öncelikle basit bir giriş: bir yazar bir başlığa yazı, giri, entry, entari yazarken, girerken, döşerken, dikerken; o başlığı başına takmak zorunda değildir. örneğin ''islam'' başlığına fikirlerinizi yazmak için önce kelime-i şahadet, sonra da abdest almanız gerekmez. hac'dan dönünce yazarsın denilemez. ''ateizm'' başlığına yazı yazmak için dininden dönmene de gerek yok genç.
imdi keriz fenerine gelirsek; birr kuruş, sent, kapik vermedim, vermem.. ama veren, verilen, verme olayı, derneğin çatısı, kurucusu, amblemi, logosu, e.v.'si hakkında istediğimi yazarım. bu keriz feneri davası hakkında yazmak için eski bağış makbuzu gerekmez.
zaten eleştirdiğimiz de bu ya molla fenari dangoz efendiler.
canı, ciğeri, hatta derler ya fakirin tüm serveti evladıdır diye, hah işte o gözünün elifi, kızı, kaçak, kontrolsüz kuran kursunda tonlarca betonun altında kalıp hala gıkını çıkarmayan, hatta ''kızım köpük partisinde ölmedi ya'' diyen konyalı ömer'e; berlin'in sokaklarını sabahın köründen akşama kadar süpürüp, alın terini o marifetmiş gibi sayısını söylediğiniz 4 milyon açtan birine yollayan yozgatlı süleyman'a titre de kendine gel demek herkesin boynunun borcu.
aziz nesin mi çok sever sizi(cehaletine küfrederek ama), yoksa mr. takva aykut zahid akman mı? biri ölüp toprak olacağını bile bile, inançsızlığın bayrak taşıyanı, ne cennet ister ne korkar cehennemden; kitaplarının toplamı boyundan büyüktür, varını yoğunu yetim çocuklara adar beşikten hayata kadar ama adı dinsizdir ne fayda.
diğerinin ensesini aynı safta melekleri selamlarken gördüğün için ayağından donunu alsa adı mü'mindir. sana da ne yapsa müste-haktır.
6 yıldır tek başına iktidar olup, liboşundan medyasına rüzgarı arkasına alan(2002 yılının şimdi küfredilen aydın doğan medyasına bakın), garpta washington'dan, şarkta katar'a kadar desteklenen, gak dese dünya bankası kredisi, guk dese sattığı toprağa talip yabancı sermayesinin borsasına, bütçesine, cebine aktığı ve 2000(iki bin) küsür gündür ülkenin tek hakimi olmasına rağmen 70 milyonluk ülkede 4.000.000(dört milyon) kendi marifeti olan aç insan sayısıyla utanmadan nasıl övünürsünüz? yarı aç gibi tuhaf isimlendirmelere sahip insan sayısı bunu katlar ya onları geçin bakalım şimdilik.
çinliler der ya balık tutmayı öğret, yoksa her gün balıkla yetişemezsin doyurmaya. ve en önemlisi onursuzluk, gurursuzluktur bu o yardımı alana. sen nasıl razı olursun karşındakinin ezilip büzülmesine? gizli bir zevk mi alırsın yoksa? şükretmen için illa ki senden aşağıda birilerinin bulunması mı gerekli? ya da sevap defterininin kabarması için, bonuslar için bu işi doğrudan yapman mı gerek?
bu insanların açlığından bizzat sorumlu olanlar, bir eliyle aldığını el feneri tutan diğer eliyle verip, hem oy denilen dünyalığı, hem de aklı sıra hayır duasıyla ahretliği alıyor.
itiraz bunadır. itiraz bunadır, itiraz bunadır.
ayrıca başka bir sürü sebeple eleştiren de vardır. siyasi rekabet, art niyet, acıma, kızma vs vs..
bitti mi? isterse bir kuruş olsun, sen sosyal devletsin ulan, aç bırakmayacaksın, halife ömer'in adaleti diye kafa s.ktiniz yıllarca camilerde, önümde yanımda ağladınız, devlet işinin mumu ayrı, kendi işinin mumu ayrıydı hani? mumu geçtim, daha 10-15 yıl önce maaşlı çalışan adamların 20 küsür yaşındaki tıfıl oğlu nasıl alıyor titanik jr. gemicik'i de, sen susuyorsun, kabulleniyorsun?
