en güzel şiirler

entry260 galeri1
    35.
  1. uzun zamandır yoksun
    yoksun lu sabahlara uyanıyorum
    aynı
    bildiğin gibi
    yeni bi şey yok
    eski bi şey de yok
    sen gibi..........
    bir ben kaldım
    o da...
    ben miyim değil miyim belli değil artık
    arta kalan ne ki?
    daha ne kadar özleyebilirim seni
    şimdi yalvarsam geçmişime
    bir gün daha yaşamak istesem misket oynadığım sokakta
    ilkokuldaki yerli malı haftasına katılsam?
    bana 3 beden küçük gelir çocukluğum
    sen de öyle sevgilim
    boşluğunu dolduramaz kimse demiştim giderken
    gelme.........
    sana bol gelecek artık bu aşk!
    1 ...
  2. 34.
  3. Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

    Hiçbir şey ! Kadınlar geçtiği o kadın kokusu anlarında
    Yıkanmış, mayhoş ve taranmış duygularıyla
    Dönüşür içimizde az menekşe, bir sarmaşık
    Menekşe, hadi neyse, mor deriz sarmaşıklara
    Mor deriz, mor bilinir çünkü, bir yandan güneşler kurur
    Her yandan güneşler kurur, sanki yaz günüyledir
    Bir adam kayboluyordur bir taşra sıkıntısıyla
    Deriz ki, "şuram ağrıyor" bir de, "başım dönüyor", "yanıyor
    avuçlarım"
    Belki de bir çığlık mı bu, bu seziş, bu yakınma
    Bir çığlık, hem de nasıl, katılmış, donmuş,yaşıyorcasına
    Uzansak ellerimizde uzansak avuçlarımızda, bir çığlık
    Nedir mi ellerimiz-korkunçtur bir elin bir köşesinde insan
    olmalarıyla-
    Korkunçtur insan olmalarıyla kıyısında bir yüreğin
    Kıyısında gibi yangından, çok karanlıktan geçilmez caddelerin
    Ve korkunç anlamsız gözlerinde ha dünya ha bir park
    bekçisinin
    Korkunçtur insan olmaları, bir ceset, suda bir şapka gibi
    sallanaraktan

    Bitmeyen bir selâm gibi, hastayken, inceyken, yalnızlıklarda
    aranan
    Korkunçtur-bunu anlıyoruz-bir yüzün en çoğul beyazında
    Korkunçtur insan olmaları güz ortalarında, eriyen türbe
    ışıklarında
    Ve korkunçtur eriyip kaybolmaların bir köşesinde insan
    olmalarıyla
    Korkunçtur korkunç!
    Diyerek: ben kimim, kime anlatıyorum, neyi anlatıyorum
    ayrıca
    Neyim ben, bu olanlar ne, ya kimdir tüketen isteklerimi
    Tüketen kim. Hani görmeden daha, sezmeden herşeyin bittiğini
    Ama ne zaman saçları kurularken çok eski bir alışkanlıkla
    Çökerken üstümüze bir sözün, bir gümüş kupanın o sebepsiz
    inceliği
    Ansızın bir ürperişte: bitti mi herşey bitti mi
    Yoo, hayır! öyleyse kimdir tüketen isteklerimi
    Bir rüzgar, duyulup binlercesi birden bir rüzgar
    Birakıp giden beni bir kenara, bir uzağı, yada bir boşluğu bırakır
    gibi
    Ve ben ki hazırımdır bir süre unutulmaya
    Ama hep sorulur gibidir benden: ben şimdi ne yapsam acaba.
    Ben şimdi ne yapsam, ben şimdi ne yapsam kaç kere yalnız
    Hem bunu kaç kere söylemek, ne türlü söylemek adına
    Eskimiş fırçalarda, kırılmış şişelerde, tozlanmış ilaç kutularında
    Okunmaz kitaplarda, uzaksı giyişlerde çocuksuz avlularda
    Anlamsız kahvelerde, bir yolun çok ucunda, asılmış koyun
    butlarında
    Ben şimdi ne yapsam, ben işte ne yapsam kaç kere yalnız
    Kaç kere yalnız, ama kaç kere yalnız, gene kaç kere insan
    olmalarımla

