--spoiler--
bu gemi ne zamandır burada
çoktan boşaltmış yükünü
gece de ölmüş, rıhtım da bomboş
mavi bir suyun düşünü uyutur bir tayfa
arkada, güvertede
ah, neresinden baksam sessizlik gene
--spoiler--
sohbet, bir gezinti- her neyse az bulmaktadır. Şair, gün boyu bunlarla yaşamaktadır. Oysa daha sık birlikte olabilirler. Böyle daha güzel olur.
Karanfil aşk olmalıdır. Sevgiliyle rakı içerken sarhoşluk damarlardan hücrelere doğru yayılırken, bir ağaç gözümüzün önünde ama biz hiç fark etmeden nasıl büyür, her bahar çiçek açarsa içimizde, irademiz dışında damarlarımıza yayılan aşktır. Aşkın eline düşünce şairde ne geçim derdi mide, ne dünyaya ilişkin düşünceler her şey küçülüyor. Aşk kafaya girince akıl seyahate çıkar derler. Şair kilometreyi sıfırlıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Sevgili, karanfili seviyor. Şair de karanfili sevgiliye veriyor. Sevgili de bir başkasına Burada karanfilin aşkı değil, sevgiyi-dostluğu; dostluk ve yoldaşlıktan doğan coşkuyu simgelediğini söyleyebiliriz. Çünkü aşk, paylaşılmaz... Sevgiler dostluklardır paylaşılan. O zaman şiir yeni bir anlam kazanıyor: Şair aşkı çiçeklerden gülle özdeşleştiriyor; sevgiyi, dostluğu ise karanfille Şair, ilanı aşk ediyor ama o güzeller güzeli dost kalalım diyor. Oysa güzel olmak vardı senle, bir aşkı paylaşmak vardı. Fakat o güzelle dostluğu paylaşmak da güzeldir, hem bu sayede onun dostlarıyla, çevresiyle de elden ele geçen karanfiller paylaşacaktır. Az şey mi?
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Aslında bu da bir sevdadır birlikte büyütülen. Ama şair yine de bununla yetinemez,bu o değildir çünkü. O, başka bir sevdayı yaşamakta, başka bir aşktan bahsetmektedir. Bu sevda öylesine baş döndürücüdür ki sevgilinin renkleriyle şairin renkleri, zevkleri duygu-ları, değerleri bir araya gelince ışık tayfı gibi her yer beyaza kesmektedir. Hayat yine baş döndürücü, dertler yine sıfırlanmaktadır.
Aşk, insanı uçurur, ayağını yerden keser; oysa diğer sevgiler yerçekimlidir.
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de
bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle
ve yarışırsa ancak monet'nin
kadınlarına yaraşan giysilerinle
gördüm de
ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç
Hani bir çalgıcı vardı, başını çalgısına koymasa uyuyamaz
Sonra?
Sonra ne? işte bir çamur gibi sıvanmış odaya
Karanlık bir kilisenin
ihtiyar zangoçunun ağzıyla
Günaydın!
iyi bir gün başlar ne de olsa.
"...Ah güzel Ahmet Abim benim
Gördün mü bak
Dağılmış pazar yerlerine benziyor şimdi istasyonlar
Ve dağılmış pazar yerlerine memleket
Gelmiyor içimden hüzünlenmek bile
Gelse de
Öyle sürekli değil
Bir caz müziği gibi gelip geçiyor hüzün
O kadar çabuk
O kadar kısa
işte o kadar..."
ikinci yeni şiirin derleyip toparlayıcısı. bu adam olmasa ikinci yeni şiiri aynı çatı altında düşünmek mümkün olamazdı. bir parça karakoç, biraz turgut, biraz cemal...
"güneşi sormuyorum lekelenmiş dallardan
dalları sormuyorum dallardan daha iyi
yüzümü istiyorum bir süvari alayından
ne yapsam istiyorum, ama istiyorum
bir kişi bile değilim yalnızlıktan"
"bahçeme gelip bahçemi büyütüyor
uzanıyor gölgesine ağaçlarımın
görüyorum onu geceyle gündüzün ötesinde
kuşkum yok pan değil bu
bateri çalıyor havuzun dibindeki kadın
belirsiz bir güne yaslanmış
mağaralarından geçiyor balık sürüleri
yetmiyor mu ki
düşlerine ödünç veriyor kendini üstelik
bir tabak buzlu çileği şiire yerleştiriyorum bense
gizli kalmasın diye belirsizlik"