her nefs ölümü tadacaktır.
ölüm onu da buldu. bunu da buldu. şunu da buldu. birgün belkide yarın belkide yarından da yakın benide bulacak.
Abartmayın! sizleri de bulacak...
Kimin için Tartışıyor ve kim için birbirinizi üzüyorsunuz?
Defne joy foster, sihirli annem dizisinden cici bir oyuncu idi,
Bir VJ idi,
Bir DJ idi,
Bir Anne idi,
ama sanatçı değildi...
Ölmüş Sanatçıların kemikleri sızlar bakın, yaşayan sanatçılar da üzülür!
Çünkü özel hayatıma hiç sokmadım, hiç fan Clubüne üye olmadım. Ne gerek var dı ki?
Paparazzi Kültürünün tipik savunucusu olmadığım gibi,
burada çağdaş bilinçli yazar geçinmesine rağmen, ne kadar paparazzi ve rayting toplumu parçası olduğunu ispatlayan arkadaşlara bir çift sözüm var.
Bir çift siyah gözlük takıp, mezar başında ühü ühü etme ile kimse cennete gidip ordan bizi seyretmez.
Müslümansanız müslümanca Allah rahmet etsin deyin. Yok yukardan bize bakıcak filan...
Yukarıya gittiğini nereden biliyorsunuz? cennet Yukarıda mı?
Evliya mı ki ? Bizi seyretcek?
Hoca duaları veya papazın kutsal suyu bir kişiyi cennete sokmaya yetmez!
Bu gerçek bir hayattır.
Bu sefer sihir yapamayacak. Kameralarda Kaybolamayacak.
Ancak;
ölmüşten şeytan elini çeker. Çünkü yaptırabileceği bir şey kalmamıştır ölene.
Yazar arkadaşlar da yorumlarını inciterek yapmaktan vazgeçsinler.
Nasıl Olsa Son gecenin hesabını o orda münker ve nekir'e veriyordur.
hesabını tutmak bize kalmadı.
Doğru ben de günahkarım.
Benim günahlarım beni yakmaya yeter,.
üzüldüm sadece, bu şekil gidiş hoş değildi. sadece daha iyi bir imaj bıraksaydı. ilerde büyüyecek çocuğuna güzel gazete haberleri saklansaydı. Daha iyi olurdu. Elden bir şey gelmez elbet.
Baba Annem öldüğü gece kiminle idi? sorusuna çok sevdiği kocası(!) muhatap olduğunda, bir baba olarak ne diyecek merak ediyorum.
doğan, yaşayan, ölen bir faniden daha fazlası değil.tek artısı sihirli kutuda yer edinip insanların hafızasında yer edinmiş olmasıdır.yaptığı, ettiği, yaşadığı her şey kendi kararı ve seçimiydi.daha da uzatmaya gerek yok zannımca.
daha bilmem kaç aylık bebesi varken milletin evinde haşna fişna yapan kadın. bu kadar çok konuşulması tamamiyle medyatik olduğundan. ekran karşısında iyi insandı fakat hani her iş için derler ya "bu işin de mutfağı pis ağbey" modunda. harbiden pismiş.
pislikten boğulmuş ölmüş.
şimdi mısralarımda ısrar hakim yazarlar bol bol döşenir, eksiler. hitabelerimin özüne bir gözatmaları gerekiyor, kafalarını bunla patlatsınlar. belki o zaman anlarlar.
ölen bir insandır daha ötesi yok mına sokiim ulan görende hayatımızın en önemli şahsiyeti öldü sanacak bırakın sevenler, sayanlar ve yakınları tutsun matemini size ne giriyo.
bazı insanlar ölmeden önceki yaptıkları hakkında ki gerçekleri yazarken ki bunda ayıplanacak sorgulanacak hiç bir şey yok neden bazı insanlarda ''ölmüş insanın arkasından konuşulmaz'' zırvasıyla burda ahkam kesiyorlar. kimse kimsenin arkasından konuşmuyor iftira atmıyor ortada sabit bir gerçek var o da evli çocuklu bir kadının kocasını aldattığı gerçeği bunu kim inkar edebilir. defne joy foster kocasını aldattı aldatmak haince bir şey bunu dile getirince neden bazıları rahatsız oluyor. hitler faşist bir liderdi binlerce insanı öldürdü. bu bir gerçek mi yoksa ölmüş bir insanın arkasından konuşmak mı? evli bir çocuk annesi bir kadın ilk kez tanıştığı adamın evine gecenin bir yarısı gitsin aralarında duygusal yakınlaşma denilen bir takım şeyler geçsin bunların sonucunda ''defne joy foster kocasını aldattı'' yorumuna bazı insanlar tahammül edemesin nasıl bir kafa yapısı vardır bu konuyu kapatmak isteyen konuşmak istemeyen insanlarda ?