    Kapansam, evlere kapansam, yıkanmış bir deniz bulacaksam orada
    Anılar bulacaksam- anılar mi dediniz ? ne sesli bir vuruşma
    Odalar bulacaksam, odalarda kadınlar, çiçekler, çok aynalar
    Rakılar, gene rakılar, kırıklar sonsuz yaralar
    Bulacaksam orada, bir koltuğu bir koltuğa doğru
    Bir yüzü bir yüze, bir eli bir ele doğru yaklaştıran çocuklar
    Sinekler bulacaksam, kaskatı yapan boşluğu, sinekler
    Zorlanmış bir gülüşten-iğrenip birden-kusmalar, bulantılar
    Bulacaksam belki de: susanlar, bilmem ki niye susanlar
    Ölüler bulacaksam-ölü gözleri onlar, cesetler, giderek dışa
    vurmalar
    Ne dedik, dışa vurmalar mı, yani ilk aydınlığı mı ölümün
    Ölümün ilk aydınlığı mı, ne dedik, sahi biz ne deseydik bu
    konuda
    Ne deseydik bilmiyorum, ama var bu kadarcık birşey insanın
    sonsuzunda
    Bu kadarcık bir şey-iyi ya, peki, şimdi kim var sırada
    Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
    Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
    Ne güzel ellerimizle.. Başlayın, hadi başlasanıza
    Örneğin bir kahve falı ? Az müzik ? Diyorum biraz iskambil!..
    Ama hiç seslenmeyelim-seslenmeyelim-içimizden oynayalım
    ayrıca
    - Dört kişiyiz!
    - Hayır on!.
    - Bin kişiyiz!
    - Bana kalırsa..
    Ne kadarcık bir fark var bizimle bütün insanlar arasında
    Öyleyse başlayalım: Koz kupa! Ah şu sinek onlusu bire bir
    unutulmaya
    Çayınız soğuyacak! Çayınız mı dediniz ? Ne tuhaf biraz
    anlıyorum

    - Üç karo!
    - Pas diyorum!
    - Susalım baylar, dört kupa!
    Ah şu sinek onlusu! Koz kupa! Çayınız mı dediniz ? Susalım!
    Susalım-Niye susalım-Anılar mı dediniz ? Ne sesli bir
    vuruşma!
    Ya sonra ? Bırakın şu sonrayı, bilmem ki nedir o sonra
    Gene mi, başladınız mı ? peki şimdi kim var sırada
    Sakın haaaa!. biz yoğuz, bizi unutun, yok deyin adımıza
    Yok deyin çünkü biz..biz işte korkuyoruz ne güzel korkumuzla
    Ne güzel ağzımızla.. Yok canım, ben var ya, istiyorum sırada
    olmayı istiyorum-Sahi mi- ama isterseniz siz olun
    Siz olun, biz olalım kim olacak ? -Hep böyle oyalansanıza
    Yani "Şu sinek onlusu, susalım baylar, koz kupa."
    Gibi oyalansanıza
    Biraz oyalansanıza.

    Bir oyun başka olamaz oyundan gibi
    Bir söz başka olamaz sözden gibi
    Bir şey başka olamaz şeyden gibi
    Tam öyle gibi, varıyor gibi bir mutluluğa
    Ne gelir elimizden insan olmaktan başka
    Ne gelir elimizden insan olmaktan başka

    Ne çıkar siz bizi anlamasanız da
    Evet, siz bizi anlamasanız da ne çıkar
    Eh, yani ne çıkar siz bizi anlamasanız da.

    Hiçbir şey ! Kimse bir gün gözlerimi sevmeyecek korkuyorum
    Bir yaşlı kadın en erkek boyutunda

