diyojen

    14.
  1. diyojen'e bir gün sormuşlar:
    + üstad, bir insanın akıllı olduğunu nasıl anlarsın?
    bilgin cevap verir:
    - konuşmasına bakarım.
    + ya hiç konuşmuyorsa?
    cevap çok gecikmez:
    -o kadar akıllısına hiç rastlamadım.
    14 ...
  2. 4.
  3. fıçısının içinde yaşayıp gündüzleri elinde fenerle neden dolaştığını soranlara " adam arıyorum, adam." yanıtını veren, şu meşhuur "gölge etme başka ihsan istemem senden." sözünün de sahibi sinoplu filozof.
    dünyanın nimetlerine ve yaşayışına zerre kadar önem vermeyen filozofun filozofluğuna da yakışır biçimde verdiği yanıtlar da pek ünlüdür.
    Zenginliğinden ve kibrinden başka bir şeyi olmayan bir adamla, birinin yol vermeden geçemeyeceği dar bir sokakta karşılaştıklarında adamın:"ben bir serseriye yol vermem." demesi üzerine: "ben yol veririm." yanıtıyla da lafını sokmuştur rivayete göre.
    12 ...
  4. 1.
  5. osmanlida cikartilan ilk mizah dergisi.
    5 ...
  6. 10.
  7. Evinin kapısının önünde '' Bu kapıdan içeri kötülük girmesin'' yazan birinin evine bakarken, ev sahibine '' Peki evin sahibi nasıl buradan girecek o halde?'' diyerekten sağlam ayar vermiş adamdır. Ayrıca agoranın ortasında mastürbasyon yaptıktan sonra ''Keşke açlık da mideyi böyle ovuşturunca geçse'' diyen akıllı mıdır ahlaksız mıdır belli olmayan aşmış bilgedir. * (Kaynak k dergi)
    6 ...
  8. 55.
  9. Bir gün Büyük iskender şehirde gezerken, fışı içinde, bir çul ve bir ekmek torbasıyla köpek gibi yaşayan Diyojen’i görür. Yanındaki adamlara, bu adamın kim olduğunu sorar ve Diyojen’in bir filozof olduğunu öğrenir. Felsefeye karşı sevgisi bulunan iskender, fıçıya yaklaşır. Güneşin vurduğu fıçı içinde Diyojen mayışmış bir şekilde yatmaktadır. Büyük iskender Diyojen’e kendini tanıtır ve kendisinden bir şey isteyip istemediğini sorar. Aldığı cevap tarihe geçer. Diyojen, koskoca ve zengin bir devletin imparatoru Büyük iSkender’e sadece “Gölge etme, başka ihsan istemem” der.
    5 ...
  10. 8.
  11. fıçının içinde yaşayan romalı ünlü filozof.nası gidiyo ve türevi sorulara yuvarlanıp gidiyoruz demesi olası ve kinaye ötesinde kalan, büyük iskendere verdiği ayarla (bkz: gölge etme başka ihsan istemez) beni benden alan karizmatik insan.
    5 ...
  12. 47.
  13. zamanında Platon'un "insan iki ayaklı kılsız bir hayvandır" dediğini duyunca eline bir tane tavuk almış, tüylerini yolmuş ve Platon'un bu tavuğu insan olarak akademisine kabul etmesini ya da hatasını kabul etmesini talep etmişti. Platon bu argümanı haklı buldu ve bir hata yaptığını kabul ederek, kendisini düzeltti: "insan tüysüz, iki ayaklı ve geniş düzgün tırnakları olan bir hayvandır."
    6 ...
  14. 31.
  15. Diyojen e sorarlar:
    - üstad, bir adamın zekasını nasıl anlarsın?
    - konuşmasına bakarım.
    - peki ya hiç konuşmazsa?
    - henüz o kadar akıllısına hiç rastlamadım.
    4 ...
  16. 18.
  17. M.Ö. 411, 412 veya 413 yılında, Sinop'ta dünyaya geldiği bilinen tarihte Sinoplu Diogenes(Diyojen) diye ün yapan bu Kinik filozof, asıl mesleği kuyumculuk olan ve parayı çok sevdiği için kalp para basan bir kalpazanın oğludur. Babası kalp para bastığı için Sinop'tan sürülmüş, baba oğul Atina'ya gelip yerleşmişlerdir.

