bugün

insan ırkı kadar kendini bir bok sanan ırk yok alt tarafı biraz kafası çalışan hayvanlarız işte. güçlü olanın hayatta kaldığı zayıf olanın yok olduğu, kadınların da zayıf olduğunu bildiği için güçlü erkeklere meylettiği bir ırk.
friedrich nietzsche'nin kitabı.

-bir şey “istemek”, bir şeye “göz dikip uğraşmak”, bir “amacın”, bir “dileğin” ardından koşmak –başımdan geçmiş şeyler değil hiçbiri. şu anda bile geleceğime –engin bir gelecek– dalgasız bir denize bakar gibi bakıyorum: bir tek istek kışkırtmıyor onu. bir şeyin olduğundan başka türlü... ama hep böyle yaşadım ben. bir tek şey dilemedim.
Burada Stendhal'den bahsedilen bir alıntı için (bkz: #42791609)
Nietzsche’nin incecik eseri. Birkaç saatte bitirirsiniz. Yamulmuyorsam bu onun en son eserlerinden biri, dolayısıyla kitap daha çok bir geçmişe bakış gibi, konuyu iyi kötü bilenler için bir özet gibi olmuş, Nietzsche bütün eserlerini gözden geçirmiş, yorumlamış.

Ayrıca bu kitap sayesinde Nietzsche’nin Almanlardan ve Almanlıktan ne kadar tiksindiğini öğrenebilirsiniz, zira bıyık reis kitap boyu sık sık “Almanya nereye girse, ekini berbat eder.” Demektedir, adeta kitapta Almanların bir anasına sövmediği kalmıştır. Bunun dışında hoşuna gitmeyen kimselere karşı da oldukça ağzı bozuktur Nietzsche bu kitapta: “uslanmaz kuş beyinliler, soytarılar” gibi hakaretler gırla kitap boyu. Reis resmen mardinli serseri gibi diss atmış.

Almanlara olduğu gibi, feministlere de düşmandır: “"Kadının özgürleşmesi", özürlü, doğuramaz kadınların gerçek kadına karşı içgüdüsel kinidir bu. "erkek"le kavgaya gelince, bu bir yoldur, bir sözde nedendir, bir taktiktir yalnızca. Kendilerini "gerçek kadın", "yüksek kadın", "ülkücü kadın", "ülkücü kadın" diye yükseltmekte, aşama sırasında kadının yerini alçaltmaya çalışırlar; bunun için de en şaşmaz yol, lise öğrenimi yapmak, pantolon giymek ve sürü olarak oy verebilmektir. Aslına bakılırsa, özgürleşen kadınlar "bengi dişilik" ülkesinin anarşistleridir; kuyruk acısı vardır onlarda, öç isteği vardır derinlerinde yatan... En kötüsünden bir tür "ülkücülük" vardır ki erkeklerde de rastlanır ayrıca, o evde kalmış kız örneğinde…”

Bir de kitap boyu kendini övüyor, yok şöyle iyiyim böyle iyiyim. Bıraksaydın da ona biz karar verseydik. Sürekli övmüş kendini. Öyle bir övmüş ki, hani MFÖ “peki peki anladık” isimli şarkısını ayhan Sicimoğlu yerine Nietzsche’ye yazsa da olurmuş.

Kitapta hoşuma giden yerlerden bazıları aşağıdaki gibidir:

Yetkin insan duyularımıza hoş gelir; hem sert, hem körpe, hem de güzel kokulu bir odundan yontulmuştur. Kendine yarayan şeyden tat alır yalnız; yarama sınırı aşıldığı an tat alması da, hoşlanması da biter. Zararlı bir şeyin ilacı nedir kestirir; kötü rastlantıları kendi çıkarına kullanmasını bilir; onu öldürmeyen şey daha da güçlü kılar. Gördüğü, işittiği, yaşadığı her şeyden kendi payını çıkarır içgüdüsüyle: Ayıklayıcı bir ilkedir, pek çok şeyi geri çevirir.

