demokrasi, hem bir siyasal rejim tipi hem de toplumsal bir yaşam biçimidir. demokrasi sadece birden fazla partinin en fazla oyu almak için çabaladığı, ardından da iktidara geçen partinin dilediğini yapma hürriyetine sahip olduğu bir rejim olmamakla birlikte, toplumsal sahada da tesirli bir konuma sahiptir. iktidar ilişkisi sınırsızdır. devlet-yurttaş, vatandaş-polis, ebeveyn-çocuk gibi her alanda iktidar ve egemenlik mevcuttur. halkının siyasal kültürü demokratik olan ülkelerde, halk demokrasisine sahip çıktığından, siyasal rejim tahakküm edici bir yaklaşıma bürünemez. bu tür ülkelerde var olan polis şiddeti de önemsizdir, zira toplumun bir eylem kültürü vardır ve bu kültüre uymayan her toplumsal hareket, kamuoyunca zaten mahkum edilmiştir. bu nedenle liberal batı demokrasilerinde polis şiddeti, ''içselleştirilmemiş'' aksine ''işlevselleştirilmiş''tir ve bir sorun olmaktan uzaktır.
lakin bizim gibi kültürü demokratik olmayan ülkelerde; ideoloji ve görüşler sloganlar üzerinden yürütülür ve başa geçenler, azınlıkta olan grubun haklarına tecavüz ederler. bir nevi ideolojilerin savaşı şeklinde geçen seçimleri kazanan taraf, her şeyi yapmaya hakkının olduğunu düşünür. çünkü temsil hakkının çoğu ondadır. bu tür demokrasilerde devlet açıkça patrimonyaldir ve ''çoğulcu'' değil, ''çoğunlukçu''dur. kemalist zihniyetin dindarlara çektirdikleri ortada iken, ak parti hükümetinin de almaya çalıştığı rövanş gayet nettir. akp'nin kemalistlerin yaptığının yüzde 10'unu dahi yapmaya kalkınca büyük tepki görmesi, aslında bu ülkenin siyasî kültürünün yavaş yavaş 'demokrasi' ekseninde şekillendiğini göstermekte ama bu tabii ki tam bir demokrasi için yeterli değil.
bu sözleri kendi görüşümden bağımsız olarak ifade ettiğimi de belirtmem lazım. cemil meriç'in de belirttiği gibi, demokrasiler ''ideal rejimi'' ortaya çıkarmak için kurulurlar. zaten amaç da o ''ideal rejimi kurmak'' olduğundan, ideal rejim asla kurulamaz. çünkü ideal rejim kurulursa, amaç ortadan kaldıracağından, demokrasi yok olacak; totaliter bir sistemin tohumları atılacaktır. dikkat edilirse, tüm otoriter-totaliter rejimler, ''en ideal demokrasi bizimki'' demişler ve demokrasiyi yermişlerdir. çünkü ''ideal sistem''i kurduklarını düşünüyorlardı. buradan anlaşılacağı gibi, demokrasi yarı yolda kalmaktır, ideali aramayı sürüncemede bırakmaktır, ''emr-i bi'l maruf ve nehy-i anil münker''den vazgeçmektir, kötüye müdahale etmeyerek kötü kalmasını sağlamaktır, hata işlemeyi ''hürriyet'' olarak tarif etmektir...
bu nedenle demokratlar, aslında amerika'yı bulup hindistan'a gittiğini zanneden coloumb'dan farklı değillerdir.
her bakımdan eksik ve çapsız bir rejim olan demokrasinin günümüzde yüceltilmesi de gülünçtür.
demokrasi, iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yeneceğini oylamasıdır.
Özgürlük ise, tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı çıkmasıdır.
Benjamın FRanklın
insanların ikinci afyonu. Bireyi toplum olmaya zorlar ve toplum olduktan sonra daha kolay sindirir devlet bu sayede, demokrasi sayesinde. Demokrasi istemek demek, eşitliğin insana birileri tarafından verilmesi gerektiğini savunmak demektir. Bireyin üzerinde hiçbir otorite tanınmaması gerekirken, toplum için ölen bireyler bulunuyor. Ve toplum ne yapıyor? Bu bireyleri saçma salak anma etkinlikleriyle anıyor, o kadar. "Bir yaşam gitti; o ne olacak?" diye soruyorsun, sorun sana kalıyor.
Sorun şu ki, demokrasiyi talep etmek demek, özgürlüğü sınırlamak demektir. Bireyin topluma dönüştürülmek istenmesidir sorun.
türk insanının yüzde 80 inin bilmediği kavram. herkes ileri demokrasi özgürlük naraları atar ama kimse demokrasinin işleyişini bilmez. bu bi haber kesim en eğitimlilerinden en aristokratlarından en varoşlarına kadar geniş bir yelpazedir.
demokrasi ''dünya sikime minare götüme yaşarım kime ne nasılolsa özgürüm'' demek değildir.
demokrasi başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninkinin biteceğini bilen insanların sosyal yaşam kuralları çerçevesinde yaşadıkları haktır. burası uganda değil 80 milyon insanı birarada tutan kurallar var. demokrasinin gölgesinde bu kurallara seve seve uymak zorundasın.
george orwell'ın hayvanlar çiftliği ve bin dokuz yüz seksen dört isimli kitaplarını bu kavrama eleştirel ve mizahi bakış açısıyla değerlendirilmesi adına okunmasını tavsiye ederim. okurken suratınızda zeki gözlemler sonrası oluşan hafif gülümseme belirecektir!
eskiden krallar vardı, sonradan kralı halkın seçmesi gibi bi sistem olan demokrasiye geçildi. aslen, keagan´ın "the life and end of democracy" kitabında okuduğumuz kadarıyla, demokrasi her zaman değişik değişik şekillerde vardı, ve yöneten kesim, çeşitli şekillerde bu yönteme şu veya bu vesileyle her zaman başvurdu.
ama genel demokrasi bağlamında demokrasi çok handikapı olan bir sistemdir.
bi kere demokrasinin en büyük problemi tepesine çıkaracağı adamı "sempati" bazında seçmesidir!!...bi adam , sempatik, son derece yakışıklı, ya da çok güzel bi kadın olabilir. ama bu üzerine alacağı yükü taşıyabileceği anlamına asla gelmez.
şöyle bi örnek verecek olursak; bi jumbo jet havada uçarken, beni uçaktaki ahali, çok sempatik, çok yakışıklı, sevecen falan bulup bana kağıtlara yazılı olarak "bu uçağı sana emanet ediyoruz" yazsa, ve bu kesim uçaktaki çoğunluk olsa, ve ben bu kağıtları birer birer topladıktan sonra, cockpit´e gitsem ve kapıyı çalıp elimdeki kağit tomarını kaptanın önüne atsam, ve desem ki, "yolcular beni seçti, bundan sonra bu uçağı ben uçuracağım!!"
orada cockpit ekibi bana ne der?!
orada cockpit ekibinin bana söyleyeceği herşey demokrasinin eleştirisidir!!...
bana mutlaka diyeceklerdir ki "tamam paganviodio, sen sempatiksin, şusun, busun, ama kardeşim sen bu uçağı uçuramazsın!"
işte bundan dolayı demokrasi sempatiklikle iktidarı ele geçirmek olmamalıdır. çünkü "demokrasi" de hukuktan zerre kadar anlamayan bi adam, "adalet" bakanı olabilmektedir. ya da dünya tarihi ile hiç ilgisi olmayan birisi, milletler tarihini hiç bilmeyen birisi, dışişleri bakanı olabilmektedir.
bu normal hayatta hiçbir şekilde böyle diildir.
berlin filarmoni´nin başına "konzertmeister" seçerken, ya da coca cola´nın bi müdürlüğüne manager seçerken, ya da önemli bi köprünün yapımına mühendis seçerken, adamların odak noktasında kesinkez "sempatiklik" ya da "adam gibi adam olmak" olmaz!!
demokrasinin böyle bir problemi vardır, ve bu problem pek kolay aşılacak bir problem de diildir.
türk insanının yüzde 80 inin bilmediği kavram. herkes ileri demokrasi özgürlük naraları atar ama kimse demokrasinin işleyişini bilmez. bu bi haber kesim en eğitimlilerinden en aristokratlarından en varoşlarına kadar geniş bir yelpazedir.
demokrasi ''dünya sikime minare götüme yaşarım kime ne nasılolsa özgürüm'' demek değildir.
demokrasi başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninkinin biteceğini bilen insanların sosyal yaşam kuralları çerçevesinde yaşadıkları haktır. burası uganda değil 80 milyon insanı birarada tutan kurallar var. demokrasinin gölgesinde bu kurallara seve seve uymak zorundasın.
Birincisi ne kadar meşruti krallıkla yönetilse de ingiliz usulü olandır ki demokrasiyi sadece ingilizlere yakıştırırım. Norveç, Finlandiya gibi ülkelerin insanları da demokrattır. Keza avustralyalılar da öyle.
ikincisi diğer devletlere ingilizlerin getirdiği demokrasidir. Bu da ingilizlerin dünyayı sömürmekse için icat ettiği şeydir. Türkiye'de dahil dünyanın birçok ülkesinde demokrasinin ikinci türü görülür.
Fransızlar ve almanlar da demokrat değildir, Japonlar da keza. Bunlar sadece iyi taklitçidir.
çoğunluğun azınlık üzerinde tahakküm kurduğu bir yönetimsizlik. halklar en iyi nasıl yönetilir sorusuna verilecek cevap bir muamma olabilir belki ama sorunun olumsuz haline yanıt verilebilir. halklar en iyi nasıl yönetilmez sorusuna verilecek cevaptır' demokrasi.'
türkiyede parti içi bile demokrasi yokkan varlığını tartışmak komiktir. rte şu yasayı yapın diyor akpli 355 kişi yapıyor kılıcdaroglu politika budur diyor tüm chp uyguluyor. size bir örnek vereyim obama bir yasa hazırlanmasını istedi gönderdi fakat mecliste kendi parti üyeleri itiraz etti muhalefet partisi destekledi.