Müslüman depresyona girer mi?
Toplumda, mümin birinin depresyona girmeyeceği, girerse bunun imânî bir eksikliğe delalet ettiği yönde bir kanaat mevcut, görebildiğim kadarıyla.
Bana da sıkça sorulan bu soruya cevabım şu oluyor: Niye girmesin ki, müminin depresyona girme hakkı yok mu?
Sanırım, Müslümanlara depresyonu yakıştırmayanları bu düşünceye iten nedenlerden biri, depresyonu tümüyle psikolojik kaynaklı bir rahatsızlık olarak zannetmek.
Bir defa, depresyonun o kadar çok çeşidi var ki. Mesela, "iki uçlu duygulanım bozukluğu," denilen rahatsızlığın bir parçası olan depresyonu ele alalım. Bu rahatsızlık biyolojiktir, yani beyindeki kimyasal bozulma nedeniyle oluştuğu kesinkes kanıtlanmıştır ve kişinin iradesi dışında seyreder. Kişinin ne kadar imanı yüksek olsa da, beyindeki kimyasal bozukluktan dolayı mani ve depresyon nöbetleri dediğimiz hastalık dönemlerini yaşaması mukadderdir.
Ya da tekrarlayıcı depresyonları düşünelim. Biyolojik altyapısı müsait öyle insanlar var ki, mesela sonbaharda ya da ilkbaharda ya da belli aylarda saat kurmuşçasına bir sabah derin bir depresyonla uyanabilirler. Böylesi bir depresyona girmek kişinin iradesinde değildir, biyolojik temeli ağır basar.
Ya da bazı kadınlar adet görmeden bir hafta kadar önce biyolojik nedenlerle, kendi iradelerine bağlı olmadan, adet gününe kadar ağlamaklı olurlar, kendilerini değersiz hissederler, reddedilmeye aşırı hassasiyet gösterirler, hayat çok ağır gelir. Alın size kişinin iradesi dışında seyreden bir hastalık (adet öncesi depresif ruh hali).
Bazı depresyonlar da kişinin hassas olduğu yaşam olaylarından sonra gelişebilir. Bu tür depresyonlarda bile biyolojik mekanizmalar sürece katılır. Biyolojik faktörlerin işe karışmadığı bir depresyon neredeyse yok gibidir. Bir insanın şeker hastası olduğunda, imânım zayıfmış, demesi kendine haksızlıktır ve yanlış bir yargıdır. Ya da kalp krizi geçirmenin imânî bir mesele olmadığı açıktır. Biyolojik hastalıklar için imân eksikliği yargısı yapılmıyorsa, depresyon ve sair psikiyatrik rahatsızlıklar için yapılması, hem bu hastalıklara hem de bunları yaşayanlara haksızlık.
Depresyonda bir nevi sinir sisteminin strese karşı direnci kırılmıştır. Kuvvetli bir darbeyle insanın kemiğinin çatlaması gibi sinir sisteminin de dayanıklılığı azalır. Bu nedenle depresyonda birçok ağrılar, yoğun halsizlik, hafıza sorunları gibi bedensel belirtiler olur. Psikiyatristlerin ilaç vermesinin nedeni dayanıklılığı artırmaya yöneliktir.
Peki, iman hiç mi devrede olmaz? Olur elbette. Depresyonla ilgili bazı çalışmalar, depresyona rıza göstermemenin depresyonu şiddetlendirdiğini ve kronikleşmesine sebebiyet verdiğini göstermiştir (depression about depression). Kanaatimce, iman tam da burada devreye giriyor.
Mümine yakışmayan depresyona girmek değil, niye depresyona giriyorum diye isyan etmesidir. Ondan beklenen, niye depresyona girdim, hayat zevkini kaybettim, bula bula beni mi buldu, ya da Zamanın Bedii'nin ifadesiyle, "Aman ne yaptım böyle başıma geldi diye Rububiyet-i ilahiye'yi tenkid etmek gibi bir halet"e girmemektir.
Mümin de depresyon yaşar ama onu onurla taşır, dünyanın tüm yüklerini, O'ndan gelen tüm musibetleri, dertleri, tasaları, hüzünleri, acıları onurla taşıdığı gibi. "Hüküm O'nundur," diyerek.
Mümin depresyon ya da başka psikiyatrik rahatsızlıkları; "Hastalıkla geçen bir ömür, Allah'tan şekva etmemek şartıyla, mümin için ibadet sayıldığına rivayat-ı sahiha vardır," inancıyla, "Ey musibet! Eğer O'nun izin ve rızasıyla geldin ise merhaba, safa geldin!" cümlesiyle selamlar. Sonra da sebepler dairesinde yapılacakları yapmaya koyulur.
