çoban veya köylü olmak değil, siyasetle ve ülke geleceğiyle ilgili bilgi düzenini ve kişinin zeka seviyesini belirleyen testlerle oy katsayısı bulunmalıdır bence. sosyoloji, siyaset vb. bilim alanlarında ihtisas yapmış biriyle daha 'güneş dünyanın etrafında döner iyi ki dönüyo çok şükür'diyen bir vatandaşın oyunun bir olması sanki adaletsizlik gibi geliyor.
yeterli bilinci olmayan insan kömür dağıtana oyu basacak tabi ki. bizim amacımız bu insanları aşağılamak değil gelecekte bu insanalrın da yeterince eğitilip bilinçlenebilmesi açısından herkesin, toplumun, ülkenin geleceği açısından daha makul kararlar verilmesini sağlamak.
ben yolda bir mikrofon uzatıldığında dünyanın uydusu nedir sorusuna 'ben bilmem eşim bilir' cevabını veren , kız çocuğunun okulda işi ne diyen, inandığı dinin tarihini veya osmanlıda kimi önemli padişahları bile bilmeyen, 21. yyda hala bilgisayarı şeytan icadı diye evinden uzak tutup, risalelerden başka iki satır bilgi okumadan yaşayan insanların benim ülkemin geleceğinde söz sahibi olmasını ve hem kendileri hem de bizim için yanlış kararlar vermesini istemiyorum.
bulunduğu ilçeye duble yol yapıldı, kendisine beyaz eşya verildi diye pusulaya oyunu basan bir insanla, yıllarca felsefe, etik gibi konular üzerine düşünmüş siyasi ideolojilerin tarihlerini ana fikirlerini kimin neyi savunduğunu dünyadaki uluslar arası sıcak-soğuk savaşları adı gibi bilen bir insanın oyu eşit işte bu da demokrasinin bir kandırmacası.
halk seçimini yaptı deniyor, ama o halkın kendisi için iyi olanı ne derecede seçebilme yetisi olduğu hiç bir zaman tartışılmıyor bu nedenle çoğu seçimin kazananı daha oy sandıkları açılmadan evvel zaten belirlenmiş oluyor ve başa bir seçimle gelen bütün politkacılar kukla oluyor.
ancak bir deve bir iğnenin deliğinden geçebildiğinde seçimle iş başına gelen insan doğru insan olabilir.
A.H.
durmuş bir saatin günde iki kez doğru zamanı göstermesidir efendim. hanım kızımızın bilmeden doğru bir noktaya parmak bastığı sözdür.
gerçekten de, benim oyum neden seninle bir? tamam anladık, dağdaki çobandan daha çok şey biliyorsun, ama ben de senden fazla şey biliyorum, mesela bazı çobanların dağda, o kadar koyunun başında akşama kadar ciltlerce kitaplar bitirdiğini, şiirler yazdığını, resimler çizdiğini, hatta bir tanesinin, abartmıyorum, matematiğe merak sarıp teoremler ürettiğini biliyorum.
nasıl ayırıcaz bu çobanları? şimdi bazı diyor ki "lan bu koyunla halvet olsam , kurbanda kesseler bunu, mundar olur mu, ahirette burdan bana sorun çıkar mı?" bazısı da "bu koyunlar günün belirli saatlerinde şurdaki otları yiyor, neden acaba? bi kitap bulup araştırmak lazım". burdan cumhurbaşkanlığına kadar giden var.
lakin, bu kimin oyu kiminle bir olsun sorunsalı derin bir matematik teoremi, şimdi hanım kızımız diyor ki, ben en azından bu çobanın oy hakkından iki tane isterim, e ben de ablanın oy hakkından üç istiyorum, ancak bizim bakkal yusuf var, o da benim dörtte üçüm kadar oy hakkına sahip olabilir, şimdi çobana bir desek, bu kızımız iki oy atacak, ben altı, al altının dörtte üçünü, dört buçuk eder, haydee, dur o zaman çobana iki oy versek, kızımız dört... ufff...
tüm sarışınların aptal olmadığını ispat etmiş aysun kayacı sözü.
kendisi "benim oyum neden çobanınkiyle eşit? akpyi bu ayak takımı getirdi" diyerek kimsenin söylemeye cesaret edemediği bir gerçeği dillendirmiştir..
tabi bazı popülist kişiler linç kültürleriyle çıkıp "vay sen nasıl çobanı küçümsersin? vay hümanizm? vay demokrasi?" falan gibi saçma sapan eleştirilerde bulunsalar da gerçekte aysun kayacının söylediğinin ne çobanı küçümsemeyle, ne de antihümanizmle alakası vardır.
söylemek istediği çok bellidir. ülkemizde insanlar hala bir tarikat şeyhinin, bir aşiret reisinin, cemaat imamının sözüyle oy verebilmektedir. bunların dışında kalanlar ise 500 kilo kömür, 2 iftar paketiyle oyunu anlık menfaatlere satabilmektedir. bir nevi rüşvet ilişkisi.