“insan” denen çalgı nasıl bir çalgı olursa olsun, nasıl uyumlanırsa uyumlansın, ondan dinlenebilir bir şeyler çıkaramazsam, hastayım demektir.

yalnız décadent’lar (yozlaşmışlar) için bir erdemdir acıma. Acıyanları kınamıyorum, çünkü utanmayı, saygıyı, insanları ayıran aralıkları sezme duygusunu kolayca yitirirler; çünkü acıma bir anda o ayak takımı kokusunu belli eder, görgüsüz davranışlara öyle benzer ki ayırt edilemez, –çünkü acıyan eller kimi zaman neredeyse yok edercesine bir büyük alın yazısının, yaralarla dolu bir yalnızlığın, bir ağır suç işleme ayrıcalığının içine karışabilirler. Acımanın aşılmasını soylu erdemlerden sayıyorum.

Kendimizi korumayı, bedenin, yani yaşamın gücünü arttırmayı önemsemekten bizi alıkoyuyorlarsa, kansızlığı bir ülkü, bedeni küçümsemeyi "ruhun kurtuluşu" sayıyorlarsa, bunlar décadence'a götüren yol değil de nedir?

Hiçbir şey de insanı hınç duyguları gibi çabucak eritip bitirmez. Kızgınlık, hastalıklı alınganlık, öç almaya güçsüzlük, öç isteği, susuzluğu, her türlü ağu karma, –bunlar bitkin insan için şüphesiz en zararlı tepki çeşitleridir: Sinir gücünün çabucak tükenişi, zararlı salgıların, örneğin midede safranın, hastalıklı bir artışıdır bunların sonucu.

saldırmak benim için iyilikseverliğimin, bazen de minnetimin kanıtıdır. Adımı bir şeye, bir kişiye bağlamakla onu saydığımı, seçip üstün tuttuğumu göstermiş olurum

açık havada, yürürken doğmayan, kasların da birlikte şenlik yapmadığı hiçbir düşünceye güvenmemeli.

Her türlü okuma benim için dinlenmeden sayılır; dolayısıyla beni kendimden çekip alan, başka bilimlerde, başka ruhlarda gezmeye çıkaran, artık önemsemediğim şeylerden sayılır. Önemsediğim şeylerin yorgunluğunu alır zaten okumak. Sıkı çalışma dönemlerinde tek kitap göremezsiniz çevremde.

Büyük ozan, yalnız öz gerçeğinden beslenir, öyle ki sonunda yapıtına dayanamaz olur üstelik... Zerdüşt’üme şöyle bir göz atayım yeter, dayanılmaz bir hıçkırık nöbeti içinde kendimi tutmaksızın, odamda yarım saat bir aşağı bir yukarı gezinirim.

“Tanrı”, “ruhun ölmezliği”, “kurtuluş”, “öte dünya”, daha çocukken bile ne dikkatimi, ne de vaktimi verdiğim kavramlar hepsi, –belki de bunlar için yeterince çocuksu olmadım hiç? Benim için bir sonuç değildir tanrısızlık, hele olay hiç değildir; içgüdümden gelir düpedüz.

insanlığın bugüne dek önemle düşünüp durduğu şeyler gerçek bile değildir, kuruntudur yalnızca; daha sert deyimiyle, o sapına dek zararlı, hasta yaratıkların bozulmuş içgüdülerinden doğan yalanlardır; –o kavramların topu, “tanrı”, “ruh”, “erdem”, “günah”, “öte dünya”, “doğru”, “bengi yaşam”... Ama insanoğlunun büyüklüğünü, “tanrısallığını” hep bunlarda aradılar... “Küçük şeyleri”, yani yaşamın temel konularını küçümsemeyi öğretmekle, en zararlı insanları büyük inan saymakla yurt yönetiminin, toplum düzeninin, eğitiminin tüm sorunlarını ta köklerine dek bozdular...

hiç kimse bir şeyden –kitaplar da giriyor bunun içine– zaten bildiğinden çoğunu çıkarıp alamaz. Bir şey bize yaşantı yoluyla açık değilse onu duyacak kulak da yoktur bizde.

insan kendi kendine sağlam bir dayanak olmalı, iki ayağı üstünde korkmadan durabilmeli; başka türlü sevemez yoksa. Kadınlar da pek iyi bilirler bunu: O çıkar gözetmeyen, o nesnel erkekler vız gelir onlara...