    Diogenes, Atina'da umduğunu bulamamıştır. Babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş, sefalet içinde yaşamıştır. Antishene'i tanımadan önceki hayati sefalettir, açlık, rezillik ve korkunç sıkıntılarla ilgili günlerin anıları içindedir; dostsuz, arkadaşsız ve himayesiz kalan bu kişi farelere imrenecek kadar yokluklar içinde kalmış, bir gün yiyecek bulmak için koşturan bir fareyi görünce: " Hele bak bu hayvan Atinalıların mutfağına girmeyi biliyor da ben onların sofralarına oturamamak talihsizliğindeyim" diye bağırmıştır. Ve o andan itibaren hayvanların yaşamını doğaya daha uygun bularak onların yaşamına özenmiştir. Bu arada Antisthene'in doğaya uygun yaşama çağrısını işitmiş ve ona koşmuştur. Bu inatçı adamın inadı ve ısrarına dayanamayan Antisthene yeminini bozmuş ve yeniden öğretmenliğe başlayarak Diogenes'i yetiştirmiştir.

    Diyojen bir sürgündü, kötü bir suçla suçlanmış bir adamın oğlu idi, her yerde ve herkes tarafından itilmiş, terzil edilmiş, hakaret ve istihkarla karsılaşmış; sefaletin her çeşidini tatmıştır. Onda güçlü bir irade, kararlılık ve cesaret vardı. Üstelik çok iyi konuşuyordu, üstün ve pırıl pırıl bir zekaya sahipti. Bütün bunlar Antishene'in bu öğrencisine kendi felsefe ve öğretisini telkin, onu eğitmek için yeterlidir.

    Özel hayatında fakirlikten başka bir şey yoktu. Çok zaman kirli ve pis elbisesi ile ayrıca köpek derisine benzeyen mantosu ile dolaşır, geceleri heykel diplerinde ve sokak köşelerinde yatardı. Bir keşkülü, bir fıçısı ve bir sopası vardı. Fıçının içinde yasaması herkesi şaşırtıyor, kendisine sual soranlara da köpek olduğunu söylüyordu. Fıçısından başka bir de çanağı vardı, başka eşya kullanmıyordu. Fakat bir gün bir çeşme başında avucu ile su içen bir çocuğu görünce, elindeki masrafa çanağı kırıp attı ve "Bu çocuk bana fazladan eşyam olduğunu öğretti" diye söylene söylene uzaklaştı.

    Diyojen aşırı gururlu bir insandı ve herkesi küçümserdi. (!) Sıradan insanlardan nefret eder ve hepsini o derece küçük görürdü ki, bir öğle vakti elinde fener "bir adam arıyorum" diye bağırarak Atina sokaklarında dolaşmış, böylece Atina'da adam görmediğini anlatmak istemiş. Her şeye rağmen Atina'da sayılan bir insandı, krallar bile onun ilmine, zekasına ve kişiliğine hürmet ederlerdi. Corinth'e gelen Büyük iskender, Diyojen'i ziyaret etti ve bir dileği olup olmadığını sordu. O ise bu soruya "Evet var, gölge etme başka ihsan istemem." yanıtını verdi.

    Kış günleri çıplak ayaklarla karlar üzerinde dolaşır, donmuş heykelleri kucaklar, vücuduna zulüm ederdi. Eflatun (Plato), ona Çılgın Sokrat (Sokrates) derdi. Servet ve varlık düşmanı idi ve bunların erdeme (ahlakin övdüğü iyilikçilik, acıma, alçak gönüllülük, yiğitlik, doğruluk gibi niteliklerin adi, fazilet - virtue) ters düştüğünü iddia ederdi. Zamanın felsefe (madde ve yaşamayı ve bunların dünya, toplum, ruh gibi türlü belirtilerini neden, ilke, amaç bakımından inceleyen zihin çalışması ve bu çalışmanın verimi. 2. Görüş, düşünce sistemi - philosophy) okullarına da dokunmaktan çekinmeyen çekinmeyen bir tabiata sahipti. Günün hatiplerine "zamanın uşakları" tabirini uygun görür, Eflatun'un öğretimine "zaman kaybettirme" derdi. Eflatun ona "Çılgın Sokrat" demiştir. Servet ve varlık düşmanı olan Diogenes bunların erdeme ters düştüğünü iddia etmiştir. O'nun felsefesine göre iki disiplin vardır.
    1-Ruh disiplini, 2-Beden disiplini.

