en sevilen şiirler

entry203 galeri1
    125.
  1. hasretinden prangalar eskittim- ahmed arif.
    3 ...
  2. 126.
  3. Çaresizlik

    Çaresizliğin en amansız olduğu yerdeyim şimdi
    ilk defa sevmenin tarif edilmez korkuları içindeyim
    Uykusuz gecelerin yorgun sabahlarında seni düşünüyor
    Ve korkularla yine sana doğru koşuyorum
    Hep aynı soru düşüncemde “ya severse”
    O zaman neler olabileceğini düşünmek korkutuyor beni
    ilk defa yenileceğimi anlıyorum
    Karşımda kendinden emin gözlerin, dudakların, ellerin bunu söylüyor bana
    Seni tanımadan geçen bütün yıllara lanet ediyorum
    Önceleri hiç bilmediğim adını, şimdi binlerce defa tekrarlıyor dudaklarım
    Gün oluyor bir tabloyu seyredercesine mutlu heyecanlarla doluyorum karşında
    Gün oluyor eski bir yunan heykelin ölümsüz güzelliğiyle büyülüyorsun beni
    Gözlerin gözlerime takılınca güçsüzlüğüm aklıma geliyor
    Beni sevmediğin sevmeyeceğin
    O zamanlar öylesine yıkılıyorum ki bilemezsin
    insan nasıl gökyüzüne baktığı zaman
    Bu sonsuz evren içinde küçük ve çaresiz bir yaratık olduğunu anlarsa
    Güzelliğinde bana aynı şeyleri düşündürüyor
    Gün oluyor mavilerde, gün oluyor kırmızılarda, gün oluyor karalarda yaşıyorum seninle
    Dudaklarında çıkan her kelime suya bir taş atmışçasına büyüyor içimde
    Nereye gitsen kulaklarımda o yarı karanlık çocuksu sesin
    Sonra kendine has kokun, kokuların en çıldırtıcısı, en tahrik edicisi
    Ve gözlerin…
    Esmer bir akşamüstünün serin hüznünü getiren gözlerin
    Görebildiğim, duyabildiğim her şey bana seni sevmeyi söylüyor
    Uzaklaştıkça yaklaşıyor uzak
    işin en kötüsü yaklaştıkça da uzaklaşmaktan korkuyorum
    Belki hiçbir zaman sana seni sevdiğimi söyleyemeyeceğim
    Ne sana nede senden başkasına…
    Düşün ki çoğu zaman kendime bile söyleyemiyorum
    Sanki söylediğim anda her şey bitecek ve bu emsalsiz büyü bozuluver ilecekmiş gibi geliyor
    Bir insanın kendini aldatması ne güçtür bilirsin
    Bu sevmek korkusunun aslında çok sevmek olduğunu biliyor fakat anlatamıyorum
    Galiba asıl korku sevmek değil onun arkasına gizlediğimiz sevilmemek korkusu
    Küçük aldanmalarla kendimizi avutmaya çalışıyor
    Düştüğümüz bir çıkmazda bir teselli arıyoruz kendimize
    Belki de aynı korkular içindeyiz seninle, bir birimizden haberimiz yok
    Sevmek…
    Seni alabildiğine sevmek…
    Hiçbir şeyi umursamadan, bütün karanlıkları hiçe sayarak sevmek
    Tutmak ellerinden, o derinlere inmek, gitmek oralara, o yerlere
    Orda hep sen olmalı, seni yaşamak ve olduğun yerde bile
    Seninle sensiz olamamak…
    Sonrada sensiz edemediğimi, edemeyeceğimi söyleyememek sana
    Susmak…
    Susmak…
    Korkudan ölünceye kadar…