Nasıl olursa olsun, cinsel yaşamı küçümseme, onu ayıp kavramıyla lekeleme, yaşamın kendine karşı işlenmiş bir suçtur, –yaşamın Kutsal Tinine karşı günahın ta kendisidir.

Gördüğünüz gibi, yer yer güzel olmakla birlikte, pek bir şey katan bir eser değil. Nietzsche’yi seviyorsanız okuyun, onun dışında bence pek bir şey kaçırmazsınız. 6/10.
3. tekrara başlayacağım yarından itibaren,

piştikçe değişik anlamlar çıkartıyor insan okuduklarından.
isa peygamberi başında dikenli bir taçla gösteren tablolara verilen isim.
cemil meriç 'in mağaradakiler kitabının kapanış bölümünün adı.

--spoiler--

"her aydınlığı yangın sanıp söndürmeğe koşan zavallı insanlarım: karanlığa o kadar alışmışsınız ki yıldızlar bile rahatsız ediyor sizi! düşüncenin kuduz köpek gibi kovalandığı bu ülkede, düşünce adamı nasıl çıkar?"

--spoiler--
dosttur, candır. çok dinler az konuşur varsa söyleyecek sözü söylemekten çekinmez sabahları huysuzdur. karnı acıktı mı da huysuzdur. keyfi yerindeyken muhabbeti çok iyidir ilk içkilerimizi beraber içtik inşallah sonuncusunu da beraber içeceğiz dediğimdir. sözlükte daha çok yazması dileği ile...
Kaliteli yazardır. Sevdim kendisini.
kenan ışık'ın sunduğu "kim milyoner olmak ister?" adlı programda türkçe manası sorulmuş olan söz öbeği.

(bkz: işte insan)
8. nesil, entryleriyle sözlüğü şenlendirmiş yazar ve kadim dostum.
kitaptan bir pasaj:

Başıma geleceği biliyorum. Bir gün korkunç birşeyin anısıyla birlikte söylenecek benim adım, –yeryüzünde eşi görülmemiş bir bunluğun, en derin bulunç çatışmasının , o güne dek inanılmış, istenmiş, kutsallaştırılmış ne varsa, hepsine karşı yöneltilecek bir son sözün anısıyla. insan değilim ben, dinamitim. Bütün bunlara karşın, din kurucularını andırır bir yanım yok, –dinler ayaktakımı işidir; dindar birine dokununca, ardından ellerimi yıkamam gerektir. “inananlar” istemiyorum; kendi kendime inanmak için bile biraz çokça hayınım sanıyorum; yığınlara değil benim konuşmam… Günün birinde beni ermişler katına koyacaklar diye ödüm kopuyor: Anlıyorsunuz ya, bu kitabı önceden çıkarıyorum ki, ilerde benim adıma ahmaklıklar yapmasınlar. Ermiş olmak istemem, soytarı olayım daha iyi…

