Toplumlar kendi dillerini oluştururlar demek doğrusudur.
Bir arada yaşayan topluluk kendi dilini oluşturur. Mesela rusca ingilizce arapça konuşan üç kişi bir arada yaşamaya zorlanıyor diyelim. Başka kimseyle de iletişimleri yok. Bir müddet sonra sadece üçünün anlayabileceği rusca, ingilizce, arapça karışımı bir dil meydana getirirler. Yani topluluk kendi dilini oluşturur.
Aynı dili konuşanları dünyanın dört bucağından toplayıp tek devlette birleştirmek diye bişey yok. Zaten birbirinden uzak yaşayan insanlar da aynı dili konuşamazlar.
Din meselesine gelince, global olmayan bir dünyada din birliği hazır sunulan bir kültür birliği sağlar. Bu şekilde toplum aynı ahlaki normlara tutunur ve benzer amaçlara ve görüşlere sahip olur. Dinlerin bu işlevinin etkisiz kalmasıyla toplum olma algısı etnik kökenlerin birliğine dayandırılmaya çalışılmıştır. Fiziksel ve zihinsel iletişimin alıp başını gitmesiyle bu görüş de değerini son elli senede kaybetti.
ingilizcenin yaygınlaşmasının etkileri ya da ingilizceleştirme politikalarının etkisiyle bütün dünya tek millet anlayışı kökleniyor artık. Bir toplum kendi ortak dilini oluşturur ve devletleşir. Velhasıl aynı yere çıkıyoruz yeniden, bu kez bütün dünya vatandaşları olarak.