öyle bir şeydir ki bu; seninle gülendir doyasıya, ağladığında sırtını sıvazlayan, canın sıkıldığında tek bir kelimesiyle eski günlere dönüp gülümsemene sebep, seni bazen kendinden bile daha iyi anlayan anlatan, bütün sırların ikinizin arasında bittiği, bazen ailenden de öte insan.
şimdi düşünüyorum da olmasan kararsızlığımı kim yenerdi, iyice dibe düşmüşken gülmekten kim kopartırdı beni, ben o sayısız planları kimle yapardım peki, ilk kiminle sarhoş olurdum, kimi arardım her başım sıkıştığımda? iyi ki varsın, varsınız..
--spoiler--
çok gezmişsin benden uzak kapılarda. eğlenmişsin, gülmüşsün, belli. uzun süre gönlünü hoş etmişsin.
yorulmuşsun ama, su içer misin? hadi gir içeri de soluklan. sonra gidersin istersen. sonra istersen yine gülersin. ama önce bir ağla. ağla ki dertlerini alayım senin burada. hazır gelmişken tüm kötülükleri uzaklaştırayım. ağla ki, hıçkırırken de olsa sesini duyayım, özlediğim sesini.
dostum..
gidiyorsun yine, kimbilir yolculuk nereye. yorulursan gel e mi? sıkıldığında, susmak istediğinde, için acırsa gel e mi?"
--spoiler--
dediğimizmiş, evet..
gündüz görünmez, ateşböceği gibi geceleyin parlar.
hayatımız henüz gündüz iken, yani talihimiz yüzümüze güler iken, yani yüzümüze gülen ve bizim dost sandığımız onlarca insan henüz bizi yalnız bırakmamışken, göremeyiz kimdir gerçek dostumuz.
ne zaman ki gündüz geceye döner, dost sandıklarımız bir bir gecenin karanlığında kaybolur; işte o zaman görürüz gerçek dostumuzu. gecenin karanlığında gizlenmek yerine, biz bulalım diye ateşböceği gibi parlayan bir o kalmıştır çünkü.
"o kadar insanla dostluk kurdum ki
ellerim dolu sanıyordum.
başıma bir bela geldiğinde
kimseye acımayan zamandan şiddetliydi
dostlarımın ihaneti"
sızısı yüreğimde dostum.Ama çok uzaklardasın eskiden olsa dayanamaz kapına koşar anlatırdım bir solukta.şimdi telefonlar çok soğuk,yollar ve zaman çok soğuk seni çok özledim dostum çok...
kazığını yemediğim, tek güvencem oldu sanırım.
bugün göz dolduran bir örneğiyle karşı karşıyaydım. bulunduğum halet-i ruhiye dolayısıyla son bir haftadır vücudumda oluşan kırmızı noktacıklar ve kestiğim mini minnacık saçlarımla gittim iki 'dost'umun evine. yüzünde kırmızı ruj lekeriyle karşıladı biri beni , öbürü de ne bulduysa sürmüş yüzüne.yetmemiş sakallarına bile sürmüş.
her daim boş şişelerin ayak altında olduğu dumanaltı o küçük ev toplanmış. şişeler bile itinayla dizilmiş duvar kenarına.şaraplar alınmış, en sevdiğim şarkılardan seçme bir liste dahi unutulmamıştı. şarabınızdan koca bir yudum aldıran şarkınız vardır illa ki ve dostunuz bunu bilir ya hani , o an baktığımda birisi ben ağlamazken ağlıyordu , öbürü de koca gözlerini açmış beni izliyordu gülümseyerek. velhasıl, insanoğlunun anadan üryan bir bebek kadar masum, kıymetli olduğunun örneği olabiliyor kimi zaman bu kavram. ''dost'' .
gunumuzde artık pek de var olmayan kavramdır. yıllarca suren dostlukların yerini bir gun icinde kurulan ve hic ugruna bitirilen sozde versiyonları almıstır.
kendini mantıksızca bunalttığında gecenin hangi saatinde olsa da konuşup ferahlatandır. iyi ki vardır ve hep dursundur. okuma yazması olan babacık mouse a teşekkür ederim.
onunla beraber gerçekleri oldugu gibi görebilecegin ruhunun bütün güzelliklerini ona acabilen biridir. kıskanclıklarını ve sacmalıklarını ona itiraftan sonra bütün bunlar onun içtenliginin beyaz okyonusu içinde erir kaybolur.