bunlara vazife vahiyle mi verildi? bunlara itiraz eden dine mi karşı gelmiş olur, bunlar yenilince siz de mi yenilmiş sayılırsınız? kim bunlar? sana göre kul, bana göre insanat değil mi? her allah, din, kur'an diyenin arkasından takkeyi, tesbihi kapıp ne koşarsınız? cennetin anahtarı bunlarda mı? takım tutar gibi parti tutuyorsunuz ya ondan her tür eleştiriye bakışınız cehaapee'nin komple komplosu olduğu.. derneğinize bir; derneğinizin adaşı denizin partisine iki.
değmez lan cennet için ezdiğiniz onurları. ''insanlık onuru işkenceyi yenecek'' derler ya; gülersin bıyık altından. hah işte o insanlık onuru var ya, onun a.ına koyuyor işte bu sadaka kültürü. insanlara insan gibi çalışıp o şerefsiz fener reklamdaki gibi ekmekliğin ağzı seviyesizliğine düşürmeden kendi emeğiyle kazanmasının önündeki zihni engel bu. ama sadaka verirken bir gözün o 4 milyonluk aç ordusundan senin payına düşen şanslıya bakarken, diğeri yukarıya allahına bakacak ki diyesin görevimi yaptım. sevap yazıcısı meleğin önünden geçsin o para yeter, gelsin bonuslar, vadaalar; sonra öğütülüp çorba yapılsa, eşeklere yedirilse, denize dökülse de farketmez. amaç menzile varmak değil, yolda km yapmak.
ille senin elinden veya vekilinden almalı, boynu yana devrilmeli, yeter ki onursuz olmalı aşk. kendi kazanmamalı. ama unutma, o sisteme girecek her kuruş tamamı fakirlere bile verilse bu çarpık, sonuçsuz ve onursuz döngüyü besler. gavur oğlu gavur sizin kıssaları okumadan halletmiş bu işleri. bırakın da insanlık onuru sadakayı yensin. insanların boynu 45 derece devrilmesin de dik dursunlar; kendinize yakıştırdığınız gibi.
bu ülkede verdiğim vergiyle kömür makarna dağıtacaksın, kolilerin üzerine o şabalak yüzünü basıp oy ve dua alacaksın. sonra bu yetmeyecek vergiden başka bu çakma kızılaylarla bir de vicdani cennet vergisi toplayıp komisyon cukkalayacaksın..
yek yea!
bu tiyatronun seçim öncesi perdesi.. sonraki perdeye ettiğimiz itirazın bir kısmı da, deniz fenerinde sayı saymayı bilmeyenlerin milyar eurolara çıkarıp ''s.ktiysek biz s.ktik, s.kildiysek de biz.. giren çıkan bize, size ne oluyor'' diyen dillerinizi yöneten beyninize ''akıllı ol akıllı'' demek.
''haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır'' sözünü hatırladınız mı? sizin cenahta hadis-i şerif diyorlar.
o eleştirmesini eleştirdikleriniz; şu allahsızlığıyla, dinsizliğiyle sizden müslüman ne yazık ki. utanın ve alın şu vicdan yükünü bu kafirlerin sırtından.
Üzerlerine alınmamaları için derilerinin ileri derecede kalın olduğunu düşündüğüm bir güruh tarafından sessizce ve fütursuzca görmezden gelinen karara çıkmış davadır. gerçi bu ülke açık kalan mikrafonlardan dökülen en basit kelimelerin dahi anlamını kavrayamayacak bir dönemden geçiyor şaşmamak gerek. Deniz feneri Uğur Arslan tarafından kurulmuş bir dernek, bir dönem genç kızların sevgilisi bile olmuştu Uğur Arslan. Davaya gelince, Almayada toplanan yardımların Türkiyeye ulaştırıldığının üzerine basılıyor ve burdaki dernek " bizim ilgimiz yok" diyerek tüm kapıları çarpıyor soranların suratına. Daha önce programın yönetmenliğini yapan birisi bir iddiada bulunuyor diyor ki " ambulansta tedavi edilen hastaların başında sadece bir pratisyen hekim olurdu, geri kalan sokaktan toplanan vatandaşlardı, hastalar hastaneye götürülüyormuş gibi yapılır, hastanede tedavisi yapılmış gibi fatura kesilirdi " çarpıcı bir iddia sonuç olarak toplanan para aklanırdı diye devam etmesi gereken bir iddia. peki Uğur Arslanın yanıtı ne " benim bir bilgim yok " Sorumlular bilgimiz yok dedikçe merak kalkanı kalınlaşıyor, yüzyılın yardım hareketi adı altında toplanan bağışların doğru yerlere iletilip iletilmediği meçhul, iz sınırda kayboluyor, alman yargısı açıkça mesaj veriyor " gerçek sorumlular türkiyede" neredeler peki? alacaklılarına kapısı duvar olan yimpaş mı? gittikçe pazar payı artan yeşil sermaye mi? yanıtları çok basit soruların dahi sorulmadığı tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkem.