    Kendisiyle çiftleşecek kaç kere yalnız
    Kaç kere yalnız, kaç kere şaşırmış, bitkin kaç kere
    Bir ölgün ses bulacak sesinden çok uzaklarda
    Vardır ya, hani bir yer, uzakta çok uzakta
    Ölüm mü- yok canım, çok sesli bir evrende çok erken daha
    Üstelik bilmiyoruz da, doğrusu bilmiyoruz, ölüm mü, bunu
    hiç bilmiyoruz
    Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla
    Tavşansı sıçramalarla bitirsek şu ormanı
    Böylece, niye olmasın, işte bir orman daha
    Sanki bir gölgeye geldik; yorulduk, acıktık, susadık biraz
    Ve doyduk, ve içtik, ayıldık bir anlamda
    Ayıldık ve sorduk, baktık ki hep ormandayız
    Kaç kere ölmemişiz, kaç kere sormamışız, bu kaçıncı dalgınlığımız
    Yani kaç sesli bir evrende kaç kere yalnız
    Ne ölmek, ne ansımak! sadece yaşamakla
    Tam öyle gibi.. Demeyin: eh, biraz yorulsak da
    Demeyin, sakın haa, yok şu kadar bir şey insanın sonsuzunda
    Biz şimdi ne yapsak, biz şimdi ne yapsak, biz işte biraz
    bilmiyoruz ya
    Diyoruz: yaşasak çıkmazları, sevişsek olmayanlarla.
    `
    edip cansever`
    0 ...
  4. 33.
  5. sen fena kadın fena sevgili
    güzel yüzün, uzamış siyah saçlarınla maruf
    sen fena kadın, fena çocuk, fena sevgili
    kitaplardan, müzelerden, heykellerden kaçırdığım
    rakı ile sarhoş istanbul akşamlarından firar eden sen
    ben aşklar düşünürüm senin için, gizlenmez, ilan edilmez
    mesela, karlı kanun akşamları sokaklarda olduğun hatırıma gelir
    ağzın, yüzün ve tütün kokan ellerin üşür
    keşiflerin vardır şehirlerin gecelerine ve hayatların adair
    benim en uzak evlerden şiirlerimin daima beraber olduğu insanlar uzanır
    geceleri ağzında cigara ile iskelede görünürsün
    ben şarkı şarkı söylenir, kumar oynanır, aşklar yaşanır o kahveyi düşünürüm
    karanlık gecelerde kaçakçı motörlerinin ışıkları aynalara takılır
    saçları darmadağın insanlar
    iyi şeyler düşünmelerine rağmen yüzleri gülmez
    benim içlenip yolculuk düşündüğüm saatlerde
    sen ellerine bakmaya cesaret edemezsin
    o sonsuz akşamların birinde
    seni rüyalarımıza soyunuk düşmüş buluruz
    her gece dünyanın birçok adamları
    büyük bir ayna önünde dünyadan gizli soyunurlar
    sen, küçük bir kuliste
    yeni şarkıların için elbise değiştirirsin
    bir kral gibi giyinmiş dünyalarda methin yapılır.

    ilhan berk
    0 ...
  6. 32.
  7. kim evlenir boşanmak olmasa
    nolur hiç evlenmek olmasa
    yalnızlığım karımdır
    kimselere koklatmam

    ferhan şensoy
    1 ...
  8. 31.
  9. senden ayrılınca anımsadım
    dünyanın bu kadar kalabalık olduğunu

    can yücel
    2 ...
  10. 30.
  11. soğuk ve şehirlerarası
    otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan
    ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    Ben seninle bir gün Veyselkarani'de haşlama
    yeme ihtimalini sevdim.

    ilkokulun silgi kokan, tebeşir lekeli yıllarında
    (Ankara'da karbonmonoksit sonbaharlar yaşanırdı o
    zaman) özlemeye başladım herkesi... Ve bu hasret öyle
    uzun sürdü ki, adam gibi hasretleri özlemeye başladım
    sonra...

    Bizim Kemalettin Tuğcu'larımız vardı...
    Bir de camların buğusuna yazı yazma imkanı...

    Yumurta kokan arkadaşlarla paylaşılan
    kahverengi sıralarda, solculuk oynamaya başladık...
    Ben doktor
    oluyordum sen hemşire, geri kalanlar kontrgerilla...
    Kırmızı boyalarla umut ikliminde harfler yazılıyordu
    pütürlü duvarlara ve Türk Dil Kurumu'na inat bir
    Türkçeyle... Ağbilerimizden öğrendik, Ş harfinden
    orak çekiç figürleri türetmeyi...

    Ankara'ya usul usul karbonmonoksit yağıyordu.
    Ve kapalı mekanlarda sevişmeyi öneriyordu
    haber bültenleri...
    Oysa Ankara'da hiç sevişmedim ben.
    Disiplin kurulunda tartışılan aşkım olmadı benim...
    (Sınıfça gidilen pikniklerde kıçımıza batan platonik
    dikenleri saymazsak...)
    Ankara'ya usul usul kurşun yağıyordu... Ve belli bir
    saatten sonra sokağa çıkmamayı öneriyordu haber
    bültenleri... Oysa hiç kurşun yaram olmadı benim...
    Ve hiçbir mahkeme tutanağında geçmedi adım...
    Çatışmaların ortasında sevimli bir çocuk yüzüydüm
    sadece...