    Ümit Yaşar Oğuzcan
    1 ...
  4. 127.
  5. ben
    senden önce ölmek isterim.
    gidenin arkasından gelen
    gideni bulacak mı zannediyorsun?
    ben zannetmiyorum bunu.
    iyisi mi,beni yaktırırsın,
    odanda ocağın üstüne korsun
    içinde bir kavanozun.
    kavanoz camdan olsun,
    şeffaf, beyaz camdan olsun
    ki içinde beni görebilesin
    fedakarlığımı anlıyorsun
    vazgeçtim toprak olmaktan,
    vazgeçtim çiçek olmaktan
    senin yanında kalabilmek için.
    ve toz oluyorum
    yaşıyorum yanında senin.
    sonra, sen de ölünce
    kavanozuma gelirsin.
    ve orada beraber yaşarız
    külümün içinde külün
    ta ki bir savruk gelin
    yahut vefasız bir torun
    bizi ordan atana kadar...
    ama biz
    o zamana kadar
    o kadar
    karışacağız
    ki birbirimize,
    atıldığımız çöplükte bile zerrelerimiz
    yan yana düşecek.
    toprağa beraber dalacağız.
    ve bir gün yabani bir çiçek
    bu toprak parçasından nemlenip filizlenirse
    sapında muhakkak
    iki çiçek açacak :
    biri sen
    biri de ben.
    ben
    daha ölümü düşünmüyorum.
    ben daha bir çocuk doğuracağım
    hayat taşıyor içimden.
    kaynıyor kanım.
    yaşayacağım, ama ,çok, pek çok,
    ama sen de beraber.
    ama ölüm de korkutmuyor beni.
    yalnız pek sevimsiz buluyorum
    bizim cenaze şeklini.
    ben ölünceye kadar da
    bu düzelir herhalde.
    hapisten çıkmak ihtimalin var mı bugünlerde?
    içimden bir şey :
    belki diyor.

    nazım hikmet - piraye
    1 ...
  6. 128.
  7. Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
    Dünyanın en güzel sesinden
    En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
    Fakat artık ümit yetmiyor bana,
    Ben artık şarkı dinlemek değil,
    Şarkı söylemek istiyorum.
    0 ...
  8. 129.
  9. yüzüne uzattığım korkak ellerimle
    öperken benzersiz dudaklarını
    kaçamak bir kulaktı erketede duran
    ağız boşluğunda yuvarlanan beyinsel ruhun adıydı belkide.
    öyle böyle bir koku değil bu
    en güzel bahçelerde bile bağırıp çağıran
    burnumu çimcikleyen
    kalbimi örseleyen hain haz.
    benzersizliğine tutsak bir uçan balon
    en üst kat sevdam
    yakalama çabam
    aradığımda hep yanlış çıkan numaram mıydın?
    hiç ama hiç
    bilemedim.
    bildiğim bir şey vardı
    o da sana bağlanan kalbimin damarları
    kan yollarım
    ve aldığım hayat öpücüğüm
    ölmeye hazır değilim.

    ölmeye hazır değilim/hipnozcu
    1 ...
  10. 130.
  11. burda şiiri yazıp gereksizlik yapmayacağım,

    William Butler Yeats- A Coat
    1 ...
  12. 131.
  13. Ağlamak için gözden yaş mı akmalı?
    Dudaklar gülerken, insan ağlayamaz mı?
    Sevmek için güzele mi bakmalı?
    Çirkin bir tende güzel bir ruh, kalbi bağlayamaz mı?
    Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır?
    Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
    Hırsızlık; para, malmı çalmaktır?
    Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
    Solması için gülü dalından mı koparmalı?
    Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
    Öldürmek için silah, hançer mı olmalı?
    Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?

    Victor Hugo
    1 ...
  14. 132.
  15. ACIYOR

    Mutsuzlukdan söz etmek istiyorum
    Dikey ve yatay mutsuzluktan
    Mükemmel mutsuzluğundan insansoyunun
    Sevgim acıyor

    Biz giz dolu bir şey yaşadık
    Onlarda orada yaşadılar
    Bir dağın çarpıklığını
    bir sevinç sanarak

    En başta mutsuzluk elbet
    Kasaba meyhanesi gibi
    Kahkahası gün ışığına vurup da
    öteden beri yansımayan
    Yani birinin solgun bir gülden kaptığı frengi
    Öbürünün bir kadından aldığı verem
    Bütün işhanlarının tarihçesi
    sevgim acıyor

    Yazık sevgime diyor birisi
    Güzel gözlü bir çocuğun bile
    O kadar korunmuş bir yazı yoktu
    Ne denmelidir bilemiyorum
    sevgim acıyor
    Gemiler gene gelip gidiyor
    Dağlar kararıp aydınlanacaklar
    Ve o kadar

