" Bütün yüzler budur sanıyorum
Çok kaybettim niye olduğumu
Oynasam kazanırdım kendime göre
Belki de bir Tanrı bulup sığınır ellerime
Büyütür dururdur korkunçluğumu.
Onu gezdiriyorum şimdi; o garip, anlaşılmaz
Ben ki ölmedim daha, ölümün yüzü bu
Bir çiçek kırılsa, bir dal eğilse
Yok diyecek doğrusu ölümün zaferine
Yani bu uzaklık zorunlu. "
Yarısı yenmiş bir elmaydık bana sorarsan
Ikimizdik, iki kişi değildik
Bakıyorsak birlikte bakıyorduk gözlerimin içine
Birlikte gözlerinin içine bakıyorduk senin
Yanlıştı, doğruydu, hiç bilmiyorum
Sanki bir bakıma ayrılık böyle. *
çağrılmayan yakup adlı şiiri efsanedir. üzerinde konuşlup düşünülmesi yeni yeni buluşlar sağlayan uzun mu uzun bir şiir. ilk kısmı şöyle:
Kurbağalara bakmaktan geliyorum dedi Yakup
Bunu kendine üç kere söyledi
Onlar ki kalabalıktılar kurbağalar
O kadar çoktular ki doğrusu ben şaşırdım
Ben yani Yakup her türlü çağrılmanın olağan şekli
Daha hiç çağrılmadım
Biri olsun Yakup! diye seslenmedi hiç
Yakup!
Diye seslenmedi ki dönüp arkama bakayım
Ve içimden durgun ve çürük bir suyu düşüreyim
Ceplerimdeki eskimiş kağıt parçalarını atayım
Sonra bir güzel yıkanayım da
Ben size demedim mi.
" susmanın su kenarındayız bugün
ne kadar sevgiyle konuşsak- konuşuyoruz da-
korkuyoruz göz göze gelince hilmi bey
korkuyoruz
sanki gözler rakiptir de birbirine- öyle değil mi-
ve bir yokuştan iner gibi oluyoruz
bir yokuştan bir yokuşa sürekli
-nereye?
-bilmem ki
ellerimizde alkol sesleri, saçlarımızda
alkol sesleri
dağlarımızda,içdenizlerimizde
ve günler günlerin içinde öyle yavaş ki."
"Bazen da bir yerde kuşlar vardır
Ne uçmak, ne görünmek için
Bir karanfil pencereyi deler
Bir kapı kendiliğinden kapanır
istesek sevişirdik, ama olmadı
Biz değil yaşayan acılardır.
Gitsem de her yerde biraz vardır
Hatırda zamansız bir plak
Bir otel kapısı, biraz istasyon
Vardır o seninle birlikte olmak
Buluşur çok uzaktan ellerimiz
Ve nasıl göz gözeyiz ansızın bir infilak."
"yerleştir bu sevdayı her yerine
yüzünde ter olan su damlacıklarının
kaynağına yerleştir
her zaman saklamadığın, acısızlığın son durağına
gül taşıyan cocuğuna yerleştir
ve omuzlarına daracık omuzlarına
üşümüş gibisin de sanki azıcık öne taşırdığın
tam oraya işte, uçsuz bucaksız bir düzlükten
bir papatya tarlasıyla ayrılmış göğüslerine yerleştir
ve esmerliğine bir de, eski bir yangının izlerinin renginde
saçlarının yana düşüşüne, onları bölen ikiliğe
alnından başlayan ve ayak bileklerinde duran
yani senin olmayan, seni bir boşluk gibi saran hüzne
Yerleştir onu bir kentin parça parça aklında tuttuğun
kar taneleri gibi uçuşan
ve her gün biraz daha hafifleyen semtlerine
yerleştir bu sevdayı her yerine."
Nick'imin ilham kaynağı ikinci yeni şiirinin en önemli temsilcilerindendir. Şiirlerinde kapalı, anlaşılması güç, yine de anlamdan ayrılmayan bir dil kullanmıştır.
yeşil ipek gömleğinin yakası
büyük zamana düşer.
her şeyin fazlası zararlıdır ya,
fazla şiirden öldü edip cansever.*