ağlarken gözyaşlarına gözyaşlarını katan değil, o salya sumuk halindeyken bile seni güldürebilendir dost.
"ehe, burnun düşmüş", aa tekerlek dönüyor", " sor bakalım dedesinin çanakkale'de ne işi varmıs " gibi anı güzelleştirme çareleri mevcut.
gercekten de birlikte ağlamanın hiçbir mantıklı açıklaması yok bana göre. baskasının da göz boslugu bezlerini yormasına bu kadar gerek yok.
fakat güldürmek öyle mi? gülmek ömre ömür katar. gunde 15 dakika gulmek kalbe iyi gelir araştırmalara göre.
Kahkaha atmak, kan damarlarını genişletiyor, kan dolaşımını hızlandırıyor. Ancak uzmanlar bunun nedenini henüz belirleyebilmiş değil.. Gülme sırasında dolaşımın hızlanması ve damarların genişlemesi kalp hastalıklarına neden olan etkenleri azaltıyor. "bilgiyi verip kaçan adam". bence vedat özdemiroğlu'nun köşesindeki en guzel bölüm.
dostluk denince benim aklıma, okul zili çalarken, birinin piyano, birinin flüt, birinin keman ve diğer birinin de davul çalıyor gibi yapması geliyor. etnik bir sanat toplulugu edasıyla gönülden yapılan, böylesine fantastik, böylesine muazzam böylesine organize olmus bir bağ.. takdire şayan.
hala biraraya gelir ve geldikçe de okul müziğimizle etnik kimliğimizi birleştirir, kendimizden geçeriz. bu bizim için adeta bir yaşam felsefesidir, açık nefestir, yogadır, reikidir.
asıl önemlisi aynadır dost. yıllar boyu ona bakıp duzeltirsin yanlısları, bozulmusları. ayna gibi olmalılar işte. dudağının kenarında ketcap kaldıgını söylemiyor, saçın kendinden geçip
formatına yabancılaştıgında dahi guzel oldugunu iddia ediyorsa ondan ne köy olur ne kasaba. o ayrı mevzuu.
lakin aynada kendini görüyorsan kaçırmayacaksın o anı. donduracaksın. sana seni sevdiren insanlara dost diyorsun çünkü bir yerde, kendine baktıgında suretini gördüklerine.
bu yansımalardan sonra en guzeliyse, doğumgününde fiyakalı bir paketin içinden ayna çıkması bak. her halde de en güzeli bu. sembolik bir tavrı var bu hediyenin. maneviyatı güçlü.
içinde gördüğünse tek bir kişi değil, dört-bir kişi;
ah ne fenaymis yurtsuz olmasi, ah ne fenaymis bakip bakip da kendine, "yazik, su gecen ömrüme yazik" demesi. ah ne zor imis, söylemek istemesi kendince, ne zor imis kendi basina söylemesi kendine.
hirs olmasa, utanmak olmasa, sen ben olmasa, sade calismak olsa; calismak aliskanligimiz oldugundan. sonrasinda yaktigimiz ateste pisirmesi bictigimizi, tek gökyüzü olsa, baskalarinin gökyüzülari oldugunu bilmeden gökyüzü olsa, elele tutussak dost, özleyip de kavusmus gibi tutussak, gün ne getirir ne götürür düsünmeden tutussak, kaybedecegimizi bile bile kazanma oyunlari oynamasak.
cok acikir da insan aglamaya hani aglamasa olmaz, zaman gelir gecer aglayamaz da bir türlü, sonra ansizin aglayiverir; ne bileyim, ölüm düsüncesi aklina düstügü icin falan degil de ölü yikanmasindan korktugu halde kahramanca yikanmaya gitmek zorunda oldugunu söyleyen bir siir okudugu icin - bu siirde belki ölü falan da yokturdur- sadece bu yüzden aglayiverir, öyle anlamli - anlamlarin gizini kaybettigi su zamanda- öyle gerekli - ilkokul karnelerinin saginda yer alan davranislar listelerinin caginda- oldugu icin degil, bir koku alir da öyle gözleri dolar; iste öyle tutussak elele, dost, sana derim!
gel gün aksam olmadan! ah bulamadigim! icmem gecmesin sarhoslugum diye...