almanya'da, frankfurt eyalet mahkemesinde bugün itibariyle görülmeye başlamış dava. davanın trajikomik tarafı derneğin muhasebecisi firdevsi ermişin ilk ifadelerinden birinin alman vatandaşı olduğunu belirtmesidir. alman vatandaşı olunca ceza nispeten indirilmekte. artık suçu yalanlamaktan ceza hafifletmeye dönmüş olay gördüğümüz kadarıyla. mahkemeye çıkan diğer zanlılar da anlaşmaya çalışmışlar bu konuda. komedinin bu kadarı..
zimmetlerine 18 milyon euro geçirdiklerini itiraf etmiş derneğin muhasebecisi firdevsi ermiş. birçok kanal 7 yöneticisi de çeşitli suçlardan zanlı durumda. rtük başkanı zahid akman'da kurye olarak suçlanıyor aynı zamanda. televizyonlarda kapattığı sigara görüntüleri gibi bu suçunu da kapatabilecek mi göreceğiz.
ergenekon, kürt açılımı, ermeni açılımı, israil'e posta koymak derken kendisinin unutturulmaya çalışıldığı bir sürü şeyden sadece biridir.
(bkz: beter ol ey halkım)
mal meydandayken hala şüphe ile yaklaştığımız tek davadır sanırım. neden? çünkü bu sefer hırsız sizin taraftan. ohhh gözünüzün içine baka baka çalmış, yemiş paraları, siz hala şakşakcılığını yapıyorsunuz. hepsini geçtim, kul hakkı yemiş. amannn size ne kul hakkından isterse sülalenizi yesin, hırsız sizin tarafta ya!
toplamışlar parayı sizden; din, allah,iman, yardım deyip sonra aralarında bölüşmüşler. oh afiyet olsun, yarasın hatta. birbirinizden çaldıklarınız beni hiç ilgilendirmiyor artık, ikiyüzlülüğünüze bir tarafımla gülmekteyim sadece.özellikle de bu olaya tepkisiz kalan basın yayın kuruluşları var ya onlara. keşke biraz inandırıcı olsanız, dürüst olsanız, özleleştiri yapabildiğinizi millete gösterseniz, millet uyansa, sizi sorgulasa, ne güzel olur bu ülke. ne diyorum lan ben?
"darbeci" yaftası yemeyi onur meselesi yaparak intihar eden subayların görülmediği; hırsız olduğu, müslüman kılığında müslümanları soyan suçlular olduğu mahkeme kararı ile keşinleşen pisliklerin, başbakan tayyip tarafından korunduğu bir ülkede alem-i ibret olarak orta yerde duran davadır. süren demedim fark ettiyseniz, duran dedim.
Baştan beri içimde bir his vardı bu derneğin insanların duygularıyla oynayıp paralarını sömüren bir şey olduğuna dair maalesef yine haklı çıktım.. Vicadan sahibi olmak bu ülkede maalesef para sahibi olmak kadar tehlikeli ...
dava karara bağlanmıştır. alman hakim, davanın almanya tarihinin en büyük dolandırıcılık olayı olduğunu vurgulamıştır. peki şimdi ne olacak, sanırım hiçbir şey.
6 yıl hapis istenen mehmet gürhan a 5 yıl 10 ay ceza verildi.
3 yıl hapis istenen mehmet taşkan için ise 2 yıl 9 ay hapis kararı çıktı.
2 yıl hapis istenen firdevsi ermiş için ise 1 yıl 10 aylık hapis cezası verildi. ancak sanık 1,5 yıldır tutuklu olduğu için duruşmadan sonra salıverildi.*