"Şiirler yazdım, kitaplar okudum
Elimde bir bardak aldım, onu yeniden oydum
Derinlerde kaldım böyle bir zaman
Kim bulmuş ki yerini, kim ne anlamış sanki mutluluktan
ey yağmur sonraları, loş bahçeler, akşam sefaları,
söyleşin benimle biraz bir kere gelmiş bulundum."
Evet evet
Doğrusu bilmiyorum
Dalıp dalıp gidiyorum böyle
Dalıp dalıp gidiyorum ve dalgınlığımda bir kent
Bir duvar, birde sen,duruşunda güz özellikleri
Dostlar,bütün dostlar içeride.
Bir kentmi,bir yüzmü,binlerce yüzmü,bir kentmi
Beyazmı,dahamı beyaz,okadar çokmu beyaz
Bütün bunları kendime bir adres gibi sorup
Hüznüme,kalbime,soğuğuma
Gelecekten arta kalan bir mutluyum
Ben gelecekten korka korka dönen bir mutluyum
Dünyanın bu küçük sesini işit
Bak,bir dalı,bir örtüyü,bir denizi tutan ellerime
Nanelerden,ıtırlardan,ıhlamurdan gelen
Anlayamadığım sevgililik
Var ya
Yani uzaktan yüzünü bile seçemediğin birinin
Adı en sevdiğin şairin adıyken
Soruyorsun birde
Gülüyorsun,gül ya,neden gülmeyeceksin
Ağlayacaksan ağla işte
Bir gülüp bir ağlayacakken böyle sen
Soyulmuş bir dilim ayva yetişiyor gözlerime
Kaynamış suda pembeleşirken
Kederlerde bütün yüzler birleşir
Ve unutma gereklidir
Bir başka bakışında da gökyüzleri vardır,düz
Kuş sürüleri vardır eğri
Bir sana bir ayak bileklerine bakanların dünyasıda vardır ki
ister kıyıları çekine çekine döven sulara benzet
ister ağır ağır yanan yaprak kümelerine
Anlıyormusun
Anlıyorsun elbette
Ne yaparsan yap yürürlüktedir yetinmezlik.
Maviyi soruyordun,gözlerimden yüzüme yayılan maviyi mi
Bir renk değildir mavi huydur bende
Ve benim yetinmezliğimdir
Ve herkesin yetinmezliğidir belki
Denecektir ki bir süre
Ve denecektir
Bir akşam üstünü düşünmek bir akşam üstünü düşünmekten
Başka nedir ki
Gelecekten utanarak dönen bir sevinçliğim
Ya sizler
Ey sırasını beklemeden gelen Akşam üstleri!
Cogu insanin tek basina 'mavi huydur bende' kismini kullandigi Edip Cansever siiri.
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
Cemal Süreya bın yakın arkadaşı büyük yazar. Şöyle bir konuşma geçer Cemal Süreya ike arasında :
"Cemal Süreyaya içki içmesini ben öğrettim."
- Edip Cansever
"Edipe şiir yazmayı ben öğrettim."
- Cemal Süreya
adını funda oteli koy
aklından gelip geçen bir yazın
ve akşam güneşlerinde orda burda
bir deniz kıyısında, eski bir yıkıntıda
ince ince gezinen turuncu adamların,
adını funda oteli koy
sevdamızın da adını
ayakları dibinde gün batımının.
ve ağzında binlerce güneşin tadı
Dilinin ucunda yalnızca kendi adın,
çünkü sevdikce beni sen kendini tanıdın.
şairim, masaya: kim bulmuştu ki yerini/kim ne anlamıştı sanki mutluluktan sesini koydu. nisandı; bulutları morarmış bir ilkyazda sesinin yankısı vardı. onun soruları bütün ilkyaz şikayetçilerinin sorularıyla yağmurlarda sırılsıklamdı.
her şey uyarabilirdi onun içindeki sessizliği. küreksiz bir teknede çıkarıp flütünü kendinden uzaklara çalardı...
oysa o da bir zaman geçerdi tek yıldızdan üşüyerek; yürüdükçe dizelerinin imbiğinde incelirdi kent...
