psikolojinin ne kadar bozulduğunu, televizyonun da aptal kutusu olan ama fazla üstün bir alet olduğunu anlamaya vesile olan durum.
2 sene falan oldu olayın üzerinden. kardeşim kadar sevdiğim bir arkadaşımın basketbol maçı var kendi kulübüyle. yıldızlar ya da gençler kategorisi oynaayan çocuklar benim gibi maksimun 16-17 yaşlarında.
maç başladı. arkadaşımın takımı şampiyonluk favorisi olduğu için çok bir sıkıntıları ok. farkı açtılar önde gidiyorlar. maç beni iyice sıkmaya başladı derken öndeki takımın kaptanı üçlüğün gerisinden bir üçlük gönderdi. stili epey tanıdık geliyordu. "oha
,3+lan michael redd gibi atıyo, zordur o stil. bi tekrarına bakayım." gibi bir cümle kurdum. sonra da yanımda kumandayı arandım. kafamı çevirince fark ettim ki evde değil tribündeyim.
biraz zaman geçti ikinci yarı falan başladı. gerideki takım farkı kapatıyordu. savunmaları sıkılaşmıştı. pozisyoun birinde çok iyi top çaldılar topu orta sahadan koşmakta olan adamlarına attılar, fast break için. çocuk rahatça turnikeye giriyor derken ilk yarıda stilini redd'e benzettiğim çocuk koştu geldi, arkadan nefis bir şekilde blokladı topu (lebron'un ünlü fast break kesen bloğununun daha insanı versiyonu). benim uzaklarında bulunduğum sseyirci grubuyla (anne babalar genel olarak) beraber ben de ayağa fırladım. yanıma oturunca da "ilkini izlemedim ama bunun tekrarını izlemezsek olmaz."
sonrasını hatırlamıyorum. televizyondan izlemediğimi haırlayınca salaklığımı hissedip moralimin bozulması, eve gitmem, ertesi gün arkadaşımı sanki maçı sonuna kadar normal normal izlemişim gibi tebrik edip, maçın muhabbetini yapmam falan oldukça kopuk.
arkadaşımın takımı il şampiyon oldu(hoş kaynak olmadığı için finallere gidemedilerama neyse), arkadaşım ilk beş oynamasa da finalde epey oynadı ve basketbol sezonunun sonunda epey mutluydu. o dönemse benim için sahiden kötüydü, ama bunu hiç çaktırmadım tıpkı maçta yaşadıklarımı çaktırmadığım gibi.
şimdi geriye bakıyorum da ulan harbiden ergenlğin o en civcivli dönemi insan slağın dik alası oluyor.