bugün

johnny deep in müzikal filmi Sweeney Todd a ilham olmuş filmdir.*
bekledigimin kat kat üstünde cıkan filmdir, sonuna kadar aglamamaya direnip, son sahnede gene diye bagırırken hüngür hüngür aglamanıza engel olamayabilirsiniz.
kesinlikle su ana kadar ki en güzel filmler arasında yer almalıdır.
bok ye e mi bill!
etkisinden uzun süre kurtulamadığım film..
finali ile izleyicisini şaşırtan film. yazının devamı filmin sonu hakkındaki hislerimi anlattığından, filmin sonu hakkında bilgi içerebilir. izlememiş kişiler tarafından okunmaması rica olunur.

--spoiler--
björk'ün idam sehpasında söylediği şarkıların etkileyiciliği ile hassaslaşır kişinin bünyesi. bir anda, en beklenmedik anda idam sehpası açılır ve idam gerçekleşir. şarkı susar, Selma susar. bu idamın karısına iki çift laf edemeyen, ama Selma nın, oğlunun ameliyatı için yıllardır biriktirdiği paraya göz dikebilen bencil bir adam yüzünden gerçekleşmiş olması daha bir üzücü kılar durumu. kızar insan izlerken, öfkelenir ve çok da üzülür*.
--spoiler--
bir yarı-müzikal olduğu halde, çalan şarkılardan çok belki de kendini en çok gizlediği çekim ve hikaye alanında insanı çarpan bir film olmuştur. olay diziliminin ve hayal diziliminin doğal akışında olması, seyirci anlar mı telaşının çok olmaması yönetmenin de bir şekilde filmde kendine güvendiğini gösteriyor. diyalogların, sadeliği karakter konuşmalarının kişiliklerle benzer ölçüde birbirine benzemesi de ilginç noktalar, örneğin:
iki farklı kadına iki farklı zaafı olan bill ve jeff in zor durumda kaldıklarında tutuk tutuk ve çoğu zaman anlaşılmaz konuşması,
cathy (cavalda) ve brenda nın (gardiyan) selma ile konuşma biçimi, gibi.
kısaca demek istediğim, asıl iddialı olduğu konularda iddialı değilmiş gibi yapabilen, başarılı bir film.
lars von trier filmlerinin hastası olmayanları bile etkileyebilecek türden bir film. tabi bunun belli başlı sebepleri var. "aman ne iyi oyunculuk ne güzel çekimler falan" diyebileceğiniz bir şey değil bu. kamera öylesine çekiyor oyuncular öylesine oynuyor. sürekli olarak titreyen bi' kamera rahatsızlık verici gelebilir filmin içine girmenizi biraz geciktirebilir çünkü bir filmden çok aile arasında kameraya alınmış görüntüleri sunuyor gibi ki bunun için; (bkz: dogma95)
az çok björk seven birisiyseniz tartışmasız çok daha etkileyici gelir bu film.

--spoiler--
björk tüm güzelliğiyle az biraz gören gözleriyle ve bir çocuğuyla karşımızda. aslında tüm film björk'ün kendini cezalandırması gibi. sonunda kendisi gibi tamamen kör olacak bir çocuk doğurması bile bile yapması bunu. sonra iyileşsin umuduyla görmeyen gözlerle türlü türlü fedakarlıklar yapıp sabahtan akşama kadar çalışması. güçlü bir kadın gibi gözüküyor. güçlü de aslında. yoruluyor ama sıkılıyor gerçek dünyadan. hayallerle, müzikallerle süslüyor hayatını. biliyor çünkü müzikallerden zarar gelmez.

bütün bu koşuşturmacanın içinde gösterişe düşkün komşuları tanıyoruz. daha iyi perdeler , daha iyi koltuklar isteyen bir kadın ve yokluk içinde daha iyisi için çaba harcayan bir polis. kadının kocası.
adamın tükenmişliğinden selma'nın haberi oluyor. "ağızlar mühürlü" ama. gel zaman git zaman adam eşini mutlu etmek isterken hırsızlık yapıyor selma'nın gece gündüz biriktirdiği parayı çalıyor. polis suç işliyor görmeyen bi' kadının gözleri önünde. sonra iki tükenmiş insanın birde gösteriş düşkünü kadının yaşadıklarını görüyoruz. herkes yalan söylüyor filmde. birisi çalmadım diyor, birisi bu kadın suçlu diyor birisi ağızlar mühürlü lafına takılıp kalmış. sonuç olarak herkes kaybediyor. ölenlerde kalanlarda.