    Sana şiirler biriktiriyordum fen bilgisi defterimde ama
    sen yoktun... Ben, senin beni sevebilme ihtimalini
    seviyordum, suni teneffüs saatlerinde... Okul servisi
    seni hep zamansız, amansızca bir lojman griliğine
    götürüyordu... Ben, senin benimle Tunalı Hilmi
    Caddesine gelebilme ihtimalini seviyordum...

    Ben senin beni sevebilme ihtimalini seviyordum.

    Yaz sıcağı toprağa çekiyordu tenimin çatlamaya hazır
    gevrekliğini... Sonra otobüs oluyordum
    kırık yarık yolların çare bilmez sürgünü...
    Ne yana baksam dağ ve deniz sanıyordum Muş
    ovasının yalancı maviliğini... Otobüs oluyordum bir
    süre... Yanımızdan geçen kara trenlerle yarışıyordum
    yanağım otobüs camının garantisinde...
    Otobüs oluyordum... Bir ülkeden bir iç ülkeye...
    Çocukluğuma yaklaştıkça büyüyordum...

    Zap suyunun sesini başına koyuyordum şarkılarımın
    listesinin... Korkuyordum... Sonra iniyordum otobüsten...
    Çarşıdan bizim eve giden, ömrümün en uzun, ömrümün
    en kısa, ömrümün en çocuk, ömrümün en ihtiyar yolunu
    koşuyordum... Çünkü sonunda annem oluyordum babam
    kokuyordum sonunda...

    Soğuk ve şehirlerarası otobüslerde vazgeçtim
    çocuk olmaktan...
    Ve beslenme çantamda
    otlu peynir kokusuydu babam...

    Ben seninle birgün Van'daki bir kahvaltı salonunda...
    Ben seninle (sadece bilmek zorunda kalanların bildiği)
    bir yol üstü lokantasında...
    Ben seninle, Ağrı dağına mistik ve demli bir çay
    kıvamında bakan Doğubeyazıt'ın herhangi bir toprak
    damında...
    Ben seninle herhangi bir insan elinin terli
    coğrafyasında olma ihtimalini sevdim...

    Ben senin
    beni sevebilme ihtimalini sevdim...
    (bkz: kafa siken şiirler)
    2 ...
  12. 29.
  13. Madem ki ayrılığa hüküm giymiş bu yürek
    Artık ölmek için yaşamak gerek
    Hayatımın gözelerinden
    Damıttığım bu şiiri bin kez ölerek
    Sana adamamı bekleme benden
    Gün gelir tütmez olursa ocağım
    Acılar var bende duvağı açılmamış
    Bekle, sana onları adayacağım.

    (bkz: mustafa islamoğlu)
    3 ...
  14. 28.
  15. minicik bir kelebek,
    kanatları benek benek.
    hep kırlarda dolaşır,
    türlü çiçek emerek.
    5 ...
  16. 27.
  17. bir şehrin uzak semtleri gibi gözlerin
    üzgün, kara, ayaklanmaya hazır.

    (bkz: ismet özel)
    1 ...
  18. 26.
  19. ey, iki adımlık yerküre
    senin bütün arka bahçelerini gördüm ben !

    (bkz: nilgün marmara)
    1 ...
  20. 25.
  21. "gitmeni asla istemediğim halde
    buna mecbur olduğunu görmek
    ve sana bunları söylemeden
    ''git artık'' demek
    ''beni ne kadar çabuk unutursan, o kadar çabuk
    kavuşacaksın mutluluğa''
    demek sana ne de zor
    seni görmemek ve belki yıllar sonra
    karşılaştığımızda
    bana bir yabancı gibi bakmanı istemek senden...
    yeni bir sevdayı yasakladığım kalbime söz geçirmek."

    (bkz: özledim seni)
    2 ...
  22. 24.
  23. kim bilir şimdi nerdesin
    senindir yine akşamlar
    merdivende ayak sesin
    rıhtım taşında gölgen var...

    (ahmet hamdi tanpınar)
    3 ...
  24. 23.
  25. Başlangıçta doğruydu belki.
    Sıradan bir serüven, rastgele bir ilişki gibi başlayıp,
    Günden güne hayatıma yayılan, varlığımı ele geçiren,
    Büyüyüp kök salan bir aşka bedellendin.
    Ve hala bilmiyordun sevgilim
    Ben sende bütün aşklarımı temize çektim
    Anladığındaysa yapacak tek şey kalmıştı sana
    Bütün kazananlar gibi
    Terk ettin.

    murathan mungan

    (bkz: yalnız bir opera)
    6 ...
  26. 22.
  27. Karşımdasın işte...
    Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni.
    Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim.
    Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim.
    Tıkandığım o an,
    Elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte,
    Aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim.
    Ellerim boşlukta, ben darda kaldım.
    Ellerim buz gibi, ben harda kaldım.
    Bir senfoni vardı kulağımda çalınan,
    bitti artık hepsi...

    Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme.
    Bakış açım belli oldu yine.
    Geride kalan, ardından bakar gidenlerin.
    Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim.
    Dağlara çarptım her esişimde.
    Yollara küfrettim her gidişinde.

    Demiştim sana hatırlarsan:
    önemli olan zamana bırakmamak değil
    zamanla bırakmamak
    Şimdi bana, geçen o zamanın
    Unutulmaz sancısı kalır

    Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim?
    Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim...

    NAZIM HiKMET
    4 ...
  28. 21.
  29. 20.
  30. bahtiyar Vahapzade'den bir selama değmedi..kesinlikle aşağıdaki orjinali daha güzel.

    Bir Salama deymedi

    Bu gün men seni gördüm,
    Salam vermek istedim,
    Üzünü yana tutdun
    Söyle illerden beri
    Qelbimizin bir duyub
    bir vurduğu illeri,
    Axı ne tez unuttdun?
    Beş ilde gözümüzden, axan o qanlı seller,
    Bir salama deymedi?
    Heç üzüme baxmadan, yanımdan nece keçdin?
    Sen eşqin salamını qorxuyamı deyişdin?
    Yoxsa sen öz ehdine, ilqarına ağ oldun?
    O qeder yaxın iken, bu qeder uzaq oldun.
    Şirin gülüşlerimiz, acı feqanlarımız
    Bir salama deymedi?
    Qayğılı anlarımız, qayğısız anlarımız
    Bir salama deymedi?
    Sen neyledin, bir düşün!
    Yalniz indi anladım; ah, sen daha menimçün
    Elcatmaz bir çiçeksen,
    Yaşanmiş günlerimtek, geri dönmeyeceksen!
    Qop ey tufan, es ey yel! Xezel olum, tökülüm
    Düz beş il üreyimde
    Beslediyim mehebbet, bir salama deymedi.
    Bir günlük hesretime doze bilmeyen, güulüm,
    Bes ne oldu? Bu hesret bir salama deymedi?
    Getdin, dalınca baxdım, can ayrıldı canımdan,
    Sen nece etinasız öte bildin yanımdan?
    Ah cekdim, başım üste yarpaqlar esdi, gülüm,
    Senin qelbin esmedi.
    Arxana da baxmadın!
    Niye senin yolunu mehebbetin kesmedi?...
    Qazancımız de, bumu?
    Deyilmemiş o salam elvidamız oldumu?
    Sen mene zülm eyledin, mene zülm yaraşıir.
    Bir salama deymeyen eşqe ölüm yaraşır
    3 ...
  31. 19.
  32. Ahmet arifin unutulmaz siirlerinden biri. cok iyi yazmis tbrkler diyoruz usta sair.
    Sus, kimseler duymasın
    Duymasın ölürüm ha
    Aydım yarı gecede
    Yeşil bir yağmur sonra
    Yağıyor yeşil

    En uzak o adsız ve kimselersiz
    O yitik yıldızda duyuyor musun
    Bir stradivarius inler kendi kendine
    Yayı reçinesi köprüsü yeşil
    Önce bendim diyor ve sonra benim
    Ölümsüz güzel ve çetin
    Ezgisidir dolaşan bütün evreni
    Bilinen bilinmeyen ıssızlıkları
    Canımı tüylerimi sarmada şimdi
    Kendi rüzgarıyla vurgun
    Sarıyor yeşil

    Rüya bütün çektigimiz
    Rüya kahrım rüya zindan
    Nasıl da yılları buldu
    Bir mısra boyu maceram
    Bilmezler nasıl aradık birbirimizi
    Bilmezler nasıl sevdik
    iki yitik hasret
    iki parça can
    Çatladı yüreği çakmaktaşının
    Ağıyor gök kuşaklarının serinliğinde
    Çağlardır boğulmuş bir su
    Ağıyor yeşil