Belki öyleyimdir de. Buna karşın, daha doğrusu, daha doğrusu karşın değil –ermişlerden daha iyi dolandırıcı gelmemiştir çünkü, –doğrular çıkıyor benim ağzımdan. Ama benim doğrularım korkunçtur: Bugüne dek yalana doğru dediler çünkü. –Tüm değerlerin yenilenmesi: insanlığın en yüce bir kendine geliş eylemine –ki bende cisim bulmuş, deha olmuştur– taktığım ad budur işte. Talihim böyle istiyor, ilk namuslu insan ben olmalıyım, binlerce yıllık yalan dolana karşı durmalıyım kendimi… Yalanın yalan olduğunu duyup… koklamakla, doğruyu ilk bulan ben oldum… Burun deliklerimdedir benim dehâm. Şimdiye dek hiç kimse benim durduğum gibi karşı durmamıştır ya, gene de yadsıyan bir kafanın tam tersiyim ben. Şimdiye dek eşi gelmemiş bir muştucuyum; şimdiye dek kavramı bile olmayan, öylesine yüksek ödevler biliyorum; ancak benimle birlikte umut bağlanıyor gene. Böylece, zorunlu olarak yıkım getirici bir adamım ben. Çünkü doğru binlerce yıllık yalanla kavgaya tutuşunca, kimsenin aklından bile geçirmediği depremler, sarsıntılar göreceğiz; dağ, koyak birbirine karışacak. Siyasa kavramı o gün bir düşünceler savaşı içinde hepten yitip gidecek; eski toplumun tüm siyasal kurumları havaya uçacak, –çünkü yalan üstüne kurulmuş topu da. Yeryüzünde ilk benimle başladı büyük siyasa.
kitabın "neden böyle bilgeyim" ve "neden böyle akıllıyım" tarzı bölümlerine geçince her insan "ne oluyor lan? bu ne kendini beğenmişlik bu adamımı okuyacağım ben" diyorsa da yine her insan "seve seve" okuyor bu kitabı 'genele' vuracak olursak. Zaten sonuç olarak ta herkes bu başlıkların aslında bir kendini beğenmişlik olmadığını çok geçmeden anlıyor ve zaten tam olarak ta işte bu yüzden sıkılmadan kitabı bitiriyor.
latince:('işte(bakın) insan'),dövülerek bağlanmış başında dikenden bir taçla hz. isa'yı kalabalığa sunan pontius pilatus
tarafından söylenen cümle.bu sebeple hz. isa'yı dikenli taçla gösteren bütün sanat eserleri ecce homo adını almıştır.aynı zamanda nietzsche'nin biyografik eserinin adıdır.
latince. işte o adam! (isa peygamber)
ecce homo; "işte adamınız" anlamını taşır. Hz.isa roma valisi tarafından yargılanırken, roma valisi onu yahudilere göstererek sarfetmiştir bu sozu. "işte adamınız! işte kralınız bu mu ? bu hale mi düştü?" ve Nietzsche; dinin, din adamlığının üst insanı engelleyen faktorlerin başında oldugunu bildirmek için dine, din adamlığına bunu soylemiştir. "işte adamınız!"
Nietzsche'nin en güzel kitaplarındandır. okunasıdır. anlanasıdır.
friedrich nietzsche'nin 1888'de akıl sağlığını yitirmeden hemen önce yazdığı kitabıdır. yazılmış en iyi otobiyografilerdendir. nietzce'yi anlamak isteyenler için önerilen ikinci kitaptır. her bir eserine karşı neler hisseder yazar, ne tür bağlantılar kurar o an yaşadıklarıyla, bunu en iyi anlatan eserlerdendir. nietzsche zerdüşt'ü yazmıştır; ama tekrar anlatırken ağzından dökülen ballar için defalarca okunasıdır.
ecce homo:
görsel
!
nietzsche'nin kendini bolca övdüğü eseri.
"işte insan" adı ile 1969'da yayınlanmış azra erhat kitabıdır.
"insanım, seni sana söylemek istiyorum." diyerek başlar. doğrusu homeros ile başlar yunus emre ile biter. okunası...
nietzsche'nin notları arasında kahvenin zararları ve sindirim sorunlarının zihniyet üzerine etkisinden sıkça bahsettiği kitabıdır.
Türkçesi "işte insan!" anlamına gelen latince söz. (bkz: Ecce Homo) (bkz: Hz isa) (bkz: Jesus)
nietzsche okuyup okumamakta kararsız kalan bir kişinin okumaya başlayacağı ilk kitap olmalıdır. nietzsche'nin kitapta hristiyan alemine, almanlara bayağı öfke dolu olduğunu ve kendisini günümüz insanı için bir yazgı olarak gördüğü çıkarılıyor.
(bkz: neden böyle bilgeyim)
(bkz: neden böyle akıllıyım)
(bkz: neden böyle iyi kitaplar yazıyorum)
(bkz: tragedya nın doğuşu)
(bkz: çağdışı yazılar)
(bkz: insanca pek insanca)
(bkz: tan kızıllığı)
(bkz: şen bilim)
(bkz: zerdüşt böyle dedi)
(bkz: iyi ve kötünün ötesinde)
(bkz: törenin soykütüğü)
(bkz: putların batışı)
(bkz: wagner olayı)
(bkz: neden bir yazgıyım ben)
'acccaa acccaaa accccaaa aaaaaaaa' diye şarkısı da vardır.