    Tavrım bir çok şeyi bulup coşmaktır
    Sonbahar geldi hüzün
    ilkbahar geldi kara hüzün
    Ey en akıllı kişisi dünyanın
    Bazen yaz ortasında gündüzün
    sevgim acıyor
    Kimi sevsem
    Kim beni sevse

    Eylül toparlandı gitti işte
    Ekim filanda gider bu gidişle
    Tarihe gömülen koca koca atlar
    Tarihe gömülür o kadar

    Turgut UYAR
    0 ...
  16. 133.
  17. hepsinin gelmesini bekleme;
    bir kişi gelmeyecek.

    sen alışmayasın diye,
    korkmayasın diye,
    düşünesin diye..

    kendine yetmen için..
    herkesin kendinden kaçacağı yerlerde
    sen kaçmayasın diye.

    gelenler gitmeyecekmiş gibi..
    doğumlarda ölümlerde
    duyasın diye.

    bildiğini bildirmek için
    bilmeme'yi öğrenmelisin.
    tam kalasın diye.

    hepsinin gelmesini bekleme,
    sen var olasın diye.
    bir kişi gelmeyecek,
    sen, bir olasın diye.

    özdemir asaf
    1 ...
  18. 134.
  19. henüz vakit varken gülüm - nazım hikmet.
    0 ...
  20. 135.
  21. DENiZ TÜRKÜSÜ

    Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!
    Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.
    Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça
    Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,
    Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık
    Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.
    Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;
    Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ...

    Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala
    O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.
    Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;
    Hilkatin gördüğü rü'yâ biter, etrâf ağarır.
    Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri
    Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri...
    Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;
    Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

    Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,
    Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: "Yol nereye?"
    Ayılıp neş'eni yükseltici sarhoşluktan,
    Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan
    Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,
    Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

    Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,
    Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,
    Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!...

    insan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

    Yahya Kemal Beyatlı.
    1 ...
  22. 136.
  23. SANA NE YAPTILAR

    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Bir bıçağın ağzında yürür gibiydin
    Demirlerin soğukluğu soluk dudaklarında
    Gözlerinde karanlığı dar hücrelerin
    Seni görür görmez özgürlüğümden utandım
    Söyle ne içersin, çay mı kahve mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Saçların uzundu, omuzlarına akardı
    Gönlümüz şenlenirdi sarışınlığından
    Onlar mı kestiler, sen mi kısalttın
    Gülerdin, içimize aylar doğardı
    Görünmez dağların arkasından
    Eski gülümsemeni beyhude aradım
    O sabah mı çıkmıştın bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Bir çay içer misin, yoksa kahve mi
    Kibritim yok, demek cigaraya başladın
    Ellerin de titriyor, bir şeyin mi var
    Böyle bir kız değildin sen eskiden
    Sana ne yaptılar, sana ne yaptılar?
    Kirpiklerin ıslanıyor durup dururken
    O sabah mı çıkmıştın, bir gün önce mi
    Çok değişmişsin birden tanıyamadım.

    Attila iLHAN.
    0 ...
  24. 137.
  25. -aman, kendini asmış yüz kiloluk bir zenci,
    üstelik gece inmiş, ses gelmiyor kümesten;
    ben olsam utanırım, bu ne biçim öğrenci?
    hem dersini bilmiyor, hem de şişman herkesten.

    iyi nişan alırdı kendini asan zenci,
    bira içmez ağlardı, babası değirmenci,
    sizden iyi olmasın, boşanmada birinci...
    -çok canım sıkılıyor, kuş vuralım istersen.

    0 ...
  26. 138.
  27. bir yer var biliyorum
    herşeyi söylemek mümkün
    epeyce yaklaşmışım duyuyorum
    anlatamıyorum
    (o. v. k)
    0 ...
  28. 139.
  29. ne kadar çok olursa o kadar ölmek kolay,
    ne kadar ölmek olursa o kadar saymak kolay,
    ne kadar saymak olursa o kadar bilmek kolay,
    ne kadar bilmek olursa o kadar anlamak kolay,
    ne kadar anlamak olursa o kadar unutmak kolay,
    ne kadar unutmak olursa o kadar yaşamak kolay.

    bunun için o kadar zor,
    kolay yaşamak..