bu sebeple iktidar partisi bir yandan istikrarlı bir şekilde halka şirin gözükme politakası uygulayıp popülizm yaparken, diğer yandan çıkardığı yasalarla ülkeyi yabancıların eline vermekte, her geçen gün seçim rüşveti vereceğim diye bizi borç batağına sürükleyebilmektedir. anayasanın bütün değerlerinin içini boşaltmakta, rejim düşmanlığı yapmakta, abd güdümünde bir dış politika uygulamakta ama bütün bunları yaparken halka gülücükler dağıtmayı ihmal etmemektedir. terörü saymıyorum bile..
kısacası kömürü gören, iktidar tarafından türban meselesinde gazlanıp bugüne kadar ezildiğine inandırılan halk, bu kömürü dışarıdan alınan borçla alıyoruz diye düşünmemekte, dinin siyasete girmesiyle ne kadar tehlikeli bir şey yaptığımızı fark edememekte, yirmi yıl sonra dış siyasette nerede olacağımızın hesabını yapamamaktadır. dahası bu konuda sorumluluk hissetmemektedir bile.
kömür bahçededir, iftar paketi mutfakta..
daha önceki iktidarlar kömür falan dağıtıyor muydu? hayır.
o zaman bu iktidar iyidir..
ee kızcağız da bunu söylemedi mi zaten?
onlar benim kadar verdikleri oyun sorumluluğunu hissediyor mu? diyerek söylenemeyen bir şeyi söyledi. herkes rüşvet veriyor diye iktidarı eleştirirken o belki de ilk kez rüşveti alan halkı da eleştirdi.
öyle ya neden sadece rüşveti veren suçlu olsun ki? düşünmeden bu rüşveti alıp oyunu üç kuruşa satanlar halk oldukları için suçsuz mudur? onun oy verirken sorumluluk hissetmesi görevi yok mudur?
saçmalamanın, aptallaşmanın alemi yok.
anlamak istemeyenler olsa da bu sözlerinden ve cesaretinden dolayı belki de ilk kez kendisini alkışlıyorum.
kendisinde olmayan aklın çobanda olmasını kıskananlar var. rererörö diye hâla ısrarla bu görüşü savunanların içi kibirle dolmuştur.senin pencerenden bakarsak; senin oyunla benim oyum da bir değildir salako.
amerikada bir eyalette 20 yıl yaşamamışsan seçime falan giremezsin, yeni bir mahalleye taşınmaya kalktığında mahalleli seçim yapıp seni kabul etmeyebilir. ABD de demokrasi bizden çok zayıf demek değildir bu. seçim bölgesi dağ ise dağdaki benimkinden değerlidir. şehri szö konus ise dağdaki çobanın benim hayatımı etkileyecek konuda ne diye söz hakkı olsun.
demokrasiye darbe vuran faşizmin kapılarını ardına kadar açan bir zihniyet yapısı. maalesef üniversite okumuş bir insanın aslında hiç öğrenim görmediğini yalnız bu cümleyle anlayabiliriz.
bildiğin demokrasinin bug'ıdır. ulan her şeyi geçtim, sokak röportajı yapıyorlar. adama soruyor bu fotoğraftaki kim diye, egemen bağış'ı gösteriyor. "aa bi dizide oynuyo bu, aa ebem, aaa ninemin şeysi, aa şarkıcı".
ulan! ulan! ulan1!!!!! benim bölümümdeki hoca (siyaset bilimi) okusun etsin yıllarca master yapsın doktora versin ona versin buna versin bir ideolojisi olsun ve bir şey düşünerek bir partiye oy versin. ideolojisini bilerek, çalışmalarına şahit olarak, geleceği görerek. bu karı herif neyse gelsin gaga diye senin tam zıttını düşündüğün partiye oy versin eşitlesin alsın yürüsün. platon'un dediği gibi siyasete girmenin tek sebebi bu kadar aptal tarafından yönetilmemek için sanırım. olmaz arkadaşım ya. lan o gün yüzü görmemiş herif neden benim kim tarafından yönetileceğimi (ki bu da çok çirkin bir tabir) tayin edebilsin ki? bu nasıl bir adaletsizlik? yok yok nasıl her işte "meslek" sahibi adam aranıyor, bunda da aransın arkadaş. herkes okulunu okuduğu işi yapsın. okumadıysa da okuyanlar tarafından iş buyurulmaya mecbur bırakılsın. başka türlü kimse mutlu olamaz.
nasıl futboldan anlamayan adamın futbol yorumcusu olması bile eleştiriliyorsa, işi bilen için iş bilmeden işin gidişatını kötü yönde etkileyen her şey de eleştirilecek o zaman. "ben bu işin okulunu okudum" diyen adamın malesef ki okuduğu şey kimsenin sosyo-ekonomik durumuna bakmadan herkesin rahatça atıp tutabileceği bir meslek. siyaset de bunun en baba göstergesi.
sen endüstri mühendisi ol, bir şeyler ortaya çıkar ipsiz sapsız, senin okurken, öğrenirken neler yaşadığından haberi bile olmayan adamın teki gelsin "bu ne lan" desin.
sen moda tasarımı oku, stilist ol modacı ol, bir şeyler çıkar ortaya, allahın öküzü gelsin "bu giyilir mi lan şuna bak" desin ve siktirsin gitsin.