    Yivlerinde yeşil güller fışkırmış
    Susmuş bütün namlular
    Susmuş dağ
    Susmuş deniz
    Dünya mışıl mışıl
    Uykular derin
    Yılan su getirir yavru serçeye
    Kısır kadın maviş bir kız doğurmuş
    Memeleri bereketli ve serin
    Sağıyor yeşil

    Aydım yarı gecede
    Neron çocuk kitaplarında çirkin bir surat
    Ve Sezar'sa bir ad yıkıntılarda
    Ama hançer taşı sanki
    Koca Kartaca
    Hani kibrit suyu vermişlerdi üstüne
    Bak nasıl alıyor yiğit
    Binlerce yıl da sonra
    Alıyor yeşil

    Vurur dağın doruğundan
    Atmacamın çalkara
    Yalın gölgesi
    Kuş vurmaz tavşan almaz
    Ama aç azgın
    Köpek balıklarıydı parçaladığı
    Bak Tiber saygılı suskun
    Bak nilüfer dizisi zinciri
    Bunlar bukağısı kolbağlarıdır
    Cihanın ilk umudu ilk sevgilisi
    Ve ilk gerillası Spartakus'un
    Susuyor yeşil

    Sus kimseler duymasın
    Duymasın ölürüm ha
    Aymışam yarı gece
    Seni bulmuşam sonra
    Seni kaburgamın altın parçası
    Seni dişlerinde elma kokusu
    Bir daha hangi ana doğurur bizi

    Ruhum
    Mısra çekiyorum haberin olsun
    Çarşıların en küçük meyhanesi bu
    Saçları yüzümde kardeş çocuksu
    Derimizin altında o olüm namussuzu
    Ve Ahmed'in işi ilk rasgidiyor
    ilktir dost elinin hançersizliği
    Ağlıyor yeşil
    2 ...
  33. 18.
  34. Ağlasam sesimi duyar mısınız,
    Mısralarımda;
    Dokunabilir misiniz,
    Göz yaşlarıma, ellerinizle?

    Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
    Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
    Bu derde düşmeden önce.

    Bir yer var, biliyorum;
    Her şeyi söylemek mümkün;
    Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
    Anlatamıyorum

    ORHAN VELi KANIK
    5 ...
  35. 17.
  36. Yaredir sinede eski sevgili
    Eski sevgili eski günler
    Hayata baksana takmıyor kimseyi
    Hiçbir şey diriltmez artık geçmişi
    Yaredir yine de
    Yaktın gemilerimi
    Dönüş yok artık geri
    Tak etti canıma bu maskeli balo
    Bu maskeli balo
    Ve onun sahte yüzleri
    Yaredir sinede eski sevgili
    Ne yapsan kolay unutulmaz
    Ağlama geçmişe yaşadık bitti
    Anılar bizi yalnız bırakmaz
    Yalnızız yine de
    (bkz: murathan mungan)
    0 ...
  37. 16.
  38. kişinin yaşanmıslıklarını buldugu şiirlerdir.
    Ölmeden önce en sevilen insana okunmus, ameliyat olmadan önce gülümsemesini sağlayan dizelerdir.

    diyelim ki, ağır ameliyatlık hastayız,
    yani, beyaz masadan
    bir daha kalkmamak ihtimali de var.
    duymamak mümkün değilse de biraz erken gitmenin kederini
    biz yine de güleceğiz anlatılan bektaşi fıkrasına,
    hava yağmurlu mu, diye bakacağız pencereden,
    yahut da yine sabırsızlıkla bekleyeceğiz
    en son ajans haberlerini.
    5 ...
  39. 15.
  40. nazım hikmet ve can yücel'in kaleminden çıkmış bütün şiirlerdir.

    edit: gerçekten merak ediyorum, bunun nesini kötüledin. sen nasıl bir yaratıksın, ne yer ne içersin söyle bana...
    edit2: ulan bi acayip oldum heeee. allaha mı havale edeyim, küfür mü edeyim bilemedim.
    4 ...
  41. 14.
  42. 13.
  43. sessizce ölmeliyim ağzımın kenarında bir parça kan bulunmalı,
    beni tanımayanlar kesin sevdiği yüzünden ölmiş demeliler,
    tanıyanlar ise vah zavallı çok sefalet çekti demeliler.
    ama gerçek sebep bunlardan hiç biri olmamalı.
    1 ...
  44. 12.
  45. "bir şeyi en'leştirme çabasına girmek cinayettir." yorumuyla beraber yok öyle bir şey diyerek olmadığını savunduğum şiir.
    1 ...
  46. 11.
© 2025 uludağ sözlük