Skopik dürtümün nesnesi, beni arzuluyorsun ama benden arzumu üstlenmemi bekliyorsun. Tanıdık bir yerden söylüyorum, bu "hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatmak kadar imkansız"... iyi bilirsin seninle kutladıklarımdan bunu. "Etme bu nazı, gel barışalım, babam kıysın nikahı" diyerekten önce senin yaşadığın coğrafyaya sonra benimkine ilişkin bir şeyler yazmış olayım.
Fakat sana vaadim toplumsal sözleşmeleri unutturmaktır. Biliyorum anlamazsın bu dili ama diyorum ki öyle hissedeceksin ki nikah ne unutacaksın...
keşke okusan. hiçbir şey gördüğün gibi değil izin ver açıklayayım demek isterdim ama beni dinleyeceğini hiç zannetmiyorum. arayamıyorum seni utancımdan. özür dilerim, her şeyi mahvettiğim için. ve teşekkür ederim, o gece beni aradığın için. sen benim canım olmuştun ama olsun. sen hep mutlu ol tamam mı?
bir zamanlar ne çok severdin beni. Ay ışığı altında defalarca sohbet etmiştik. Bir keresinde elime batan dikeni çıkarmıştın da içimden bütün dikenlere teşekkür etmiştim. Zordu. Olurdu ama zordu. Çaba göstermeye değerdi.
Seninle ilgili umutlanmıyorum dediğim her vakit aslında hep umutluydum. Bana ne kadar iyi davranırsan, o kadar mutlu oluyorum. Aslında her gün yazman ümidiyle uyanıyorum ama hiç yazmıyorsun. içimde bi yandan acele etme diye bi ses var, bir yandan da düşünmeni istiyorum. Ama umursayan insan zaten yazmaz mıydı?