ne kadar hatırlarsak hatırlayalım , dakikasına kalmadan unuttuğumuz gerçek.
-neşet baba, müslüm baba ne ara gittiler değil mi kanka, dünya fani vallahi.
-doğru diyorsun kanka.
-neyse bi pes atalım mı.
-olur ama barça alma gene amk.
öldükten sonraki hayatta bizleri nelerin beklediğini az çok biliyoruz ama burada hayat diye bahsettiğmiz şey öbür dünyadaki hayat kavramından elbette ki çok farklı. ölene kadar deneyimleyebileceğimiz şeyler çok fazla ama bir yandan da bazı şeyler yüzünden sınırlı. para, zaman , cesaret , ortam , güven gerektiren durumlar yüzünden bazı şeyleri hiç tadamayacağız. peki bunlar basit şeylerden mahrum kalmamız için bahane midir? hangimiz sabahın erken saatlerinde kalkıp koşuya çıkıyor , hangimiz gün batımını pür dikkat izliyor , renklerin dansına odaklanıyor , hangimiz doğa koşusu yapıyor , hangimiz rainy mood ve şarkı kombinasyonu yerine ciddi ciddi yağmur yağarken mum yakıp , sadece ona odaklanıyor , hangimiz oksijeni içine çekip , gözlerini kapatıyor , hangmiz kapalı havalarda geceleyin gökyüzünün rengini algılamaya çalışıyor ( lacivert olmadığı kesin.) ,hayatı yaşamak için başkalarına ihtiyacımız yok sadece yaşadığını düşünmen yeter. türk kahvesi de yeter , naneli çikolata da. ama o anda yaşadığını hissetmezsen yaptığın etkinlikler koca bir sıfırdır.
Ey Muhammed! Sen onlara dünya hayatının misalini ver. Dünya hayatı, gökten indirdiğimiz bir su gibidir ki, bu su sayesinde yeryüzünün bitkileri (her renk ve çiçekten) birbirine karışmış, nihayet bir çöp kırıntısı olmuştur. Rüzgarlar onu savurur gider. Allah her şeye muktedirdir. (KEHF/45)