insanoğlunu "büyümeye", öğrenmeye ve sorumluluk sahibi olmaya/sorumluluk üstlenmeye doğru iten bir yönetim şeklidir. bu yönüyle de monarşiye ve totaliter idare tarzlarına göre biraz övgüyü hak eder herhalde.
tabii insanlar yukarıda anılan yönlerde çaba sarfetmezse, demokrasiyi kötüleyip führerlerden medet umma gibi "kolay yol" peşine düşebilirler veya demagogları, gaz vericileri baş tacı edip kendi yaşayışları hakkında söz söyleme şanslarını, daha iyi bir yaşam tarzı arama haklarını heba edebilirler, o da demokrasinin "zayıf yönü" kabul edilebilir. ama doğası itibariyle böyle zayıf bir yönü olması, onu monarşiden veya totaliter yönetimlerden daha kötü bir noktaya koymaz. özgürlük varsa, risk de vardır. kayıtsız şartsız kralın, führerin otoitesine kendinizi -üstelik de isteyerek- teslim etmişseniz, önünüze ne konursa ona razı olmak zorunda kalma noktasına kendiniz oturmuşsunuzdur.
aslına bakılırsa hakkında o kadar methiye düzülecek bir yönetim biçimi değil. hele ki muhteviyatında "yönetilmek" diye bir şey varsa, sırf bu yüzden bile "boktan" yakıştırması yapılabilir; yapan yapsın. berbat bir yönetim düzeneğinin herkesin kıçında aynı güzellikte duracağına inanmıyorum. kaldı ki bunun en net örneği; türkiye! evet, demokrasi üzerimizde çok rüküş duruyor.
bir kere en basit örneği %10 seçim barajı olan bir demokrasiden bahsediyorsak, bu yönetim biçiminin ne kadar yanlış ve farklı amaçlara hizmet ettiğini anlayabiliriz. yaklaşık 75 milyon insanın bulunduğu bu ülkede %10 demek 7,5 milyon insan demektir. tamam 75 milyonun hepsi seçmen olmayabilir ama orantısal büyüklük sabit. neyse, şimdi baktım 53 milyon seçmen varmış türkiye'de. %9,9'u 5,2 milyon civarı bir rakama tekabül ediyor. bu rakamlar: slovenya, irlanda, moldova, norveç, slovakya, danimarka, litvanya, arnavutluk, bosna hersek, hırvatistan, estonya, finlandiya ve letonya gibi ülkelerin nüfusunun ya dengi, ya da biraz fazlası. bu örneği rakamın büyüklüğünü vurgulamak için verdim. hal böyle olunca, 5 milyonun hiçe sayılıp parlamentoda temsil edilmediği bir toplumda adilce yönetimden kimse bahsedemez.
ayrıca hatırlar mısınız bilmem; bir manken "benim oyum dağdaki çobanla bir olamaz" gibi bir şey söylemişti, sonra yerden yere vurdular o mankeni. çünkü çoban kardeşimizin onuruysa mevzubahis, duyarlılık gösterip o mankene tekme tokat girişmeyi gerektirir romantizm. ama son yumruğu atmadan evvel bir daha düşünmek gerek; acaba bu ifadede mankenin bile farkında olmadığı bazı somutluklar var mı?
bakın oscar wilde ne diyor: "iyi bir demokraside herkes aristokrat olmalıdır"
türkçesi: demokrasinin sağlığı, seçmenlerinin idrak ve yorum kabiliyetiyle doğru orantılıdır.
bakınız; şimdi mankeni tokatlayanlarınızdan birisi çıkıp da "torba kömür"den dem vurursa yanlışa düşer. çünkü ülkemizdeki siyasi gelenek, böyle bir demokrasiyi yaşanır kılıyor. doğruya doğru. cahil bırakılmış bir halk varsa, bu cahiliyetten kâr eden otorite, kesinlikle bu cahiliyeti yok etmeye yönelik hareket etmez. aksine daha kendine bağımlı hale getirmeyi hedefler. bazı kesimlerin teokrasi korkusu da bundan dolayıdır.
türkiye lokasyonundan çıkıp genel bir yorum getirecek olursak; insanları bir seçim yaptığına inandırmak da apayrı bir dikta durumudur! seçim öncesi türlü propagandalarla, bölge siyasetiyle ilgilenen ülkelerin gizli servislerinin de yardımıyla yapılan seçim kampayalarıyla uyuşturulmuş halkın seçimi, ne kadar kendi seçimi olduğu tartışılır. bu noktada maalesef ya "sarhoşun mektubu okunmaz" deyişini yalanlayacağız ya da arka çıkacağız. bakın sizi de bir seçime ittim.
olayın farklı bir illüzyonu var ki; o da seçim yapmak. "seçim yapmak" insanın zaafiyeti olduğu noktalardan biridir. birbirinin aynısı iki bok kütlesini öne sürüp bir seçimde bulunulması istendiğinde, seçimi yapacak insan, iki bokun farkını ayırt edemese de birini seçecektir. işte böyle tuhaf bir hadise.
5 kişinin 3ünün dediğinden öte, 5'inin rızasını sağlayabilecek bir yol bulunmasıdır.
Elbette daha önemlisi Demokrasinin kim tarafından tesis edildiğidir.
fevkalade müphem bir kavram. Demokrasi , yakın tarih boyunca, gazetelerimize , kitaplarımıza evlerimize ve oy sandıklarımıza konuk oldu. Fakat tam olarak , net bir şekilde kimse resmini çizemiyor demokrasinin. Elbette siyaset felsefesinde ayrıntılı olarak kavram ele alınıyor, lakin işlevde pek de denildiği gibi olmuyor demokrasi
Mesela , Amerika'nın Irak ve Afganistan'a girip milyonlarca insanı öldürmesi ( her ne kadar petrol için olsa da görünen yüzünden bahsedersek ) demokrasiyi egemen kılmak için yapılan bir hamleydi
Ya da Abdullah Öcalan için BDP'lilerin sokağa dökülmesi , çöp kutularını yakması polisle çatışması vb şeyler de demokrasi niyetiyle yapılıyor bir nevi
Genellikle günümüz siyasetinde güç odakları için demokrasi , azınlık konumundayken haklarını güvenceye aldıkları ; çoğunluk konumuna geldikleri zaman da ideoloji ve görüşlerini azınlığa dikta etmeye çalıştıkları bir araç haline gelmiş vaziyette.
Halkın, "Das Kapıtal"'i okumadığı, hatta kendisiyle ilgili haberleri bile okumadığı için,
en iyisi zannettikleri, küresel sermayenin uşağı haline gelmiş, antin kuntin bir rejim.
Demokrasi tüm dünya'da haykırılan fakat uygulanamayan yönetim biçimi.Demokrasi'nin herkesin hakkı olduğu savunulurken maalesef üst tabaka haricinde yalnızca dillerde dolaşması acı.
Hiç bir demokraside egemen olan güç toplumu ''terbiye edemez, çağdaşlaştıramaz, modernleştiremez. toplum varlığını egemen güce değil, egemen güç varlığını topluma borçludur.
tamamı kötü olan seçimler arasında, diğerlerine göre daha az kötü olanı; ama kendisi iyi değil.
özellikle, toplumunun önemli bir bölümü cahil olan ülkelerde çok tehlikeli. çünkü, bu tür ülkelerde insanlar politikacılar tarafından kolaylıkla yönlendirilirler (veya kandırılırlar demeliydim- ama dünyanın hemen her yerinde öyle değil mi zaten?). örneğin, bu tür ülkelerde politikacı çıkıp "ihracat oranımız 10 yılda şu kadar arttı" deyince, topluluk galeyana gelir "holeeey, memleket iyiya gidiyaa". ama, ihracatın ithalatı karşılama oranına kimse değinmez. veya, yine politikacılar "işsizlik şu kadar oldu" dediğinde birçok yığın "heyaaa, yaşasııın" demeyi bilir ama hemen hiçbiri açıp, devletin kendi istatistik enstitüsündeki kayıtlara bile bakma gereği duymaz.
bu açıdan, bu tür insanlar ile ülke ve politikacılar hakkında az çok bilgi sahibi olan insanlar ile, bu zır cahil insanların (belki ben de onlardan biriyim, bunu da içtenlikle kabul ediyorum) oylarının eşit sayılması, büyük bir çöküşü beraberinde getirebilir.
aysun kayacı "benim oyumla dağdaki çobanın oyu bir mi?" dediğinde herkes kızmıştı. bir noktada haklı, bir noktada haksız. kendisi, partilerin ortalama olarak eğilimini bilmiyor. o halde, onun vereceği oydan daha değerli olacak oylar olmalı. peki bu nasıl belirlenecek? eğitime göre değil kesinlikle. üniversitede öğrenci olan öğrencilerin genelinin, ülkeyi yönetecek kişileri belirleyecek genel seçimde oy kullanması da bir felaket.
neyse. daha uzatmayayım.
ama şunu da eklemeden geçemeyeyim: "cahil bir insandan oy kullanmasını istemek, okuma yazma bilmeyen birinden kitap tavsiyesi almaya benzer", gibi bir şey.
günümüzde; yalanların üstünü örtmek için kullanılır. bir göz boyama aracıdır. savaşları meşrulaştırmaya yarar. bir de bunun ileri demokrasisi vardır. onun da nasıl bir şey olduğunu siz tahmin edin artık.
ta olimpostan geldim diye diye geldi. o artık günümüz tanrısı. aksini iddia edenler o.ç. olarak damgalanmakta. üstelik hazret hür ifadenin de teminatıyken. kral mı yavşak kralcı mı götlek? ossurmadan sıçana 37 ekran bedava!
işin özünde demokrasi yavşak bir sistemdir, doğrudan veya temsili, her şekil belli bir elitist tabakanın çıkarlarına hizmet eder fakat günümüzde monokratik veya otokratik sistemlere göre daha uygulanabilir olduğu kabul edilebilir çünkü demokratik ülkeler meşruiyetini temel hak ve özgürlüklerden alır.