    özdemir asaf
    0 ...
  30. 140.
  31. HAN DUVARLARI

    Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
    Bir dakika araba yerinde durakladı.
    Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
    Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
    Gidiyordum, gurbeti gönlümle duya duya,
    Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
    ilk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
    Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
    Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
    Arkada zincirlenen yüksek Toros Dağları,
    Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
    Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...

    Ellerim takılırken rüzgârların saçına
    Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
    Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
    Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
    Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
    Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
    Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
    Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
    Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
    Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
    Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
    Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
    Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
    Yol, hep yol, daima yol... Bitmiyor düzlük yine.
    Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
    Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
    Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
    Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
    Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
    Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
    Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
    Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.

    Bir sarsıntı... Uyandım uzun süren uykudan;
    Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
    Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
    Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
    Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
    Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
    Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
    Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
    Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
    Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
    Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
    Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
    Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
    Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
    Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
    Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
    Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
    Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
    Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
    Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
    Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
    Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...

    Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
    Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
    Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
    Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
    Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
    Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa;

    "On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
    Baba ocağından yar kucağından
    Bir çiçek dermeden sevgi bağından
    Huduttan hududa atılmışım ben"

    Altında da bir tarih: Sekiz mart otuz yedi...
    Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
    Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
    Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
    Araya gitti diye içlenme baharına,
    Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...

    Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
    Soğuk bir mart sabahı... Buz tutuyor her soluk.
    Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
    Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
    Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
    Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
    Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
    Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
    Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
    iki dağ ortasında boğulan bir geçide.
    Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
    Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
    Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
    Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
    Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
    Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
    Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
    Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
    Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
    Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
    Gönlümde can verirken köye varmak emeli
    Arabacı haykırdı "işte Araplıbeli!"
    Tanrı yardımcı olsun gayrı yolda kalana
    Biz menzile vararak atları çektik hana.

    Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
    Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
    Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
    Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
    Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
    Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
    Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
    Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;

    "Gönlümü çekse de yârin hayali
    Aşmaya kudretim yetmez cibali
    Yolcuyum bir kuru yaprak misali
    Rüzgârın önüne katılmışım ben"

    Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
    Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
    Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
    Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
    Uzun bir yolculuktan sonra incesu'daydık,
    Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
    Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
    Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!

    "Garibim namıma Kerem diyorlar
    Aslı'mı el almış haram diyorlar
    Hastayım derdime verem diyorlar
    Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"

    Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
    Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
    Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
    Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
    Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
    Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..

    Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
    "Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
    Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
    Dedi:
    "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"

    Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
    Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
    Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.

    Aradan yıllar geçti işte o günden beri
    Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
    Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
    Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
    Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
    Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
    Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!
    0 ...
  32. 141.
  33. 142.
  34. 143.
  35. Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili
    Uzatma dünya sürgünümü benim
    Ülkendeki kuşlardan ne haber vardır
    Mezarlardan bile yükselen bir bahar vardır
    Aşk celladından ne çıkar madem ki yar vardır
    Yoktan da vardan da ötede bir Var vardır
    Hep suç bende değil beni yakıp yıkan bir nazar vardır
    O şarkıya özenip söylenecek mısralar vardır
    Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır
    Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır
    Gün batsa ne olur geceyi onaran bir mimar vardır
    Yanmışsam külümden yapılan bir hisar vardır
    Yenilgi yenilgi büyüyen bir zafer vardır
    Sırların sırrına ermek için sende anahtar vardır
    Göğsünde sürgününü geri çağıran bir damar vardır
    Senden ümit kesmem kalbinde merhamet adlı bir çınar vardır
    Sevgili
    En sevgili
    Ey sevgili

    Sezai karakoç
    1 ...
  36. 144.
  37. Ahmet Haşim'in şiirleridir. Zaten Türk şairler arasında ondan başka zevk veren yok. Bir de mecnun şiiri var.
    1 ...
  38. 145.
  39. Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
    Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler
    Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin
    Oysa Allah bilir bugün iyi uyanmıştık
    Sevgiyeydi ilk açılışı gözlerimizin sırf onaydı,
    Bir kuş konmuş parmaklarıma uzun uzun oturmuştu
    Bir sevişmek gelmiş bir daha gitmemişti
    Yoktu dünlerde evvelsi günlerdeki yoksulluğumuz
    Sanki hiç olmamıştı
    Oysa kalbim işte şuracıkta çarpıyordu

    Şurda senin gözlerindeki bakımsız mavi, güzel laflı istanbullular
    Şurda da etin çoğalıyordu dokundukça lafların dünyaların
    Öyle düzeltici öyle yerine getiriciydiki sevmek
    Ki karaköy köprüsüne yağmur yağarken
    Bırakasalar gökyüzü kendini ikiye bölecekti
    Çünkü iki kişiydik