Depresyonun kıymetini bilmek
Risale-i Nur'dan anlayabildiğim kadarıyla, müminden beklenen hiç depresyona girmemek değil; "Hastalar Risalesi"nde denildiği gibi "insan bu dünyaya yalnız güzel yaşamak için ve rahatla ve safa ile ömür geçirmek için gelmemiştir. Belki azîm bir sermaye elinde bulunan insan, burada bir ticaret ile, ebedî daimî bir hayatın saadetine çalışmak için gelmiştir," düşüncesine ulaşmaktır. Depresyon kadar bize hayatın hakikatini öğrenmeye vesile hangi hastalık vardır?
Depresyonda olmak bir açıdan gafletten kurtulmanın vesilesidir; dünya aşkının sönüp yüzümüzü ahirete çevirmektir. Depresyon bir akıl zayıflığı değildir, bir kişilik zayıflığı da değildir. Hislerin "dünyadan" zevk alamamasıdır. insanı enerjisiz, yorgun mu yorgun, bitkin mi bitkin bırakmasıyla, depresyon bize adeta der ki: "Senin vücudun ve a'zâ ve cihazatın, senin mülkün değildir." Depresyondayken kendi sınırlılığımızı, acziyetimizi idrak ederiz. Bu öyle derin bir idraktir ki, depresyondan çıktıktan sonra bile bize kendimizi öğretmeye devam eder.
Zamanın Bedii yine ne güzel söyler: "O zevki kaybettiğinden hastalık bahanesiyle ağlama; bilakis hastalıktaki manevî ibadet ve uhrevî sevab cihetini düşün, zevk almaya çalış."
Depresyon kıymetini bilenler için, insanın kendisiyle, dünyayla, başkalarıyla ve ahiretiyle, Mutlak Varlık'la daha derin bir ilişki kurabilmesi için tarihi bir fırsattır.
çağımızın hastalığıdır, baya istatistik de yapılmış bu konuda oran fazla imiş.
benimki kronikti, binlerce ilaç yüzlerce terapi geçmiyordu. sonra öyle bir gün geldi ki depresyonda olacak gücü bile bulamadım kendimde. o gün bugündür gerçekten iyiyim.
bugün bunun içinde olduğunu iddia eden gençler, eğer sağlam temellere sahip değillerse 40'ına doğru delirecekler. kadınlar ani öfke patlamalarıyla çocuklarından alacak hıncını, sonra üzülecek, sonra yine. sonra laçka olacak. herifler sikerim işini diyecek, iş gününü uyanmadan geçirecek. sonra o da laçka.
pdr okuyun dostlar. en azından zarardan bir kârınız olur belki.
*hiçbir şey yapmak istememe
*bıkkınlık, sıkılganlık
*dünyayı omzunda taşıyor hissi, bırakıp kaçma isteği
*psikolojik yorgunluk, isyan dönemi... yaşayan bilir Allah kimseye vermesin zira intihar gibi çok ciddi olaylara sebep olabilir. böyle durumda olanlar varsa mutlaka kendine artık en çok ne mutluluk veriyorsa veya neyi yapmaktan hoşlanıyorsa o alana yönelmelerini tavsiye ederim.
dillere pelesenk olmuş bir şarkı sözünden de anlaşılabileceği gibi toplumumuz tarafından; nedenleri, gelişim süreci ve sonuçları bağlamında bütünüyle yanlış anlaşılmış bir çöküntü sürecine verilen addır.