Dostları olmalı insanın,
aynen gemilerin limanları gibi.
Zaman zaman uğradığın, yükünü boşalttığın,
dalgalar dininceye kadar beklediğin koynunda.
Sonra açık denizlere uğurlamalı seni,
geri döneceğin günü bekleme umuduyla.
Bazen, rüzgâra o açmalı yelkenini,
yanağına konan bir öpücüğün coşkusuyla,
halatlarını çözmeli,
seni çok ama çok özlemeli.
Dostları olmalı insanın;
ermiş, bilge, hayatı ezbere okuyabilen.
Düşünmediklerini düşündüren,
seni bir cambaz ipinde, güvende tutabilen,
gerektiğinde senin için ateşi yutabilen,
yolunu ışıtan ustan olmalı.
Şekillendirmeyi öğretmeli hayatın çömleğini.
Sana vermeli soğuk bir kış gününde
üzerindeki tek gömleğini...
kendimizi bulabilmek, kendimizi kaybetmemek için aradığımız,
dertlerimizi paylaşan, bize iyilik yapmaya çalışan, menfaat beklemeyen, arkamızdan konuşmayan, iyi ve kötü günlerde birlikte olduğumuz insan.
insanın yalnızlığının yükünü en çok hafifleten insandır. uzaklarda olsalar da kalbi sizinle olan insanlardır. gelip yanınızda rol yapıp sizi önemsiyormuş gibi görününlerin aksine sizin için uzaklardan sessizce en derinden dua eden insandır. canınız sıkıldığında ya da mutlu olduğunuzda bunları ilk paylaşacağınız insandır. en kötü gününüzde olsanız dahi eğer mutluysa tüm dertlerinizi kederlerinizi unutturan, en mutlu gününüzde olsanız dahi eğer o üzgünse en az onun kadar üzüldüğünüz kişilerdir. sayıları çok azdır. ama varsın olsun. otuz tane arkadaşım olacağına üç tane dostum olsun. bana o üç dost yeter de artar bile.
gönül rahatlığıyla sırtını dönebileceğin, her koşulda güvenebileceğin, seni asla üzmeyecek -bunu yapmaması gerektiğini bildiğinden değil, başka türlüsünü yapamadığından- olan, nadir bulunandır.
nolursa olsun ruhunu ellerine bırakacak kadar emin olabildiğin,
senden herşeyinle emin olmasını sağlayacak kadar dürüst olduğundur.
ruhunun hemen yanında durur.
arkadaştan öte ve sevgilinin aşksız versiyonu olan kişi.
sanıldığının aksine çok sayıda dost olmaz. özellikle dost bellenenlerin attığı çalımlar ve göze batmış yanlışları görüldüğünde bu gerçek daha da su yüzüne çıkar.
dost saygısızlık yapmaz. saçma sapan triplerle insanın canını sıkmaz. nedensiz bunalım nöbetleri geçirip "bak bugünlerde seni kırabilirim dikkatli ol" havasına bürünmez.
dost arkadan konuşmaz, öncelikle güven besler, direkt suçlamayla herhangi bir konuya girmez.
dost değer verir. dinler. konuşmaya açıktır.
tüm bunlardan sonra etrafına daha ciddi bir şekilde bakan insan, misÂl "evet benim 2 tâne dostum var" diyorsa şanslıdır. bir üçüncüye gerek bile kalmaz belki.
ha bir de internet sitelerinden dost, kardeş, eküri vb. sınıfında insan öyle kolay bulunmaz. saf olmamak gerekir bu konularda. sevgi pıtırcıklığı bÂzen aşırıya kaçabilir.
geçmişini bilmediğiniz insanla geleceğin katlarını birlikte inşÂ etmek zor ve sancılı bir iş olabilir.