şairim masaya umutsuzlar parkını koydu; park tenhaydı, ama rengarenkti hayat gibi, aşk gibi... orada sözcükler seviştirdi; dizeleriyle sevda ile sevgiyi kesiştirdi...
sonrası kalırken, sonsuzlukta şairin sesi... elden ele, karanfilli! daha dağılmış pazar yerlerine benzerken memleket, kaypak rüyalara kaçardı yüzünde güz izleri taşıyan şairin esmer sevgilisi...
şairim, masaya tragedyaları koydu; destur adlı şiirden ve ateşin böğründe durdu. yangının alazında şiir demledi, ağladı, seyreyledi...
şairim, masaya kirli ağustosu koydu. ağustos, kirini güz aylarına emziriyordu; sonra yapraklar sararıp savrulurken, şairim ölüyordu. dizeleri hâlâ bakmalar denizini kulaçlıyordu; onun şiirinin diyarbakırda bile imbat kokması belki bundandı.
şairim masaya sonrası kalırı koydu. masanın üstüne ne varsa koydu: masa da masaymış ha/bana mısın demedi bu kadar yüke.sonrası kaldıydı, bu doğru...
birileri az az içinde yaşıyordu; aşkı duyunca bir başına kalıyordu. bir pencere az, bir pencere çoğala çoğala. şairim bir pencerenin önünde bir karanfile gülüyordu, karanfil ona.
o ki ölüme dek şiirle hep bir itirazda ve öyle bir tevazuydu ki yetindi toprakla, bir onunla...
kim bulmuştu ki yerini şairim, kim ne anlamıştı sanki mutluluktan?
unutma, sesi geçti şairimin yorgun, yaslı kalabalıktan..."
"Dönelim
Döndürsün bizi
Kalbin akıp giden bulutlara benzeyen sesi
Yağmursuz bir yağmura açılmış kapılardan
Ve akılda kalan bir yokuştan
Ve yalnız çocuklara özgü o sonsuz sinema koltuklarından
Ve çocukluktan
Dönelim
Dönelim mi biz
Gençlikten, oralardan
Mutluluğu bir kabuk gibi saran mutsuzluklardan
Dönelim mi acıya
Acıya, büyük acıya
Ve soralım mı acaba
Ey büyük yalnızlık insansan eğer
Bir kaya
Dalgalar yalarken onu
O bakarken kaskatı kalabalıklara
Ah, kalbin bulut bulut akan sesi."
bugün ölüm yıl dönümü olan arafta kalmış şair. ece ayhan ''esnaf'' deyip niteliksiz bulurken cemal süreya adına methiyeler düzmüştür ondandır araftalığı.
anısına...
cansever'e
necip fazıl, kızgınlık gürültü yapar kırgınlık sessizlik diyor;
hem bağırmak istiyorum duymazsın nasılsa diye,
hem de susmak, susmak: kayısılı form getirirsin diye.
cansever diyor ki; sesini kes,
ben nasılsa yerçekimli karanfilde anlattım sizi.
tamam diyorum kızım kıs sesi.
sonra
saat iki falan oluyor
oğuz atay; tehlikeli oyunlar sayfa bilmem kaç aç diyor!
açmıyorum; çünkü biliyorum sonrası kalır
kaçıyorum anlayacağın nasılsa bulmazsın diye.
derken kara kutum açılıyor,
midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
"hiçbir şeyin hiçbir şeyliği gibi bir şeydim. bir ara
hiç kimselerin tutmadığı oyunlara giderdim
tiyatrolar ki benim en sevdiğim boşluklarımdır. maun tabutumda
her yerleri çok süslenmiş ölüler gibiyimdir
bir kurdelenin ya da gümüşten bir haçın altında sanki
geri çekilmiş yüzümle, geri çekilmişliğe dargın yüzümle