    Oysa bir bardak su yetiyordu saçlarını ıslatmaya
    Bir dilim ekmeğin bir iki zeytinin başınaydı doymamız
    Seni bir kere öpsem ikinin hatrı kalıyordu
    iki kere öpeyim desem üçün boynu bükük
    Yüzünün bitip vücudunun başladığı yerde
    Memelerin vardı memelerin kahramandı sonra
    Sonrası iyilik güzellik.
    CEMAL SÜREYA
    1 ...
  40. 146.
  41. üçüncü şahsın şiiri

    gözlerin gözlerime değince
    felaketim olurdu ağlardım
    beni sevmiyordun bilirdim
    bir sevdiğin vardı duyardım
    çöp gibi bir oğlan ipince
    hayırsızın biriydi fikrimce
    ne vakit karşımda görsem
    öldüreceğimden korkardım
    felaketim olurdu ağlardım
    ne vakit maçka'dan geçsem
    limanda hep gemiler olurdu
    ağaçlar kus gibi gülerdi
    bir rüzgar aklımı alırdı
    sessizce bir cigara yakardım
    kirpiklerini eğerdin bakardın
    üşürdüm içim ürperirdi
    felaketim olurdu ağlardım

    aksamlar bir roman gibi biterdi
    jezabel kan içinde yatardı
    limandan bir gemi giderdi
    sen kalkıp ona giderdin
    benzin mum gibi giderdin
    sabaha kadar kalırdın
    hayırsızın biriydi fikrimce
    güldü mü cenazeye benzerdi
    hele seni kollarına aldı mı
    felaketim olurdu ağlardım

    attila ilhan
    2 ...
  42. 147.
  43. Son Sığınak

    Hayat perdenin arkasında;
    Hayatın öte yakasında.

    Şu gaflet yükü insana bak;
    Kendinden varlık cakasında.

    Ve aşksız yobaz... işi gücü,
    Namazla Cennet takasında.

    Tam dört asırdır Müslümanlık,
    Cansız etiket markasında.

    Ku'ran kalbi kör ezbercide,
    Din, üfürükçü muskasında.

    Batı, Batı der çırpınırlar,
    Batı tükürük hokkasında.

    Makine dimdik demirden put,
    insanoğlu ruh laçkasında.

    Hürriyet nerde söyleyeyim:
    Hakka esaret halkasında.

    Zamanda her şey kopuk, kesik;
    Biçkisi kader makasında.

    Ey insan, sana son sığınak,
    Son peygamberin hırkasında!

    Necip Fazıl
    3 ...
  44. 148.
  45. Son Sığınak

    Hayat perdenin arkasında;
    Hayatın öte yakasında.

    Şu gaflet yükü insana bak;
    Kendinden varlık cakasında.

    Ve aşksız yobaz... işi gücü,
    Namazla Cennet takasında.

    Tam dört asırdır Müslümanlık,
    Cansız etiket markasında.

    Ku'ran kalbi kör ezbercide,
    Din, üfürükçü muskasında.

    Batı, Batı der çırpınırlar,
    Batı tükürük hokkasında.

    Makine dimdik demirden put,
    insanoğlu ruh laçkasında.

    Hürriyet nerde söyleyeyim:
    Hakka esaret halkasında.

    Zamanda her şey kopuk, kesik;
    Biçkisi kader makasında.

    Ey insan, sana son sığınak,
    Son peygamberin hırkasında!

    Necip Fazıl.
    1 ...
  46. 149.
  47. BiR DENiZDiR YOKLUĞUN

    Bir denizdir yokluğun
    Girdaplarında boğulup gittiğim
    Ne bulduysam en güzel
    Hepsini birden kaybettiğim
    Ve kıyılarında ağladığım uzun uzun
    Bir denizdir yokluğun

    Ne iyiydi gitmesen, kalsan
    Dayasan başını omuzlarıma
    Unutulmaz anlar, anılar götürseydik
    bu günden yarına
    Gelmeseydi ayrılıklar, dursaydı zaman
    Ne iyiydi gitmesen, kalsan

    (...)

    ümit yaşar oğuzcan
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük