fi tarihinde arabın biri, bir dağ başında evrenin yaratıcısı ile kontak kurdu, musa kızıldenizi yardı, bakire bir kadın doğurdu ve isa ortaya çıktı...
bunlar uzar gider, peki kim gördü bunları ? hiçkimse. aşağıdaki linkde/sitede bulunan bilgiler; sizlere peygamberlerin gerçek kimliklerini/kişiliklerini/amaçlarını ve dünya dinler tarihinin kaynaklarını anlatan çok ama çok güzel bir sitedir.
insana vicdan üzerinden baskı kurup, yaptığı hareketler de vicdanının sesini dinlemesi gerektiğini söyleyen olgudur. Ayrıca tüm eğlenceli, zevkli şeyleri yasak ya da engelli tutar.
inanç ve Afyon olarak kullanılabilir. Tabi ki inanç olarak kullanılmasından yanayız ama kendini ilkelleştirmek adına kullananları olduğu da bir gerçektir.
iq seviyesi arttıkça inancın bu kadar net bir şekilde azalması tesadüf mü?
açıkça belli işte, zeki insanlar zaten birbirini yemez.
din de iq su düşük kesimi yola getirmek amaçlı bir şey işte.
dünyada birçok din var. hepsininde ayrı bir havası, kuralları kaideleri var. hepsinin de ortak özelliği kainatı yaratan ve düzene koyan bir tanrı ya inanmalarıdır.
en mükemmeli de kanıtlanmış olarak islam' dır.
diyenin ağzına kürekle vurmak istiyorum artık. ne biçim bi' zamanda doğduk be sözlük. söyle 1000 yıl sonra doğmak vardı. bilim almış yürümüş. mars kolonileştirilmiş. dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına tam geçiş yapmış. tüm üretim, otomasyonla yapılıyor. insanlar sadece okuyor, geziyor, kendini geliştirip bilime ve topluma yararlı bireyler haline gelmeyi amaçlıyor. hadi bu çok büyük bir istek. bu çağda yaşayamadık da niye orta doğu? niye akp dönemi? yazık değil mi lan bizim gençliğimize? biz niye göz göre göre araplaştırılıyoruz amına koyayım ya? niye bi isveç değil mesela doğduğumuz yer? ben mecbur muyum lan her an dinci sıçmığı okumaya, dinlemeye, görmeye he mecbur muyum? sizin çoğunluğunuzu sikerim orospu çocukları. lan tam diyorum ki artık nefret suçu işler gibi entry girmek yok, bak yalnız değilmişim, gezide gördüm milyonlarla ifade ediliyor sayımız. az biraz sakin olayım, yok olmuyor. susmuyor ki bu ibneler, bi' durmuyorlar ki, bi' nefes aldırmıyorlar ki! yaşadığım hayattan zevk vermeyen tek şey varsa o da dindir. dinsiz dünyanın nasıl bir yer olabileceğini görüp her gün kahroluyorum. bu da tarihe not olsun ne diyeyim. çocuğuma açar gösteririm ben de senin gibi hissettim ve hala da hissediyorum diye artık.
tanım: dünyayı kirletendir.
insandaki güçlü ve ulu olan herşey insanüstü ve dışsal olarak düşünüldü.insan kendini çok küçümsedi.Kendindeki iki yanı birbirinden ayrı iki alana böldü insan; Değersiz ve güçsüz yanı ile güçlü ve şaşırtıcı yanını... ilkine insan dedi, ikincisine ise Tanrı!
Friedrich Nietzsche
dinler gecmişten günümüze insanlarin kendisinden ustun bir varliga inanma ic gudusunden yararlanmak isteyen insanlardan dogmustur boyle bir ic guduye insan doğası nedeniyle gerek var. ama bunun kaniti ve destekleyicisi dinler degil. evren, sasirtici derecede olan insan ve bu bilinmezliktir.
insanoğlunun vicdani rahatlama hissetmek için yakarışta bulunacağı bir yüce varlık yaratarak, o yüce varlığa inanan insanlar güruhu şeklinde ayrımlama yaparak oluşturulmuş, motif, sembol.
Üzerine çok gereksiz tartışmalar yapılan fakat yine de o tartışmalardan kişinin kendisini alıkoyamadığı olgu.
Kanımca insanların anlayamadıkları nokta dinin kişisel olduğu. Çünkü dine olan bağlılık, kişinin bağlı olduğu dini ne kadar ve şekilde algıladığı ile doğru orantılıdır. Kimisi kutsal kitaplardaki bahsi geçen konuları somut olarak algılar, kimisi altında yattığını düşündüğü anlamı bulmaya çalışır. Kimine göre namaz eğilip kalkarak veya hareket ederek yapılan bir ibadet iken, kimisine göre huzur bulmak, teşekkür etmek, anlam vermek için yapılan bir eylem, dolayısıyla da bir araçtır.
Hani bir laf vardır ya, ' ne kadar bilgili olursan ol, anlatabildiklerin karşındakinin anlayabildiği kadardır.' diye? Bu cümledeki anlama yakındır aslında din olgusu. Yani bu din olgusu, dinin kutsal kitabı, peygamberi ne derse desin, kişinin, o kitabın ve peygamberin söylediklerini ne şekilde algıladığı ile ilgilidir. O yüzden şahsi ve fikir birliği yapılamayan nadir şeylerden biridir işte.
dünyadaki en büyük düşünce uyuşturucusu ve dolayısıyla en tehlikelisi. siz farkında olmadan aileniz veya çevreniz tarafından, sözde vicdani duygulardan ibaret olan (müslümanlar için) arap ideolojisi kafanıza giriveriyor ve sizin tüm özgürlüğünüzü kısıtlıyor. beyninizin size sorduğu her "neden?" sorusunun cevabı din oluyor ve inanın ki beyin hücreleriniz dahi tembelleşiyor. size kurallar dayatıyor, kardeşlik gibi bir kavramı yalnızca kendi dininizden olanlarla sınırlıyor, insanları gruplara ayırıyor ve bu gruplar arasında savaşlar çıkarmasına rağmen barışçıl olduğu söyleniyor.
insanın en büyük aldatıcısı dindir; kardeşlik, birlik beraberlik aslında sadece bir ideoloji grubundan ibarettir ve eğer bu uydurma kalıbın dışına çıkarsanız sözde kardeşlerinizin düşmanı olursunuz, ama artık tam anlamıyla özgürsünüzdür. Çünkü din toplumları yönetmek için var, barış ve sevgi için değil.
--spoiler--
genellikle doğaüstü, kutsal ve ahlaki öğeler taşıyan, çeşitli ayin, uygulama, değer ve kurumlara sahip inançlar ve ibadetler bütünü.
--spoiler--
olarak ele alınan, toplumun genelinde de bu şekilde algılarda yer edinmiş bulunan; sosyal, siyasal, etik kurallar bütünüdür.
galiba tehlike laflar ettim, siyasal, etik... aranızda dini siyasete alet etmek gibi laflardan ürperti duyan arkadaşlar var, ancak benim anlatmak istediğim siyasi bir perspektif olarak din olgusu, adına fıtrat dediğimiz modern tabirle içgüdüsel olan ortak ve evrensel insan yönelimleri çerçevesinde sosyal siyasal, etik kuramlardan oluşan bir yapıdır. dini siyasete alet etme olgusu, farklı ideolojilere, sekülerizme de oranlanabilir. stalin neydi? pol pot neydi? tabi ki sıkı bir materyalizm yanlıları idi. yani kendilerinde din olgusu yoktu. katliamları bir dine dayanarak değil, seküler algının verdiği ilhama göre yapıyorlardı. sizler ise stalin gibileri kendinize idol bellerken muhammed peygamberi ''bedevi kan içici, savaş meraklısı'' bir arap olarak görüyorsunuz. bunun adına ilke deniyor değil mi?
konumuz bu değil, yeri geldiği ve kavramsal kapsamın geniş olması sebebi ile bu ilkesiz tavra da değinmek istedim.
dinin siyasal bir olgu olduğunu söylemiştim; evet tarihsel sürece baktığımızda islam'dan binlerce yıl öncesinde bile dini hareketlerin siyasi bir karakter taşıdığı ortadadır. mesela zerdüşt; mesela ibrahim, musa, isa; maniheizmin kurucusu mani hiya; mazdek...
tüm bu adını saydığımız insanlar kurumsallaşmış dini-siyasi hareketlerin karşısına, haksızlığa haykırma odağıyla ortaya çıkmıştır. ali şeriati'nin dine karşı din kitabı bu konuyu etraflıca işlemiştir, okumanızı tavsiye ederim.
mazdek neden isyan etti? zerdüşt dinini eşekleştirme aracı olarak kullanan mubidlere, dihkanlara; kendini ahura mazda'nın yeryüzündeki temsilcisi sayan kisralara, şahlara neden başkaldırmış ve bunu da teolojik temelli bir program ile yapmıştır. bunu orta çağ dünya konjonktürel yapısı ile de açıklayabilirsiniz -ayrıca doğrudur, orta çağ islam dünyasındaki gelişmeler bile bunu doğrulamaktadır- ayrıca bunu şimdiler de çokça savunulduğu gibi ''devrimci'' bir hareket olarak da algılayabilirsiniz.
peki muhammed peygamber bizzat kendi ailesinin mekke'deki siyasi ve sosyal nüfuzuna ve gücüne rağmen neden ilk olarak kendi amcaları ile karşı karşıya gelmiştir? peygamber kureyşlidir ve kureyşin haşimioğulları ailesindendir. işin ilginç olan yanı peygamber ve müslümanların en çok savaştığı kabiledir. yani kendi içinden çıktığı topluma dur diyen bir muhammed var ortada. kureyş ise malum, mekke'nin en güçlü kabilesiydi. hatta medine'deki hazrec, evs gibi kabileler beni kurayza oğulları islam öncesi dönemde oldukça korkarlardır kureyşlilerden. hatta kureyşin soylu ailelerinden olan , Ümeyye(emeviler), Nevfel, Zühre, Mahzum, Esed, Cumah, Sehm, Teym, Adiy gibi aşiretlere oranlarsak, haşimiler ile emeviler kureyş'in en kudretli iki ailesiydi. daha doğrusu mekke'nin ''kaymağını yiyenler'' bunlardı. hatta kureyş bu gücünü peygamber'in 5. kuşak atası saydığımız Kusay bin Kilab'a borçluydu. bu detaylarla açıklamak istediğim asıl konu ''elit'' denebilecek bir ailenin çocuğu olan hazreti peygamber hangi maslahata binaen, bu güce bu siyasi nüfuza binaen kabilesine dur demiştir.
başta da söylediğim gibi din olgusu siyasi sosyal bir aktivitedir. yahudileri hatırlayın, mısırlıların zulmü altında yıllarca yaşadılar sürgünlere gönderildiler hem de çöle. musa geldi ve bu adaletsizliği bertaraf etti.
yine museviler roma zulmünün altında iken isa geldi ve onlara umut oldu. muhammed geldi, habeşli ''zenci'' kölenin hakkını savundu. onun diğer insanlarla eşit olduğunu bağıra çağıra söyledi. şunu açıklamak gerekir ki din olgusu ve tanrı teselliden ibaret değildir.
benim sizlere çizmek istediğim dinin semantik çerçevesi; din denen kurumun, bugün insanoğlunun modern zamanlarda elde etmeye çalıştığı; çağlar, sınırlar, uluslar üstü etik bir yordamın ta kendisidir. din bu sebepten fıtridir. kafanızdaki kozmik ve ezoterik din algısını yıkmadıkça, dinin dünyevi boyutunu ve bu boyutun tanrı'nın sınırları çerçevesinde hem dünyevi hem de ahiret hayatındaki izdüşümlerini nazara almadıkça din her durumda inananlar ya da inanmayanlar için mistik bir öğe olarak kalacaktır.
hayır; tam tersine din sadece tapınak kültürünün, ölü gömme ritüellerinin olduğu foklorik kuramlar dizisi değildir. din doğrudan toplumsal karmaşanın, adaletsizliğin, gerektiğinde onurluca savaşmanın tetikleyici gücüdür.
din yozlaşının alelade bir hayat biçimi olduğu durumlarda topluma ''dur'' diyebilmenin ''manifestosudur''. dini siyasi terminolojilerle açıklamak durumunda kalıyor olmak gerçekten yorucu, çünkü insanların algısındaki din dediğim gibi siyasi, dünyevi normları barındıran bir hayat tarzı olmaktan çok ezoterik bir şey gibi algılandığından dolayı, son 200 yılda ortaya atılmış olan siyasi kavramları kullandığınızda sanki dine bunu yaklaştırıyormuşuz gibi bir hava doğuyor. hayır, bu tamamen çarpık din algısı ve tanımından ileri gelmektedir.
dünya üzerindeki ilahi olan ya da olmayan tüm din önermelerini toplarsanız birbirinden farklı şeyler söylemediklerini görürsünüz. sadece ritüel farkları vardır arada ve tanrı ontolojisi ve algısı değişkenlik gösterir. bu bakımdan tüm dinleri, anlayışları hatta felsefi öğretileri bir araya toplarsanız, hepsinin insanlık tarihinin ortak geçmişinin izlerini taşıdığını ve aynı mirası birbirlerine çeşitli şekillerde aktardıklarını görürsünüz. bu bakımdan din (herhangi biri olabilir) insanlığın kayıp geçmişinin izlerini günümüze taşıyan başta da belirttiğim gibi sosyal, siyasal ve etik kuramları barındıran hem uhrevi hem de dünyevi bir kurallar bütünüdür, hukuktur. ayrıca dinin sözlük anlamlarından biri ceza hukukudur. tam olarak din olgusunu açıklayan bir karşılık.
din, tek bir yönü tek bir penceresi olan bir konu değildir. bu bakımdan din tanımı ve algısı üzerinde önemle durulması gerekmektedir.