    Çok güzel konuşan, üstün zekası ile herkesi etkileyebilen bu ünlü Kinik filozof bütün gariplik ve anormal hal ve tavırlarına rağmen saygı görmüş, ölümünden sonra Onun adına Korintoslular bir sütun, Sinoplular da bir heykelini dikmişler, adını ve anısını yaşatmışlardır.

    Diyojen, MÖ. 324 yılında Korintkos'ta ölmüş.

    Kaynak: http://www.sinop.gov.tr/S_unluler.asp
    4 ...
  18. 57.
  19. antisthenes’in öğretisini temel alarak çok daha ileri düzeylere getiren düşünürdür diyojen. ilk çağ kalpazanlarından bir adamın oğlu olarak sinop’ta dünyaya gelir. babası hicesias bir kuyumcu ve sarraftır, fakat işini kötüye kullan ve itibarsız olanlardan birisidir. sahte para bastığı için hapse atılmış ve cezalandırılmıştır. bu sebepten olsa gerek ki diyojen, babası ile birlikte çok sıkıntı çekmiş; aç kalmış, sefaletlerle yüzleşmiş ve korkutucu boyutlara ulaşacak derecede tasalarla yüzleşmiştir. bazı kaynaklarda farelere dahi özendiği, onların yediklerini yiyememekten şikâyetçi olduğu belirtilir.

    sinop‘tan ayrılarak babası ile birlikte atina’ya gelmiş ve burada öğretisi yavaş yavaş şekillenmeye başlamıştır. atina’da, yaşadığı sefil hayattan bir kaçış olarak tek isteğinin ‘’bilgelik’’ edinmek olduğunu söyleyerek antisthenes’in kapısına gider. defalarca kovulup sopa yedikten sonra antisthenes’i pes ettirerek onun öğrencisi olma yolundaki ilk adımını atar. doğaya uygun yaşamak kavramını öğretisinin temeline koyarak kendi felsefesini ortaya koyma yolunda emin adımlarla ilerler.

    girdiği bu yolda sadece hocasının yolunda gitmeyip babasının hayatından da birkaç yaşanmışlığı öğretisine katar. o da babası gibi sahte para basacaktı. fakat onun sahte para anlayışı elbetteki farklıydı. kral, general, aristokrat olarak damgalanan tüm insanlar; bilgelik, mutluluk, zenginlik olarak damgalanan tüm meta yahut mefhumlar; hepsini üzerinde koca bir yalan yazan adi metaller olarak görecekti. bütün gelenekleri -davranış, giyim, beslenme-barınma, din- reddederek bir fıçıda(bazı kaynaklarda küp olarak da geçer) yaşamaya karar vermiştir. zira ona göre dünya kötüdür ve birey ondan bağımsız yaşamayı öğrenmelidir. antik dönemde hemen tüm insanlar tarafından kutsanan prometheus dahi ona göre cezalandırılması gereken biridir. çünkü o modern yaşamın tüm yapaylıklarını, kaosunu insanoğluna getirdiği için suç işlemiştir. tüm bu gelenek ve uygarlık reddiyelerinin yanında; bir insanın, şansın bahşettiği iyi şeylere aldırılmadıkça tüm korkularından kurtulabileceğini de söylemiş ve bu fikir daha sonra stoacılar tarafından da benimsenmiştir. fakat onlar diyojen gibi dünya nimetlerine tamamen yüz çevirme konusunda onun görüşlerini benimsememişlerdir.

    kişilerin en kötü yaşam koşullarında dahi erdemli, hür ve mutlu olabileceğini savunmuştur. insanın bu koşullarda bunu başarabilmesini de doğal ve sade bir yaşamı benimsemesine bağlamıştır. antisthenes’in yaptığı gibi toplum tarafından ‘’uydurulmuş’’ olan aile, hükümet, mülkiyet ve yasalar gibi birçok kavramı reddetmiştir. platon’un da ‘’ideal devlet’’ öğretisinde yer alan erkek ve kadınların tek bir eşe bağlı kalmaması, çocukların tüm toplumun sorumluluğunda olması gerektiği anlayışını savunmuştur.

    ruhun ve bedenin disiplinine son derece önem vermiş, bunlardan ilkinin erdem ile ikincisinin ise jimnastik ile geliştirilebileceğini söylemiştir. fakat buradaki jimnastik kelimesi günümüzdeki muhtevasından çok daha geniş bir anlamda kullanılmıştır. yukarıdaki pasajlarda da belirttiğimiz gibi ona göre erdem doğal ve sade yaşamaktan geçmekteydi. dolayısıyla insan ancak doğanın yasalarına göre belirlenmiş ve yapay olmayan şeyler ile ruhunu besler ise erdemli olabilecektir. doğal olmayı insanlar tarafından uydurulan her türlü kurumdan ve kurallardan arınmakta görürken sade olmayı da giyinme, beslenme, barınma anlayışına yansıtmıştır. ona göre; doğada var olan her şey tüm insanlığa aittir, kimsenin özel mülkü değildir. buradaki aitlik; erkek, kadın ve çocukları kapsayacak kadar geniş bir skaladır. bu düşüncelerden hareketle yalnızca tüm insanlık ile değil, hayvanlar ve doğada var olan her şey ile kardeşliğini ilan etmiştir.

    yunan kültürünü yarımadanın ötesine taşıyan, helenistik dönem’in dünya tarihinde varlığını borçlu olduğu büyük iskender ile bizim ‘’sefil’’ diyojen’in sonradan uydurulmuş yahut esaslı kaynaklara dayanan birçok hikâyesi anlatılagelmiştir. bu hikâyelerin bizim için önemi, aslında birçoğunun diyojen’in öğretilerini ve felsefesini yansıtmasıdır. bunlardan belki de en meşhuru kendisine ne istediğini soran iskender’e hitaben, diyojen’in ‘’gölge etme başka ihsan istemem.’’ yanıtın içeren hikâyedir. meraklılar bu diyaloğun tamamına kısa bir google araması ile ulaşabilirler. lâkin bana göre, bunlar içinde diyojen’in insana ve hayata bakışını içeren ve felsefesinin birçok yanını oldukça iyi özetleyen kıssa şudur:

    --spoiler--
    rivayete göre büyük iskender, diyojen’i üst üste yığılmış ve birbirine karışmış insanlara ait kemikler içerisinde bir şeyler ararken görür ve ona yaklaşarak ne aradığını sorar. diyojen, iskender’e cevaben:
    —babanızın kemiklerini arıyorum fakat kemiklerden hangisinin babanıza, hangisinin kölelere ait olduğunu kestiremiyorum, der.
    --spoiler--

    bu kıssanın, diyojen’in benimsediği ‘’doğaya dönüş’’ öğretisinin yanında ‘’kral’’, ‘’general’’, ‘’imparator’’ vesaire gibi unvanlara bakış açısını iyi bir biçimde yansıttığı kanaatindeyim. bu konuşma sonrasında iskender’in diyojen’i bağışlamasını; onu sefil bir adam olarak görmesine ya da ‘’iskender olmasaydım, diyojen olmak isterdim.’’ sözünden de anlaşılabileceği üzere diyojen sevgisine bağlayabiliriz. son ihtimal olarak da bu hikâyenin diyojen’in felsefesini özetlemek üzere başka bir kişi tarafından da uydurulmuş olabileceğini söyleyebiliriz.