Ölüme ilişkin çokça anlatılan dramatik bir efsane vardır hani yaşamın film şeridi gibi ölen kişinin gözlerinin önünden geçmesi. işte bu ölümde de içinde yaşadığımız kokuşmuşluk bir film şeridi gibi geçti gözlerimizin önünden.
Bir kadın öldü...
Günlerdir medyada bu kadının bedenini ve ahlakını otopsi masasına yatırıyoruz. Önce kendimizi temizliyoruz, steril oluyoruz otopsi odasına girmeden. Hijyenik eldivenlerimizi takıyor, özel kıyafetlerimizi giyiyoruz. Yüzümüze bir maske geçiriyoruz hastalık kapmayalım diye.
Tertemiziz biz, steriliz, hijyeğiniz.
Sonra alıyoruz elimize türlü metal aletimizi başlıyoruz kesmeye, didiklemeye. Ölünün etlerini kanırttıkça zevk alıyoruz. Çünkü gerçeği öğreniyoruz.
Sonra?
Sonra, hep beraber bir ölüye bekaret testi yapıyor, alkol aldı mı anlayalım diye şöyle bir göğsüne çöküyoruz son nefesi çıksın da koklayalım diye. Sonra yine hep birlikte kanının tadına bakıyoruz uyuşturucu almış mı anlamak için? Çünkü çok iyi biliyoruz hayat alkol ve seksten ibaret değil!
Bunları yaparken yüzümüz bile kızarmıyor. Neden kızarsın? Biz tertemiziz, hijyeğiniz. Dinimiz, ahlakımız, aile yapımız, kutsal değerlerimiz var. Başbakanımız demedi mi yaşarken lime lime edilen genç kadın için; Kendi başına bırakılan ya davulcuya ya zurnacıya diye... işte o yüzden kimseyi kendi başına bırakmayız... Dirisini de ölüsünü de...
Sonra birimizin soyadı Uluç (erdemli, yüce), diğerimizin soyadı Ar-seven. Atalarımızdan yadigar bize bu namus, bu erdem. Madem böyle bir emanet var... Kuşanıyoruz kalemimizi, sözümüzü, kinimizi ve bütün gericiliğimizi başlıyoruz yazmaya, söylemeye... Televizyonda, gazetede, sosyal medya sitelerinde, okuyucu yorumlarında, sokakta, kahvede, günlerde, vapurda, otobüste, işyerinde...
iki kişi değiliz ki, biniz, milyonuz... Milyonlarca uluçuz, milyonlarca arseveniz.
Bir kadın öldü...
Yüksek Halk Goygoyculuğu Mahkemesinde yargılıyoruz şimdi kendisini. Ellerinden astık ölü bedenini tavana. Bakıyoruz sorgulayan gözlerimizle. Sallanıyor bir o yana bir bu yana kadının bedeni hepimizin evinin salonunda. Davanın sonucu da belli. Çünkü şahitlerimiz çok kuvvetli. Hüküm giymesi garanti anlayacağınız kadının: ilk sırada Halkımızın Değerleri Beyefendi, ikinci sırada Bay Türk Anası, üçüncü sırada Mahallenin imamı Efendi, sonra Komiser Ağabey, sonra Mr. Başbakan falan... Sonra ölürken yanında olan adam.Bekar evi isimli balta girmemiş ormanın sahibi...
Dinliyoruz kendisini ki kadının ahlaksızlığını ilk elden duyalım. Kendisine de kızıyoruz ama; Ah be koçum neden ambulans çağırmadın da koştun doktor aradın... Kadının ahlaksızlığını öğrenmez olurduk biz de sen ambulans çağırsan. Parmağımızı sallıyor, uğurluyoruz kendisini. Gitsin biraz açılsın.
Bir kadın öldü...
Ben şimdi ne yazayım?
