çalışan bir beynin önümüze serildiği harika roman, anlatım zaman zaman harika içeriği sekteye uğratsa da alanında "daha iyisi yazılana dek en iyilerden biri bu!" diyebileceklerimden...
3 arkadaş yolda yürümekteyiz birimizden şöyle bir muhabbet açılır ;
-size bir kitap söyleyecem kesinlikle okumalısınız 'dublörün dilemması' (bkz: murat menteş)'in
_okudum.
_okuyorum. *
edit: daha okuyor olan benim ve hayatımda hiç heveslenmediğim kadar kitap okumaya heveslendiriyor beni bu güzel şey bitirdiğimde hiç bu kadar hızlı kitap bitirmemiş olacam sanırım sabah uyanıp resmen daha yüzümü yıkamadan okumaya başladım var mı böyle bir şey arkadaş öyle okumayın ne diyo bu diye ben 8 yıldır ilk defa bu sene kitap okuyorum çok heyecanlıyım. *
"bu gülümseme benim sonum olacak" gibi bir cümleye sahip afili kitap.
nedenini bilmiyorum, evet gayet sıradan basit bir cümle gibi duruyor ama insan merak ediyor. kimdir ki bu gülümsemenin sahibi? he sonrasında belki de bi hafta kadar sonrasında o gülümsemenin sahibiyle tanışırsanız bu cümlenin etkisi artıyor ister istemez. velhasıl:
(bkz: okuyun okutun)
kendi içinde nuh tufan, ibrahim kurban, habip hobo, ferruh ferman ve tekrar nuh tufan olamak üzere temel bölümlere ayrılarak yaşananları her karakterin gözünden ayrı ayrı anlatmasıyla quentin tarantino'nun pulp fiction filmine benzemiş, beni bir çok komedi filminden daha fazla güldürmüş ve beynimin kıvrımlarına acayip zevkler yaşatmış kitaptır. habip hobo bölümü ve bu bölümdeki hobbitle geronimo alt bölümü kitap içindeki favorimdir. epigrafları ve habip hobo'nun ağzından dökülen bazı cümleler süperdir. bu bölümü okurken aklıma nedense adam baldwin gelmiştir.
'sana baktıkça tatlım rus ruletinde kaybetmenin acısı gibi bir acı duyuyorum' sözü dodo donor'un can çekişmenin icapları adlı eserine dayandırılmış olsa da ne google'da ne de kütüphanede bulamamamdan ötürü bunu murat menteş'in bir oyunu kabul ettim. bu sözün geçtiği epigraf kitap içindeki favori epigrafım.
"boğaziçi köprüsü'nden kopan taksi etiler'e doğru yol alırken, radyoda orhan gencebay'ın hayat kavgası şarkısı çalmaya başladı. ibrahim kurban'ların evinin önüne geldiğimizde şarkı henüz bitmemişti. şoföre parayı saydım, fakat arabadan inmedik. şoför, soru soran gözlerle suratımıza bakıyordu. işaret parmağımı dudaklarıma götürerek, "hişşşş" dedim. şarkı bitti. biz taksinin arka kapılarını aynı anda açıp dışarı çıkarken, ibrahim kurban başını içeri uzatarak durumu şoföre açıkladı: 'orhan gencebay çalarken arabadan inilmez kaptan."
çok çok çok eğlenceli bir kitap! okurken yanınızda not defteri olsun, o kadar sağlam şeyler not alabiliyorsunuz ki aklınız şaşar!
maalesef kitap okuma alışkanlığı pek olan biri sayılmama ama bu kitabı da oldukça merak ediyordum. kitabı okurken yer yer 'hassiktir!' diyorsunuz. bu kitap'tan da murat menteş'in ne kadar zeki ve entelektüel olduğu anlaşılıyor. 'okusam mı okumasam mı' ikilemindeyseniz direk başlayınız, başlatınız. sinema filmlerinde bile böyle kurgu yok.
--spoiler--
Peygamberin otlattığı kuzular kadar masumdu. Ya da bana ilk anda öyle gelmişti. Zira ilk an ne kadar kalıcıysa, masumiyet de o kadar kalıcıdır. Üzeri portakal, vişne ve çilek resimleriyle kaplı, yani Meyvendetta reklamıyla ambalajlanmış otobüse yetişmeye çalışıyordu. Çift katlı otobüs durdu, ikinci katın penceresinden ona bakarken, kalbimin zembereği boşaldı. Gözlerimi kapadım ve yanımdaki koltuğa oturması için dua ettim: Allahım, bunu dilediğim için ayıp etmiş olur muyum! Solumda biri belirdi fakat ilkten cesaret edip gözlerimi açamadım. Yine de o olduğundan emindim. Sol gözümü azıcık aralayıp yana doğru baktım; Teşekkürler Allahım!
--spoiler--
eminim ki bu kitabı okuyan herkes murat menteş in bugünün tarihini atın dediği yerde bugünün tarihini atmıştır çünkü atmazsanız kendinizi murat menteş e karşı mahcup hissedersiniz.
''adımı sana söylemektense kulaklarından kıllar fışkıran bir engizisyon yargıcına, satanist bir şebekenin kara liste fihristini tutan etçil katibe ya da kuduz bir doberman sürüsüne söylerim daha iyi'' der gibi baktı.
satırlarını içerisinde barındıran kitap. vallahi de billahi de okuyun demeden edemedim, dedim.
zeka ürünü bir kitap bu. elinizden bırakamıyorsunuz. merak öğesini canlandırmakla kalmıyor, sizi düşünceden düşünceye sevkederken bir yandan da keyif veriyor. nihayetinde bir murat menteş kitabı.
şant ajansın meyvertigoyu para karşılığı rezil etmek için yaptığı iş birlikçi tutumu nedense eski türk filmlerini getirdi aklıma. sağda solda meyvertigo hakkında asılsız haberler yayarak halkı galeyana getirip, markadan soğutmaya çalışmaları ve zamanla halkın markadan soğuyup, adı geçen ürünlerin gerçekten de ucuz, vasat meyveler kullanıp da kurtlu meyvesuyu imal ettiğine inanması yüzümde deli tebessümlere sebep oldu.
esasen durumu şimdiki ''damacana suların mikrop yuvası'' olması haberleriyle bağdaştırdım. tamam bu kesinlikle bir komplo teorisi ama nedense aklıma bu olay geldi. sanki birisi.. ne bileyim işte, tamam tamam okuduklarıma fazla kaptırıyorum kendimi haklısınız.