    fakat şunu birçok kaynaktan biliyoruz ki diyojen yaşadığı dönemde de çok fazla ün kazanmış ve tanınmıştır. aslında bu onun benimsediği felsefe ile bariz bir tezatlık içermektedir. o; insanlardan kaçmayı, yalnızlığı ve sadeliği tercih ederken yaşadığı dönemin ‘’hiciv ustası’’ olarak nam salmıştır. günümüzde yaşasaydı belki de internet aleminde kendisini, birçoğu kalantorlara dönük olan ‘’thug life’’ videoları ile tanıyacaktık.

    diyojen yaşadığı dönemden sonra birçok felsefe ekolünü ve filozofu etkilemiştir. onunla aynı dönemde var olan stoacıların felsefesinde,onun görüşlerinin önemli bir yeri olduğunu yukarıdaki pasajda da belirtmiştik. kinik öğretide ve diyojen’in düşüncelerinde yer alan en iyi şeyler, daha kapsamlı ve eksiksiz bir biçimde stoacılara geçmiştir. stoacıların ‘’kendine hakimiyet’’ öğretisi diyojen’den birçok iz taşımaktadır. yaşadığı dönemden sonraki dönemlerde fikirlerini benimseyen isimleri saymak ile bitiremeyeceğimiz kesindir. fakat bunlardan en önemlisi belki de benim için de çok değerli bir filozof olan schopenhauer’dur. onun da hayata bakışı diyojen’in birçok fikriyle örtüşmektedir. yaşam bilgeliği üzerine aforizmalar isimli kitabında schopenhauer, fikirlerinin bazılarını savunurken diyojen’e atıflarda bulunmuştur.

    kinik öğretinin tanınmasında en önemli etkisi olan isim şüphesiz ki diyojen’dir. onun ardından bu öğreti uzun yıllar devam etmiş fakat onun öğretisinde de yer alan ‘’kayıtsızlık’’ fikri çok ileri boyutlara varmıştır. kinikliği sonraki dönemlerde popüleştiren isimlerden birisi olan teles’in şu sözünde bu kayıtsızlığın boyutunu görmek mümkündür: ‘’oğlum ya da karım öldüğü için ben hâlâ yaşadığım halde neden kendimi ihmal edeyim, işime gücüme bakmayayım?’’

    diyojen sendromu

    genellikle sosyokültürel seviyesi yüksek insanalarda görülen bir sendromdur. çevresi ile uyum sağlamakta ve insanların davranışlarını kabullenmekte zorlanan bu kişiler zaman içinde birtakım davranış bozuklukları göstermeye başlarlar. bu davranışların boyutları o kadar ileriye gider ki bu insanlar; kir pas içinde, dağınık, kaotik bir ortamda yaşarlar. yakınlarındaki insanları fark etmemeye ve bazı duygularını yitirmeye başlarlar. hayat standartları oldukça düşüktür ve kimseyle iletişime girmek istemezler. bu sendrom bazı uzmanlar tarafında ciddi bir nöropsikiyatrik bir durum olarak görülmektedir. sanıyorum ki böyle bir sendroma hangi sebepten dolayı diyojen’in adının verildiğini bu yazı ile birlikte anlaşılacaktır.

    diyojen kulübü

    sir arthur conan tarafından yazılan sherlock holmes hikâyelerinde geçen hayalî bir centilmenler, beyefendiler kulübüdür. bu kulüp toplumdan uzaklaşıp düşünmek, sorgulamak, kitap ya da gazete okumak için holmes’ün ağabeyinin önderliğinde birkaç centilmen tarafından kurulmuştur. buradaki insanlar yalnızca entelektüel becerilerini geliştirmek için bir araya gelirler ve bu insanların tamamı kalburüstü diyebileceğimiz sınıfa mensupturlar. bu kulüpteki insanların sosyalleşmesi yasaktır ve ihraç nedeni olarak görülmektedir.

    --- spoiler ---

    teodor kasap tarafından çıkarılan diyojen dergisi türk edebiyatındaki gerçek anlamda ilk mizah dergisi olarak kabul edilmektedir.
    --- spoiler ---

    yazıyı medium sayfamda okumak için tıklayınız.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük