gencecik kadın küçücük bebeğini de arkasında bırakııp giderken erkek düşünmeye başlar: "bu bebeğe kim bakacak, bana kim bakacak, o öldüğüne göre yalnız kaldım, yanız yaşayamayacağıma göre evlenmem lazım, peki kimle evleneceğim...." ve bu böyle devam eder gider.
güvendiği dağ yıkılıp giderken, kalbinin bir parçasını da kendisiyle birlikte mezara götürürken kadın bebeğine sarılıp sevdiği adamın arkasından gözyaşları eşliğinde düşünmeye başlar: "ne yapacağım ben şimdi, onsuz nasıl yaşarım, bu çocuğa nasıl bakarım, yine de onu hep seveceğim ve çocuğumu tek başıma büyüteceğim..." ve böyle devam eder gider.
hayat böylesi bir kısır döngüdür: kadın ölür erkek hemen başkası ile evlenip hayatına devam eder, erkek ölür kadın hayatla tek başına mücadeleye girişir ve hayatına devam eder. tek gerçek şudur ki; insan ölümde bile önce kendisini düşünür. defne joy foster'in ismi bilinmeyen eşinin yaptığı da tam olarAK budur. ayıp mıdır, günah mıdır? işte bu bilinmeyen bir denklemdir.