demokrasi, iki kurtla bir kuzunun öğle yemeğinde ne yeneceğini oylamasıdır.
Özgürlük ise, tam teçhizatlı bir kuzunun oylamaya karşı çıkmasıdır.
Benjamın FRanklın
insanların ikinci afyonu. Bireyi toplum olmaya zorlar ve toplum olduktan sonra daha kolay sindirir devlet bu sayede, demokrasi sayesinde. Demokrasi istemek demek, eşitliğin insana birileri tarafından verilmesi gerektiğini savunmak demektir. Bireyin üzerinde hiçbir otorite tanınmaması gerekirken, toplum için ölen bireyler bulunuyor. Ve toplum ne yapıyor? Bu bireyleri saçma salak anma etkinlikleriyle anıyor, o kadar. "Bir yaşam gitti; o ne olacak?" diye soruyorsun, sorun sana kalıyor.
Sorun şu ki, demokrasiyi talep etmek demek, özgürlüğü sınırlamak demektir. Bireyin topluma dönüştürülmek istenmesidir sorun.
türk insanının yüzde 80 inin bilmediği kavram. herkes ileri demokrasi özgürlük naraları atar ama kimse demokrasinin işleyişini bilmez. bu bi haber kesim en eğitimlilerinden en aristokratlarından en varoşlarına kadar geniş bir yelpazedir.
demokrasi ''dünya sikime minare götüme yaşarım kime ne nasılolsa özgürüm'' demek değildir.
demokrasi başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninkinin biteceğini bilen insanların sosyal yaşam kuralları çerçevesinde yaşadıkları haktır. burası uganda değil 80 milyon insanı birarada tutan kurallar var. demokrasinin gölgesinde bu kurallara seve seve uymak zorundasın.
george orwell'ın hayvanlar çiftliği ve bin dokuz yüz seksen dört isimli kitaplarını bu kavrama eleştirel ve mizahi bakış açısıyla değerlendirilmesi adına okunmasını tavsiye ederim. okurken suratınızda zeki gözlemler sonrası oluşan hafif gülümseme belirecektir!
eskiden krallar vardı, sonradan kralı halkın seçmesi gibi bi sistem olan demokrasiye geçildi. aslen, keagan´ın "the life and end of democracy" kitabında okuduğumuz kadarıyla, demokrasi her zaman değişik değişik şekillerde vardı, ve yöneten kesim, çeşitli şekillerde bu yönteme şu veya bu vesileyle her zaman başvurdu.
ama genel demokrasi bağlamında demokrasi çok handikapı olan bir sistemdir.
bi kere demokrasinin en büyük problemi tepesine çıkaracağı adamı "sempati" bazında seçmesidir!!...bi adam , sempatik, son derece yakışıklı, ya da çok güzel bi kadın olabilir. ama bu üzerine alacağı yükü taşıyabileceği anlamına asla gelmez.
şöyle bi örnek verecek olursak; bi jumbo jet havada uçarken, beni uçaktaki ahali, çok sempatik, çok yakışıklı, sevecen falan bulup bana kağıtlara yazılı olarak "bu uçağı sana emanet ediyoruz" yazsa, ve bu kesim uçaktaki çoğunluk olsa, ve ben bu kağıtları birer birer topladıktan sonra, cockpit´e gitsem ve kapıyı çalıp elimdeki kağit tomarını kaptanın önüne atsam, ve desem ki, "yolcular beni seçti, bundan sonra bu uçağı ben uçuracağım!!"
orada cockpit ekibi bana ne der?!
orada cockpit ekibinin bana söyleyeceği herşey demokrasinin eleştirisidir!!...
bana mutlaka diyeceklerdir ki "tamam paganviodio, sen sempatiksin, şusun, busun, ama kardeşim sen bu uçağı uçuramazsın!"
işte bundan dolayı demokrasi sempatiklikle iktidarı ele geçirmek olmamalıdır. çünkü "demokrasi" de hukuktan zerre kadar anlamayan bi adam, "adalet" bakanı olabilmektedir. ya da dünya tarihi ile hiç ilgisi olmayan birisi, milletler tarihini hiç bilmeyen birisi, dışişleri bakanı olabilmektedir.
bu normal hayatta hiçbir şekilde böyle diildir.
berlin filarmoni´nin başına "konzertmeister" seçerken, ya da coca cola´nın bi müdürlüğüne manager seçerken, ya da önemli bi köprünün yapımına mühendis seçerken, adamların odak noktasında kesinkez "sempatiklik" ya da "adam gibi adam olmak" olmaz!!
demokrasinin böyle bir problemi vardır, ve bu problem pek kolay aşılacak bir problem de diildir.
türk insanının yüzde 80 inin bilmediği kavram. herkes ileri demokrasi özgürlük naraları atar ama kimse demokrasinin işleyişini bilmez. bu bi haber kesim en eğitimlilerinden en aristokratlarından en varoşlarına kadar geniş bir yelpazedir.
demokrasi ''dünya sikime minare götüme yaşarım kime ne nasılolsa özgürüm'' demek değildir.
demokrasi başkasının özgürlüğünün başladığı yerde seninkinin biteceğini bilen insanların sosyal yaşam kuralları çerçevesinde yaşadıkları haktır. burası uganda değil 80 milyon insanı birarada tutan kurallar var. demokrasinin gölgesinde bu kurallara seve seve uymak zorundasın.
Birincisi ne kadar meşruti krallıkla yönetilse de ingiliz usulü olandır ki demokrasiyi sadece ingilizlere yakıştırırım. Norveç, Finlandiya gibi ülkelerin insanları da demokrattır. Keza avustralyalılar da öyle.
ikincisi diğer devletlere ingilizlerin getirdiği demokrasidir. Bu da ingilizlerin dünyayı sömürmekse için icat ettiği şeydir. Türkiye'de dahil dünyanın birçok ülkesinde demokrasinin ikinci türü görülür.
Fransızlar ve almanlar da demokrat değildir, Japonlar da keza. Bunlar sadece iyi taklitçidir.
çoğunluğun azınlık üzerinde tahakküm kurduğu bir yönetimsizlik. halklar en iyi nasıl yönetilir sorusuna verilecek cevap bir muamma olabilir belki ama sorunun olumsuz haline yanıt verilebilir. halklar en iyi nasıl yönetilmez sorusuna verilecek cevaptır' demokrasi.'
türkiyede parti içi bile demokrasi yokkan varlığını tartışmak komiktir. rte şu yasayı yapın diyor akpli 355 kişi yapıyor kılıcdaroglu politika budur diyor tüm chp uyguluyor. size bir örnek vereyim obama bir yasa hazırlanmasını istedi gönderdi fakat mecliste kendi parti üyeleri itiraz etti muhalefet partisi destekledi.
doğrusu, ideali; bilinçlenmiş, kahvehane köşelerinde siyonizm, büyük "pilan", bacımıza saldıracaklar masallarıyla gün devirmeyen, kendinden olmayana saygılı ve nihayetinde eğitimli bir halkın hileye, sömürüye kaçmadan yapılacak propaganda ve vaatler karşısında özgür iradesiyle seçimini yaptığı sistemdir. azınlığı sindirmez ve elbette çoğunlukçu değil çoğulcudur.
ne yazık ki demokrasi bugün sandığa gidip mühür basmadan ibaret sanılsa da demokrasinin en önemli sac ayakları kontrol ve geri besleme mekanizmaları, demokratik süreçleri ayakta tutacak ve sağlıklı işlemesini sağlayacak seçmen bilinçlenmesi ve özgürlüktür.
ve bu ne sivil ne de askeri diktayla, ne siyasileri katlederek ne eğitimlileri elitistlikle suçlayarak gerçekleşir.
çare özeleştiri, izan, vicdan.
meb müfredatınca bizim kuşağa en muhteşem sistem olarak tanıtıldı. sandığa gidilirdi, herkes istekleri doğrultusunda reyini verir gelirdi. çoğunluk olan daha geniş temsil edilirdi. bu sandıktan çıkan her karar kutsaldı. neden? çünkü bürokrasi tek bir hareketi elindeydi. herhangi bir ortak yoktu. diğer bütün hareketler, bu bürokrasinin sahibini besliyordu isteyerek veya istemeyerek. dolayısı ile sandıktan çıkan karar kutsandığından asla ve aslal sorgulanmıyordu kimse tarafından.
peki ne oldu da 10 yıl içinde 100 yıldır kutsanan sistem tü kaka oldu? samimi olunuz.