizinde bildiğiniz gibi, kendi hukuk kurallarını çiğneyerek bu cezayı verdiler.
Cezaevinde yapılan (Neler olduğunu ayrıntılı bir biçimde öğrenirsiniz sanırım) insanlık dışı zulüm altında inletildik. O kadar aşağılık, o kadar canice şeyler gördüm ki, bugünlerde yaşamak bir işkence haline geldi. işte bu durumda Ölü korkulacak bir şey değil, şiddetle arzulanan bir olay, bir kurtuluş haline geldi. Böyle bir durumda insanın intihar ederek yaşamına son vermesi işten bile değildir. Ancak ben bu durumda irademi kullanarak, ne pahasına olursa olsun yaşamımı sürdürdüm. Hem de ileride bir gün öldürüleceğimi bile bile. Sizlere bunları anlatmamın nedeni yaşamaktan bıktığım yada meselenin önemini, ciddiyetini kavramadığım gibi yanlış bir düşünceye kapılmamanız içindir. Bütün bu yapılanlar,başımdan geçenler, kinimi binlerce kez daha arttırdı ve mücadele azmimi körükledi. Halka ve devrime olan inancımı yok edemedi. Mücadeleyi sonuna kadar, en iyi bir şekilde yürütmek ve yükseltmekten başka amacım yoktur.
Mesele benim açımdan kısaca böyle. Ancak sizin açınızdan daha farklı, daha zor olduğunu biliyorum.
Anne, baba ve evlat arasındaki sevgi çok güçlüdür, kolay kolay kaybolmaz. Ve evlat acısının da sizin için ne derece etkili olacağını biliyorum. Ama ne kadar zor da olsa bu tür duygusal yönleri bir kenara bırakmanızı istiyorum. Şunu bilmenizi ve kabul etmenizi isterim ki, sizin binlerce evladınız var. Bunlardan daha niceleri katledilecek, yaşamlarını yitirecek, ama yok olmayacaklar. Mücadele devam edecek ve onlar mücadele alanlarında yaşayacaklar.
Sizlerden istediğim bunu böyle bilmeniz, daha iyi kavramaya çaba göstermenizdir. Zavallı ve çaresiz biriymiş gibi ardımdan ağlamanız beni yaralar. Bu konuda ne kadar güçlü, ne kadar cesur olursanız, beni o kadar mutlu edersiniz.