en zor hissedilebilen duygulardan biri olan 'güven'i tam anlamıyla -karşılıklı olarak- hissettiğinizi düşündüğünüz kişidir. birlikte yaptığınız herşeyin tadı farklıdır.ne anne baba ne de sevgili onun yerini tutabilir. sizin için hep torpillidir, bir adım öndedir, ayrıcalıklıdır.sevincinizi, üzüntünüzü , başınıza gelen herşeyi ilk onla paylaşmak istersiniz.eğer bi gün tüm hissettiklerinizin, dostluğunuzun karşılıksız olduğunu düşünmeye başlar hale geldiyseniz işte bu en vurucu ve yıkıcı olanıdır.'dost' dediğiniz kişinin size yaşatacağı en kötü şey bu duygudur.
"dostum, ben senim sen de bensin. kendini bırakıp da gitme kendinden, kendini başkası sanıp da sürme kapından. gölge gibi senden hiç ayrılmayan biri varsa o da benim; dostum, kendi gölgene çekme kendi hançerini..." ( mevlana )
bütün dünya sana sırtını dönmüşken yüzü sana dönük olan (anne ve baba hariç) tek insandır. bunu yapması için de haklı olmana gerek yoktur. dostu olman, tek ve geçerli sebeptir.
aslında insanı çok kolay üzebilen kişidir dost. aradaki sevgi ne kadar fazlaysa, yapılan en ufak hatada canınızın yanma olasılığı o kadar fazladır. onu çok ciddiye aldığınız için söylediği en ufak söz bile dokunabilir size. ama o bunu farketmez çünkü ne sizi üzmek için söylemiştir ne de başka bir amacı vardır. siz böyle küçük şeyleri kafaya takmaya devam ettikçe kavga edersiniz ve dostluğunuz yıpranmaya başlar. devam ettirmeye çalışırsınız, yapılabilecek herşeyi yaparsınız ama o mutlu değildir. hiç bitmeyecek sandığınız dostluğunuzun sonuna gelmişsinizdir. birbirinizin yüzünü bile görmek istemezsiniz artık ve bunun tek sebebi söylediği bir laftır. bu ise dostlukla düşmanlık arasında ne kadar ince bir çizgi olduğunun kanıtıdır.
dostluk ilişkisi içerisinde, karşılıksız seven, ilişki içerisinde ne yaşanırsa yaşansın, dostu bildiğini yarı yolda bırakmayan ve onun kalbinin kırılmasına yol açacak şeyler söylemeyen kişi.
hani bazen dalıp gidersin uzaklara, gözünden iki damla yaş süzülür. Anımsarsın yaşananları ve aslında daha 4 gün olmuştur ayrılalı yıllar geçmişte hepsini geride bırakmışçasına özlem duyarsın. Eksiktir yaşam. bir çok şey vardır seni sen yapan yanında ve belki aklına düşmez bile yalnızlıkların dışında ama eksiksindir. her dakika o eksiklik içine işler. geçen zaman zor gelir geçiremezsin ama geçsin diye dua edip durursun. özlersin, özlemek az gelir. nasıl bir sevgiyse içinde oluşan canını yakar. kokularını özlersin ve seslerini. dokunamazsın, hissedemezsin ama değişen bir şey yoktur. yokluklarında varlıklarının değerini daha iyi anlarsın. can olmuşlardır sana. sesin çıkmaz şimdi çünkü ses olmuşlardır. ten olmuşlardır sıcacık ve sen olmuşlardır senden öte sense onlarda kalmışsındır bedenin sıcağa mahkum bu şehirde.
hiç sebepsiz, koşulsuz bir sevgidir bu. seçmişsindir onları başta ya da en güzeli birbirinizi bulmuşsunuzdur, birbirinize kalmışsınızdır. ve onlar senin için değişilmez olmaya başlamıştır. başkalarıyla karşılaştırmaya bile kıyamazsın. dost demek bile yetmez sanki. her anını bilen, her anını bildiğin onlar sen olmuşken ve sen kendinden bu kadar uzak kendinle başbaşa kalmışken dost kavramını belki de ilk kez anlamaktan bile öte içinin en derininde hissediyorsun işte.