Genelev patroniçesinin vergi rekortmeni olduğu bir ülkenin kimliğini taşıyan bir erkek olarak ben şimdi ne yazabilirim?
Hıncal Beyin iki kolunda iki manken gece kulüplerinde gezişini, sonra bu mankenlerin fuhuştan yakalanmasını mı yazayım?
Hıncal Beyin yazdığı gazetede Emre Aköz isimli bir adam olduğunu onun bir zamanlar porno dergi yöneticiliği yaptığını mı?
Engin Ardıç'ın küfürlerinden yüzünün neden kızarmadığını mı sorayım Hıncal Uluç'a?
Bir kadın öldü...
Hangi soruyu sormalı?
AKP nin hayatımıza müdahale ederken bu cüreti nereden bulduğu, ileride rejim muhafızlarının nereden devşireleceği, kadının neden sokağa çıkarken kafasını kapatması ve mümkünse sokağa çıkmaması gerektiği soruları artık anlamsız.
Hepimiz bu soruların yanıtını veriyoruz günlerdir.
Bir kadın öldü...
Woody Allen diyordu sanırsam hayat sanatı değil, kötü televizyon programlarını taklit eder diye.
işte bu kötü programın film şeridi geçti gözlerimizin önünden.
televizyonda izlemekten hoşlandığım ve her programını takip ettiğim en sevimli insandı.
bazi insanların ölümüne inanılmaz ya bende inanamıyorum.
çocuğuyla resimlerini eşinin gözyaşlarını annesinin halini gördüğümde içim sızlıyor yürekten.
cevap veremedği için maruz kaldığı sözler için öfke duyuyorum.
ölümü çok acı ama eğer bu kaderiyse keşke böyle bir adamın yanında olmasaydı. (bkz: babası ne ki oğlu ne olsun)
keşke keşke keşke...ölümün arkasından keşkeler çoğalır,pis nefisler kusar,hazımsız acımasız insanlıktan nasip almamış zavallılar konuşur da konuşur.torunu yaşındaki kızlarla gezen sevgi bilmez aile bilmez evlat bilmezler ahlak bekçisi olur.
sevenler ise dua eder özler bekler.
mekanın cennet olsun ne diyeyim diyecek söz çok diyecek hiçbişey yok.
senin son gün nerede olduğun kiminle olduğun inan zerre kadar umurumda değil. asıl umurumda olan ne biliyor musun? bir daha asla radyo da sesini duyamayacak olmam, tv de o güzel kahkahana denk gelip "ne yapıcak acaba yine bu deli kız?" diyemeyecek olmam. işte asıl umurumda olanlar bunlar benim. o gece ne olduğunu, ne olacağını hiçbirimiz bilemeyiz. nurlar içinde yat defne joy eminim şimdi cennetinde kahkahalar atıyorsundur. bizse bir sürü şerefsizin olduğu bok gibi bir dünyada yaşamaya devam edeceğiz. seni seviyoruz. hoşçakal.
Sonsuza kadar surecek azabi yok sayip 15-20 senelik eglenceye kendini kaptirmis kisi.
Ha susun... 1,5 yasinda cocugu duymasin bunlari.. Seda sayan in ogluna falan bakin.. Annesinin gecmisi bir bebek kadar masum onun icin.. Neden? CunkU onun annesi ile ilgili boyle konusmadik..
biraz vicdansızca gelecek belki ama, ünlülerin ardından nedense üzülemiyorum.
bu insanlar sırf ünlü oldukları için; yaşarken zaten armudu çöpüyle beraber götürüyorlar. senden benden tek farkı, zekası değil; bir yerlerde ona el uzatan eşi, dostu, dayısı.
defne joy foster çok iyi bir komedyen yahut oyuncu muydu? tartışırım. ama ondan çok daha iyi olup bu üne, şana, şöhrete kavusamamıs cok bildiğim tiyatrocu var.
ha, kimsenin dünyalığında gözümüz yok, ama zaten hamuduyla götürmüşken; bir de sırf ünlü olduğu için ölüm yakıştırılamaması hepten ilginç.
benim 8 yaşındaki komşumun çocuğu vefat ettiğinde, mezarlıktan dönene kadar "yazık ya, cok da kücükmüş" dendi. sonra hatırlayan olmadı. neden acaba diye düşünüyorum, sonra bu tarz ünlü ölümlerine bakıyorum..
