beni 70'li yıllara götüren "Non, Je Ne Regrette Rien" diye başlayan parçasıyla radyo başına hapseden sanatçı. Hele onun için TRT de verilen radyo tiyatrosunu hala özlemle anarım....
fransanın tanrıçası, yüce ses, ulu ses, tapılası ses.
bir sokak kızı iken adını altın harflerle sanatın tarihine kazımış bir stardır, star demet akalın değil edith piaf olmaktır.
dineleyiciyi sanatına aşık ettirir. la vie en rose'yi bir kere olsun dinlemediyseniz çok şey, pek çok şey kaybetmişsinizdir.
fransızca bilmeseniz bile sizi bambaşka yerlere götürebilecek sanatçı. kaldırım serçesi filminde hayatı anlatılmıştır. aslında kendisine minik serçe takma ismi verilecekken, o dönemde fransa'da bu takma ismi kullanan sanatçı olduğundan ve kaldırımda şarkı söylerken keşfedildiğinden kendisine kaldırım serçesi denmiştir.
iyi hoş bi şarkıcıdır ama yaptıkları editi sözde klişelerden kurtarmak isteyen sözlük yazarlarınca şaklabanlıklara kurban edilerek başka şekilde klişelere alet oluyor günümüzde. lütfen arkadaşlar, biraz büyüyelim.
dinlerken fransizca bilmedigim icin hayıflandığım insan. bir dönem bakılması icin genelevlere verilmiş, kariyerine sokak şarkıcısı olarak başlamış, aşık oldugu adam kendisini görmeye gelirken gecirdigi kaza sonucu ölünce morfin bağımlısı olmuş, gecirdigi trafik kazası sonucu kambur kalmıştır. 1963 'te karaciger kanseri sebebiyle ölmüştür. hayatı büyük trajedilerle geçmişse de mesleginde çok başarılı olmuş ve fransa'nın en sevilen kadın vokalleri arasında yeralmıştır.
her dinlendiğinde insanda bir fransız filminin baş aktrisi hissi uyandıran, büyüleyici, alıp götüren, yok eden ses.
bilmiyorum, hislenirim ben...
--spoiler--
3 yasinda menenjit geçirip kör olmus, sonra 7 yasinda kendiliginden görmeye baslamistir tekrar. ama hayati boyunca talihsizlikler, acilar pesini birakmamistir. küçük kizini yine menenjite kurban vermistir. ve cenazesini kaldiracak parasi bile yoktur o zamanlar.
hayatim adli otobiyografisinde geçen çok içli bir hikayedir bu: sabah saatin dördünde öyle ümitsizce para ararken, kendisi gibi fakir arkadaslarinin yardimlari da yetmezken ve cenaze masraflari için gerekli 10 frankin eksikligini hissederken bir adam laf atar arkasindan, "benimle birazcik eglenmek için ne istersin?" diye. "10 frank" der o da. küçük bir otele giderler. yabanci 10 frank'i pesin verir hatta. ve yapamayacagini anlar o zaman edith. aglamaya baslar adamin karsisinda; ve hikayesini, çocugunu kaybettigini, topraga verecek parasi bile olmadigini anlatir. ve adam parayi alarak gitmesine izin verir...
söyle yazar piaf (ki fransizca serçe demektir piaf): "iste, bugüne kadar darda kalanlara en ufak bir karsilik bile beklemeden yardim etmemin asil nedeni bu adamdir. peki, bu adam bana bir fahise gibi davranmis olsaydi... belki de bugün birçok insanin vücudunu, birçogunun da ruhunu son anda kurtaran biri olmayacaktim. bugün dahi, bana başkalarina yardim etme duygusunu saglayan bu insana minnettarim".
--spoiler--
şu dünyada müziğin evrensel olduğunun en büyük kanıtlarından biri. bu kadar kana-ruha işleyen kaç ses duyduk ki...sayılı...fransızca biliyor gibiyim onun sayesinde. bir piaf dili var ki, bende bambaşka bir dil oluşturdu. hani insan bazen gözleriyle muhabbet eder ya dostuyla, işte bu kadın öyle bir şey.
kadında her şey yüz ve vucut güzelliğidir sözünü yerle yeksan eden bir müzisyendir.
aslında özellikle 60 lardan sonra dünyayı saran amerikan çılgınlığı olmasa dünyanın insana ne denli renkli olabileceğini de hatırlatır.,50' lerden gelen bu ses.
şu rap zencilerin kliplerde karı kız eşliğinde oto show yaptığı müzikler nire bu kadının sesi nire. edit piaf fransız mutfağı ise günümüz müziği hamburger tadıdır.
çok sık dinlenildiğinde tekrar dinleme isteği uyandıran modern sanatın müzikte ruh bulmuş hali. plakları arşivler için olmazsa olmazdır.piaf bir gerçekliktir çünkü. sanatsal kaygılardan arınıp sabah güneşiyle dinleyip huzur bulma sebebidir.
ona adanan la mome filmi bir saygı timsali adeta.