sen hukuk oku, avukat ol, savcı ol, hakim ol. adamın teki senin verdiğin karar için "bence şu suçsuz" desin ve basıp gitsin. sen ne okumuşsun, ne öğrenmişsin, neye karar vermişsin, ne bilgin var her şeyi yerle bir eder.
siyaset de bu işte. allahın okumamış etmemiş kendini geliştirmeye zahmet bile etmemiş herifi seçimde gelsin hiçbir bilgisi olmadan atsın oyunu. bu mu yani?
herkese göre kendi mesleği dünyanın en zor mesleğidir. kimse de kimsenin yaptığı işi küçümseyemez, bilgisi yoksa da onu eleştiremez. herkese göre kendisi dünyanın en iyi futbolcusu veya siyasetçisidir. "lan ronaldo o golü ninem bile atar" diyen adamın benim siyasetle ilgili birikimimi yerle bir edecek bir oy verirken bunda kendisini haklı gösterme şansı da yoktur. o ronaldo olabilmek için kaç yılını antremanlarla, çalışarak geçirmiş etmiş. sen tut "ninem de atar hahahah öküz" deyip geçemezsin. umarım derdimi anlatabilmişimdir. umarım bu adaletsizliğin herkes farkındadır. bir çözüm olduğundan değil. fikir sadece. keşke çözümü de olsa da neyse işte.
ha "okuyamamış, parası yokmuş" diyenler de götünden dinlemiş. para/parasızlık lafı eden olmadı. parasızlıktan okuyamamış biri zaten kendisini geliştirmiştir ve bunları kendisine söyletecek kadar saçma işlerde bulunmaz.
kültür seviyesi fezaya varan ülkem insanını fazlaca kızdıran haklı söylem. ülkenin halini bile göremeyenler bu lafı edenin peşinde hala.
üsküdarda sabah oldu, uyan da balığa gidelim...ey millet uyumaya devam mı?
belki kelimeyi yanlış kullanmış, ama çok doğru laf etmiş, sarışın ama aptal olmayan kişi beyanatıdır.
bu kibir filan değil. sadece medyanın yönettiği, gördüğü kadarına inanan, sorgulamayan, araştırmayan, eğitimsiz bırakılmış bir insanla benim oyum bir değil demek istemiş aysun kayacı.
Fazlasıyla yanlış anlaşılacak bir örneklendirme. Bilhassa küçük görmektir. Bahsettiği aslında kaçak kullanan, çalışmayan etmeyen insanlardır. onların oyuyla kendi oyu elbet bir değil ancak örneklendirme çok yanlış.
haklı önermedir. sonuçta dağdaki çobanın tek derdi hayvanlarıdır, oysa okumuş, eğitim görmüş bir insanın çok daha başka problemleri olabilir. her iki insan da oylarını ihtiyaçları doğrultusunda kullanır. şahsen kaderimin okumuş, eğitim görmüş kişilerin kullanacağı oylarla şekillenmesini isterim.
hiç kimse "hepimiz gardaşız ayrım yapmayın" ayakları yapmasın yalakalığın lüzumu yok.
sen 4 yıl üniversite oku. üzerine yüksek lisans yap. uluslararası ilişkiler ve para politikaları, siyaset gibi konularda kafa patlatarak ülken için en uygun olan partiye oy ver. bunu yaparkende asla medyaya inanma ve kendi araştırmalarında düşüncelerini ortaya koy. sonra bi parti çıkıp kömür dağıttı diye iktidar olsun. evet çok mantıklı.
söylem doğru, söyleyen kişi yanlış.. her insanın oyunun bir olması mümkün müdür. zaten sistem yanlış anasını satim. ülkenin yarısı istemediği biri tarafından yönetiliyor.
amerikada seçimde aday olman için o eyalette 20 yıl yaşaman gerekiyor ve göçmen falansan oy hakkı elde edebilmen için epey bir süre gerekiyor. oradaki demokrasi bizden geri manası çıkmaz herhalde. Dağdaki çobanın oyu dağı ilgilendiren bir durumda seçim konusu oluyorsa değerli olur. örneğin benim kısa süre için diyarbakıra gidip o kentin asıl sorunlarını ve ihtiyaçlarını bilmeden hissetmeden atacağım oy yerli diyarbakırlıya haksızlık olur.
faşizm: elinizde iki koyununuz varsa ikisini de alır, sütünü de size satar. aysun kayacı elinden gelse dağdaki çobana bunu da yapacak anlaşılan, bu ülkede herkes eşittir dolayısıyla oylar da eşittir, "bu lafı etmeden önce toplumu yaşantınla yozlaştırmak yerine bilakis bilinçlendirmek için bir şeyler yapmalısın", demek lazım aysun kardeşimize.
aldıkları sikik öğretimi bi bok zannedenlerin savunduğu önerme. daha eğitim ve öğretimi ayıramayan bu andavallar ancak müfredatı ezberleyip bi bok olduklarını zannederler. insanın ahlak, bilinçli olma gerekliliğini bilmezler. tam sistemin isteği adamlarda sorgulama yok.