gittiği yerde mutlu olur umarız diyelim ve hayatımıza devam edelim. yarın kimsenin skinde olmaz zaten.
evliydi rahmetli, bebeği de vardı. bara gidebilirdi elbette, bunda bir sakınca da yoktu. ama o bardan bekar bir adamın evine 'kaldırılması' hiçbir ahlakın, hiçbir etiğin kabul edeceği cinsten değildi rahmetlinin. bir evlilik akdi olmasa eyvallahtı, kocası olmasa eyvallahtı. çocuğunun bile mevzusu değil onun seçimi, sadakat sözünü çocuğuna vermemişti rahmetli, kocasına vermişti o sözü.
gelgelelim ölüm üzücüdür, yazıktır joy foster'a. ama sabahın saat 3'ünde çocukları aç kalmasın diye orospuluk yapıp kazandığı parayla çocuklarının karnını doyuran bir anneden daha kıymetli değildi rahmetli; sadakat sözü çocuğuna değildi, kocasına kardeşim kocasına.
kocası bir travestinin yatağında heyecandan ölse gülerdiniz değil mi? fıkra diye anlatırdınız belki? aradaki fark o kadar küçük ki sikemiyorum bile, sikecek bir fark göremiyorum dostlar. madem öyle ben de gerizekalı hassasiyetinizi sikeyim o halde, o kadar büyük ki görmemek mümkün değil.
ve unutulmasın ki ölüm günahkar bir insana acımak için bahane değil.
bu memlekette ölmek dahi zor...
ölürsün uyuşturucu kullanırdı derler,
ölürsün evli adamlarla takılıyodu derler,
ölürsün para için dansözlük yaptı derler,
bırakında daha soğuk toprağa vucüdü alışıversin, işlediği günahların hesaplarını düşünsün veya bi yerlerden 1,5 yaşındaki oğlunu izlesin doya doya.
allah gani gani rahmet eylesin, eşine ve çocuğuna sabırlar versin.
not: o eller ne zamandan beri araştırmacı gazeteci kıvamına geldi? dahası ölünün arkasından ahkam kesmek size mi düştü a pezemenkler? kendi ölü beyninize saygınız yokken ölüye saygınız nasıl olsun? bence 9/8 lik olsun. sizede bu yaraşır.
nasıl öldüğü ,kimle olduğu umurumda değilde, arkadaş hıncal olacak insansının su testisi su yolunda kırılır yorumuna fena takıldım.sen bütün mankenleri sıradan geçir sonra toplumun ahlakını kızın özelinde sorgula, bu yazıyı muhafakazar herhangi bir isim yazsa yinede eyvallahım olurdu ama hıncal yav, ece gürsel'in kankisi hani şu evli düttürücüyle gezen, bay şapka ertekin'in kankisi marjinal davetlerin adamı hani ya da haşmet'in kankisi mi demeli yaşadığı aşk olayları köşe yazılarını haftalarca doldurmuş.
haydi hıncal vakit tamam tüm atletizm bilginle sırıkla atla belki uygun bir delik bulur sırık seni üzerinde taşımak için.
her şeyden önce ölen birisi için allah rahmet eylesin denir.ben de öyle diyorum.şimdi üzüntüleri kıyaslamak tabi ki olmaz ama bugün gazetede okudum iran sınırında 2 tane çocuk vurulmuş sınırı geçmiş diye nedense o olaya içim daha bi cız etti.orada ki hikaye daha acıklı geldi bana.sonuçta diğer anneler de ölmüyor mu dünyanın her yerinde onlar haber olmuyorlar.neden çünkü ünlü değiller.çok hazin bir öyküleri olsa,çok iyi birer insan olsalar da onlara en fazla gazetenin 2-3 satırı ayırılabilir.bu dünyanın düzeni böyle...çeçenistanda bir babanın gözleri önünde iki oğlu kireçle yakılmıyor mu,sırtları açılmıyor?bunlar hala yaşanıyor.ama biz bize gösterilene odaklanıp,bütün üzüntümüzü o olaylarla çıkartıyoruz.üzülürken bile fazla derine inmemek gerekir diye düşünüyoruz herald.ehahh tanıdık biri ölmüş ona üzülelim biraz fazla düşünmeye ne gerek var.bu dediğimi tabi bilinçli olarak yapmıyoruz onu da şey edeyim bu arada.