birde rahatsız edici gelebilecek bir şey selma'nın idamının ve polisin ölümünün bu kadar göze sokula sokula yapılması olabilir. 107 adımdan sonrası malum. ama ille de göstermek istemiş yönetmen. acıtıyor haliyle içinizi.
--spoiler--
--spoiler--
benim için geliyorlar neden kaçayım?
--spoiler--
nefes almayı, görmeyi engelleyecek kadar etkileyici bir film. tek kelime ile olağanüstü.
Senin bakışlarına layık olamayacak şahıslar, nesneler, neyselerle dolu bu dünya Selma! Kör olman.. Öldürülmen.. yani tüm bunlar, Belki de senin bu dünyayı cezalandırış biçimindir.
björk'un şarkıcılıkta olduğu kadar oyunculukta da başarılı olduğunu gözler önüne seren lars von trier şaheseri... boğar, sıkar, hayatın gerçeklerini ve insanların aczini tokat gibi yüzünüze çarpar. suratınıza tükürür bu film adeta. ama haklı olduğunu bilirsiniz ve bu filmi tam da bu yüzden seversiniz.
kör olma fobimi iyice azdıran film. zaten boğazıma bir tane taş oturttu. üstüne gözlere de dokundu. duyduğum sesler zaten fena.
bir modern zaman klasiği. tartışmasız.
adamı krize sokan filmlerdendir. o polis var ya, o komşusu, ağzını burnunu kırasın, kafa, göz giresin gelir.
vakti zamanında izlediğim, psikolojimin af buyurun içine zıçan filmlerdendir.
björk'ün oyunculuğu müthiştir.*
güzel müzikaldir. ancak izleyenler bol ağlamaya karşı hazırlıklı olmalı...
björk kızımızı daha çok ama daha çok sevdiren, iç yakan, birkaç gün etkisinde bırakan film.

(bkz: i ve seen it all)
Bir film...ki müzikal...ki dram...ki björk...ki lars von trier

trier'in filmlerinden bir tanesini izledikten sonra diğerlerine duyarsız kalmanız zor.
yada birdaha asla yanaşmazsınız trier'e.
trier ya nefret ya hayranlıktır. ortası yoktur.
trier'den izlediğim ilk film "karanlıkta dans"tı.
sonra gerisi çorap söküğü gibi geldi zaten...

bir annenin oğlu için verdiği mücadeleyi müzikal olarak anlatan trier, oyuncu seçiminde björk'ü tercih etmekle nekadar isabetli davrandığını filmin izleyenlerde en az üç gün bıraktığı sarhoşluk etkisine bakarak bir kez daha anlayabilir. -ki trier'in buna ihtiyacı yoktur.-

birgün bir müzikal izleyip bu denli etkileneceğimi bilseydim müzikallere daha sevimli bakardım.

"karanlığın ve aydınlığın aynı olduğu bir yer biliyorum"

http://www.youtube.com/watch?v=wqObbeflHxE
ağlatan filmler kategorisine rahatça konabilecek bir yapım. kendinizi bırakın ve ağlayabileceğiniz her sahnede ağlayın.

ve eğer benimle aynı vakitte izliyorsanız, bittikten sonra şimdi yapacağım gibi gidip yatın.
başrolünü björk ten başka kimsenin daha iyi oynayamayacağını düşündüğüm filim. ayrıca tren raylarında söylediği şarkı silinmedi hafızalarımızdan. ayrıca bu björk neden herşeyi bu kadar iyi yapıyor? ayrıca göz sağlığımıza dikkat edelim arkadaşlar. (bkz: sosyal mesaj)
harika film. müzikallerden hoşlanmayan şahsımı bile ekran başına dikmiştir. björkün enfes sesi ve oyunculuğu, hikayenin draması ve o inanılmaz sonuyla uzun süre etkisinde bırakıyor.
--spoiler--
+ göremiyor musun
björk-
- görecek ne var ki ?
--spoiler--
--spoiler--
Filmlerin sonunu izlemem ben, hayatım boyunca devam etsin diye.
--spoiler--
Teşekkürler Björk! Artık filmlerin sonunu izlemez oldum.
muhteşem bir lars von trier filmi.
björk fanatikleri içinse izlenmesi farz olan film.
sıkmayan sanat filmi isteyenler için ideal bir seçim. yalnız peçeteniz hazır dursun. ben gibi başklarının yanında ağlayamayan bir bireyseniz yalnız izleyin.
10/10
müzikal sevmeyen bünyelere bile kendini sevdirecek kapasitede olan, björk adlı insan evladının zirve yaptırttığı enfes filmdir.
--spoiler içerebilir--
en acıklı sahnesi sonundaki idam sahnesidir. ancak prison breakteki john abruzzi rolüyle akıllarda yer eden peter stormarein canlandırdığı "jeff" karakterinin filmin sonlarına doğru ağladığı sahnede bünyeyi sarsabilir.
--spoiler içerebilir--
müzikal sevmeyen beni bile etkilemiş filmdir.
ama burada etkileyici olan tek şey bjork'un aldığı ödüldür.
yani şarkıcı, hayatında film görmemiş biri, birden coşup, en değerli ödülden birini alabiliyorsa helal olsundur.
Ağlaya ağlaya helak olduğum filmdir.
Gerçekten çok aykırı , farklı ve hüzünlü bir film.
çok güzel bir pazar öğlesi filmidir.evet,tam da o saatlerde elde bir adet bitmeyen kahve ya da marşmelov,ayaklar uzatılmış,hafif güneşli bir kışın izlenecek filmidir.
sonunda gözlerimde bi yaşlanmaya, bünyemde fazlasıyla hüzüne neden olan filmdir.björk iyi oturmuş başrole sesiyle ve oyunculuğuyla gerçekten izletmiştir.

ama tekrar tekrar izleyeceğim bir film değildir.kötü olduğundan falan değil, bünyem dramdan da öte dramı kaldırmaz.

10/9 o 1 puan da ağlattığı için geri aldım.*