yıllardan beri içinde yaşadığım topluma yabancıyım. belki de birçoğunuz öylesinizdir bilemem. toplumumuza yabancıyım çünkü bu toplumda olağanın dışında kalan güruha korkulu bir tavırla fakat mağrur, ötekileştiren davranışlarla fakat dünya iyisi olduklarını kanıtlamak istercesine tiyatral, başkalarının hayatına burnunu sokmayı zevk ve hatta hobi edinmeye kadar ileri gitmeler fakat aldırmaz görünmeler ve daha akıllara ziyan bir sürü riya ve çirkinlik görmüşümdür. buna en çok maruz kalan, en çok ötekileştirilenler de: ''ruh hastalarıdır''
bu toplumda kanayan bir yaradır ruh ve sinir hastalarına olan bakış açısı. psikolog ve psikiyatra ''deli doktoru'' derler. azıcık anormal davranışlar sergileyen insanlara(ki belki de normal. çünkü kime göre, neye göre anormal? belki de normaller anormal, anormaller normal?) ''şizofren yaa bu aabi'' şeklinde yakıştırmalar yapılır. (şizofreni ne demek bilinmez tabii bu arada)
bu bağlamda depresyon, bir akıl hastalığı değil, ruhsal bir bozukluktur. sanıldığı gibi ''ay tırnağım kırıldı'', ''berkecan benden ayrıldııı'' gibi über sebeplerle ortaya çıkan bir sonuç değildir. biriktirilmiş duygusal boşalmalar veya çeşitli travmaların kişiyi belli bir noktaya sürüklemesi, çocukluk, aile, sosyal çevre, karakteristik yapı vs. gibi tonlarca nedenden tezahür edebilecek bir rahatsızlıktır. kesin çözümü ise sadece ve sadece hasta olduğunun farkında olmak ve bunun üstesinden gelebileceğine inanmaktır. bu kadar itilip kakıldığınız, hor görülüp dışlandığınız bir toplumda ise bunu hayata geçirebilmek oldukça zordur. içine düştüğü bu bataklıktan kurtulmak isteyip, bu toplum tarafından çeşitli baskılara maruz kalmış ve bataklığa bedenini teslim etmiş insanların ruhu şad olsun...
kişinin dünyevi tüm isteklere direnç göstermesi ve içine kapanması durumudur. çoğunluklaağır travmalardan sonra görülür. tedavisi olabildiğince sosyal olmaktır.
aslında bünye, girmeden önce uyarı verir. tabi anlayana... zaten pek çok depresyonun nedeninin de kendi yarattığımız kaygılar olduğu söylenir. bilişsel terapistlerin yazıp çizdiklerine bakmak lazım, düşünce biçimi önemlidir.
anlık bir durum değildir. Depresyona girince ne yardım isteyebilirsin, ne ağlayabilirsin. Çaresizin teki oluverir çıkarsın. Çok zor bir süreç yaşarsın ama geçiyor merak etmeyin.
çağın en tehlikeli hastalığıdır. sağlam kafası olmayan bireyler hastalıklı düşünceler üretirler ve bu topluma ve de insanlığa zarar teşkil eden bir durumdur. aslında depresyon sistem ürünü bir hastalıktır kanımca.
isveç, shiatsu ya da aromatik masaj fark etmez. journal of clinical psychiatry dergisinin araştırmasına göre masaj, depresyona çare olabiliyor. masaj yaptırmak, hormon seviyesi, kalp atış hızı ve tansiyon üzerindeki zorlanmayı azaltıyor. oksitosin ve serotonin gibi mutluluk hormonları salgılatıyor.
sözlük yazarlarının cool bişey sanıp sıradan kederleri kendisiyle karıştırdıkları, tedavi ve terapi gerektiren duygudurum bozukluğudur.
Arkadaşlar depresyon öyle üff çok üzgünüm yaaa böyle bi hüzün var bende ile olmuyor.
1 sene aralıksız türlerce onlarca anti depresan, anti psikotik, anti epileptik ilaçlar kullanarak haftada 2 şer kez terapi görmüş, 2 defa intihar denemesinde bulunmuş birisi olarak "utanarak" söylüyorum. Hiç öyle off kızlar panik ataklılara bayılıyor öff şöyle dursam cool olurmuyum gibi bir durum değil.
1 yıl önce o anlarda yazdığım intihar düşüncesinden önce yazdığım yazılar. Bugün bile okuduğumda oha yuh deyip tüylerimin diken diken olmasına engel olamıyorum.
anksiyete bozukluğu eşliğinde depresyon olursa,bu demektirki beyninizde nörolojik olarak bozukluklar var ve ciddi bir biyolojik tedaviye ihtiyacınız var demektir,bu beyin bozukluğu doğuştan gelir ve sosyal fobi ile birleşerek insanda fobiler bazende sanrılar yaratır,sanrılar devam ederse şizofren yani psikotiksiniz demektir,eğer sanrınız yoksa fobisi olan paranoid veya paranoid obsesifsiniz demektir,obsesifliğin temelinde temiz kalp ve aşırı dincilik yatar(cehennem ve şanssızlık korkusu),paranoidlik ise aşırı derecede şüphecilik ve neden sorunsalından doğar,fakat 20-30 yaşlarında kitap okuyan okuma isteği olan bilmek istemeyi isteyen insanların yüzde 90 ı bunlardan birini geçirir,o yüzden fazla kafaya takmayın...
michel houellebecq, tek cümleyle enfes bi şekilde özetlemiştir durumu: ''kendimi çok dipte hissediyor değilim; daha çok etrafımdaki dünya bana yüksek görünüyor.''